İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener partisinin grup toplantısında gündeme dair açıklamalarda bulundu. Akşner, İdlib'te Suriye rejiminin saldırısı sonrası 5 askerimizin şehit olması ile ilgili iktidara çağrıda bulunarak, "Tahammülüz kalmadı. Mikrofon delikanlılığını artık bırakın ve gereğini yapın." dedi.
İktidar partisi ile eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ arasında yaşanan FETÖ'nün siyasi ayağına yönelik tartışmalara da değinen İYİ Parti lideri Meral Akşener; "İhtiyacımız olan FETÖ’yi sevindirecek kavgalar değil siyasi ayağını ortaya çıkarıp temizlemektir. Bir kere daha çağrı yapıyorum, siz bir önerge verin ‘FETÖ’nün siyasi ayağını araştıralım’ biz kabul edelim." ifadelerini kullandı.
Akşener, konuşmasının son bölümünde ise, son dönemdeki açıklamaları ile tepki çeken KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı'ya sert tepki gösterdi. Akşener, Hayırdır Mustafa Bey? Bayrak indi de, bizim mi haberimiz mi yok? Slogan deyip geçtiğin o sözler, işkembeden atılmadı. O sözler, o bayrak oraya dikildiği gün, koca bir milletin yüreğinden kopup söylendi." şeklinde konuştu.
AKŞENER’DEN ERDOĞAN’A: DUT PEKMEZİ YEMEK TEDBİR DEĞİLDİR
Dünya Çin’den yayılan bir virüse karşı ayakta Çin’de yaşananları gördükten sonra acaba biz ne kadar hazırlıklıyız diye sormamız gerekiyor? SARS, Domuz gribi, koronavirüsü… Dünya doğal kaynaklarını tüketip metropollere sıkıştıkça salgın hastalıkların ardı arkası kesilmiyor. Soruyorum; Olası bir salgında sağlık çalışanlarımız ne yapacaklarını biliyor mu? Rusya, ABD aşı geliştiriyor. Türkiye'de herhangi bir kurum bu senaryoya karşı bir önlem alıyor mu? Sorduk ne önlem aldınız dedik, yolcuları termal kamerayla kontrol ediyoruz dediler.
Ateşi olmayan geçip gidiyor. Bu virüsün kuluçka dönemi 15 gün. Sağlam geçen biri 10 gün sonra fenalaşabilir. Önlem dediğiniz bu mu? Olası bir salgında hangi bölgelere çadır hastaneler kurulacak? Bunların planları var mı? Ölümcül virüslere karşı dut pekmezi yemek tedbir değildir.
"ERDOĞAN İLE BENİM ARAMDAKİ FARK..."
Aziz milletim;
Sayın Erdoğan’la benim aramdaki fark nedir, biliyor musunuz? Sayın Erdoğan’ın derdi, eşine, dostuna, akrabasına hayat yaşatmaktır; benim derdim, itilip kakılan, sesi duyulmayan milyonları hak ettikleri gibi mutlu yaşatmaktır. Sayın Erdoğan, tüm kuvvetler kendinde toplansın istiyor; Ben, kuvvetler ayrılığı diyorum. Sayın Erdoğan, “Yargı bana bağlı olsun.” diyor; Ben, “Yargı bağımsız, kararları adaletli olsun.” diyorum. Sayın Erdoğan, “Meclis bana bağlı olsun, her vekil vicdanını bana teslim etsin.” diyor; Ben, “Meclis millete bağlı olsun, her vekil vicdanını seçmenine teslim etsin.” diyorum. Sayın Erdoğan, “medya bana bağlı olsun.” diyor, tüm yanlışları gizlesin, Kızılay rezaletinin bile üstünü örtsün istiyor; Ben, medya bağımsız olsun ki, hırsızlar, arsızlar bu ülkede, bu kadar rahat gezemesin istiyorum.
Sayın Erdoğan, ekonomiyi, beceriksiz damadına emanet ediyor; Ben, “Yetişmiş dünya çapında ekonomistlerimiz var.” diyorum. Vatandaşımız yetkiyi bize verdiğinde; İYİ Parti’nin işi ehline vereceğinden hiç kimsenin şüphesi olmasın.
Milletimiz bize iktidar sorumluluğunu verdiğinde, devlet nezdinde çeşitli görevlere talip olan tüm vatandaşlarımızı; siyasi görüşüne, etnik kökenine, dini inancına, yaşam biçimine bakmadan, sadece bilgi, yetenek ve tecrübeleri ile değerlendirmek, ve bu yapıyı şeffaf bir şekilde kurmak, İYİ Parti olarak tüm vatandaşlarımıza sözümüzdür.
İKTİDAR İLE İLKER BAŞBUĞ'UN FETÖ TARTIŞMASI
Değerli milletvekilleri;
Geçtiğimiz hafta, Sayın Erdoğan ile Sayın Başbuğ arasında yaşanan tartışmayı biliyorsunuz. Biz bu tartışmada, şahıslarla değil, kurumlarla ilgiliyiz. Biz bu tartışmada, kimin ekmeğine yağ sürüldüğüyle ilgiliyiz.
Bu tartışma, fetöyle mücadele edenlere mi, yoksa bizzat fetönün kendisine mi yarıyor? Biz, işte bu sorunun cevabıyla ilgiliyiz. Meclise adım attığımız günden beri verdiğimiz önergelerle, FETÖ'nün siyasi ayağının araştırılmasını istedik. Bizzat şahit olduğunuz gibi, kendileri dışında herkesi fetöcü ilan eden Ak Parti ve küçük ortak, bu önergelerimizi her defasında reddetti. Şimdiyse, fetö tezgahlarının mağdurlarından, Genelkurmay eski Başkanı,
2009 yılında yapılan bir yasa değişikliğine, gece yarısı yapılan bir eke dikkat çekti. “Askerlerin sivil mahkemelerde yargılanmasının önünü açan düzenlemeyi, bizzat fetönün istediğini” söyledi.
Karşılığında aldığı cevap, Ak Parti milletvekillerine, “Gidin dava açın.” çağrısı oldu. Oysa o sözler, bir yorum değil, bir durum tespitiydi. Türk Ordusu’na kurulan tuzağın, nedenini sorgulayan sözlerdi. İşin ilginç yanı, aslında Sayın Erdoğan’ın da kabul ettiği bir sürece işaret ediyordu.
Sayın Erdoğan çıkıp, ne demişti?
“Kandırıldık. Önce Allah, sonra milletim bizi affetsin.” Türkiye’yi, 15 Temmuz ihanetine götüren sürecin gerçekleri ortadayken, kurumlarımızı yıpratacak yeni hamlelere, yeni sözlere karşı dikkatli olmalısınız. Kurumlarımızın daha fazla yıpratılmasına izin veremeyiz. İhtiyacımız olan, fetöyü sevindirecek kavgalar değildir. İhtiyacımız olan, fetönün siyasi ayağını ortaya çıkarıp, siyasetimizi bu kirden, bu pastan temizlemektir.
Bu, samimiyet ister. Bu, kararlılık ister. Bu, her tür hesaptan arınmış, cesur adımlar ister. Biz buna varız. Buyurun, bir kez daha çağrı yapıyorum; Madem bizim önergelerimize destek vermiyorsunuz, O zaman, siz bir önerge verin, “FETÖ'nün siyasi ayağını araştıralım.” deyin, biz, sizin önergenize destek verelim. Çünkü Türkiye’nin bu hesabı artık kapatması lazım. Kapatmadıkça, bu yara kanamaya devam edecektir.
Aziz milletim, sevgili gençler;
Biz, kanayan yaralarımız olmasın istiyoruz. Biz, Türkiye tedavilere değil, refaha, zenginliğe, huzura kafa yorsun istiyoruz. Biz, milletimiz, hakkına, hukukuna kavuşsun istiyoruz. Biz, milletimiz, Saray zenginlerinin şatafatına değil, evlatlarının geleceğine çalışsın istiyoruz. Biz, Türkiye hakkaniyetle idare edilsin, millet yeniden velinimet olsun istiyoruz. Biz, tüm bunların, Sayın Erdoğan’ın iki dudağı arasına hapsedilmiş, bu uyduruk sistemle değil, İyileştirilmiş ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistemle mümkün olacağını görüyoruz.
Yol arkadaşlarım; Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin kendilerine verdiği özgüven ve kibirle, iktidar mensupları, ipin ucunu artık iyice kaçırdı. Biliyorsunuz bir baba, “Çocuklarım aç.” diyerek, kendini ateşe verdi.
Bu acı yüreğimizi dağlarken, Ak Partili bir meclis üyesi çıkıp dedi ki; “Kimse açlıktan kendini yakmaz. Öyle olsaydı, Afrika ülkelerinde insan kalmazdı. Böyle ucuz siyasi manevraları, millet yemez.” Şu sözlere bakar mısınız? Şu insanlığa bakar mısınız? Şu vicdana bakar mısınız? İşte bu, milletine yabancılaşmış, milletiyle bağını koparmış bir iktidarın, tüm hücrelerine sinmiş nobranlığın, kibrin ispatıdır.
Ünlü yönetmen Ingmar Bergman’a soruyorlar: “Her şey kötüye gidiyor, insanlığı ne kurtaracak?”
Bergman da “Utanmak.” diyor. “İnsanlığı, utanmak kurtaracak.” diyor. Ar damarı çatlamışların, artık Türkiye’ye verecek bir şeyi kalmadı. Evlatları aç diye, kendini yakan bir babanın, önünde boynunu bükmek yerine, bir de laf yetiştiren utanmazlığın Türkiye’ye verebileceği bir şey kalmadı.
Biz biliriz ki; “Allahtan korkmayan, kuldan utanmaz.” Onlar utanmadıkça, harçlık veremeyen babalar, çocuklarının yüzüne bakmaya utanıyor. Onlar utanmadıkça, evladının önüne iki kap yemeği koyamayan, analar utanıyor.
Onlar utanmadıkça, dardaki babasından, harçlık istemek zorunda kalan, işsiz gençlerimiz utanıyor. Onlar utanmadıkça, ben utanıyorum. Onlar utanmadıkça, koca bir memleket utanıyor.
Biz, Allah’tan korkuyoruz. Biz, yeniden ve hep birlikte o ipin ucunu tutalım ve ayağa kalkalım istiyoruz. Şundan emin olun, milletimiz artık her şeyin farkında. Bu büyük millet, sandıkta bu utanmazlığa öyle bir ders verecek ki, yarın vatandaşımızın yüzüne bakmaya onlar utanacak.
Yorumlar
Kalan Karakter: