Terbiye, nezaket ve görgü kuralları anlamında ahlâk terimi olsa da tarihsel süreç boyunca insanlara iyiyi doğruyu güzeli ve sağlıklı olanı huy edinme noktasında ki tecrübelerin birleşimidir.Bu yazılı olmayan hususları uygulamada insanlara kazandırmak toplumun temeli olan nezaket terbiye ve letafet konusunda insanları geleneksel tabir ile muassır medeniyetler seviseyine çıkarır.
Devlet-i Aliye zamanından beri bu hususlara dikkat edilmesi bir örf idi.Hatta osmanlı bu konuda bir hayli ileri gitmiş bu hassas konularda kurumsal bir kimlik oluşturmak süreti ile başarılı nezaket sahibi bir toplum oluşturmuştur.Fatih Sultan Mehmet zamanında kurulan vakfın tüzüğünde aynen şunlar yazıyor
Bu gayri menkulâtımdan (taşınmaz mal) elde olunacak nemalarla (gelirlerle) İstanbul’un her sokağına ikişer kişi tâyin eyledim. Bunlar ki, ellerindeki bir kap içinde kireç tozu ve kömür külü olduğu halde, günün belirli saatlerinde bu sokakları gezeler. Sokaklara tükürenlerin, tükürükleri üzerine bu tozu dökeler ki, yevmiye 20’şer akçe alsınlar, ayrıca 10 cerrah, 10 tabip ve 3 yara sarıcı tâyin ve nasp eyledim (görevlendirdim). Bunlar ki, ayın belli günlerinde İstanbul’a çıkalar, bilâistisnâ (istisnasız) her kapıyı vuralar ve o evde hasta olup olmadığını soralar, var ise şifâsı ya da mümkünse şifâyap olalar (şifa vereler).
Yani yere tüküren insanların tükürüklerini kapatmak için kurulan bu kurumsal kimliğin ne derece önem arz ettiği açıktır.Adabu muaşeret ile ilgilenen vakıfların en önemli örneklerinden biri de Osmanlı devrinde esnaf teşkilatı, ahilik geleneğinin uzantısı olarak belli bir nizam içerisinde ve fevkalede sağlıklı işlemiştir. Her esnaf teşekkülünün bir kethüdası bulunur ve kethüda o meslek dalının inceliklerini, kanunlarını, yönetim biçimini iyi bilir, esnafın çalışma düzeni ve dürüstlüğünü denetlermiş. Esnaf ile kethüda arasında yiğitbaşı denilen, bilirkişi konumunda bir esnaf temsilcisi bulunur, sanatında hile yapanlar olursa yiğitbaşı tarafından tespit edilerek kethüdaya bildirilir ve gerekli ceza işlemleri başlatılırmış. Bu, bir nevi şimdiki tse kontrollüğü demektir. Takdir edilir ki ayakkabı imalatı bu tür şikayetlere açık bir meslektir. Kısa sürede eskiyen ayakkabının kullanım hatası mı, yoksa üretim hatası mı olduğu sık sık tartışma ve şikayet konusu edilmeye başladığı devirlerde, çürük çarık yapılan, çabuk sökülen yahut delinen ayakkabılar dolayısıyla kethüda sık sık çarıkçılar yiğitbaşısını çağırıp tahkikat yaptırır olmuş. Eğer bir imalat hilesi söz konusu ise ilgili usta çağrılır, esnafın ileri gelenleri, yiğitbaşı ve diğer meslek temsilcileri huzurunda kethüda tarafından tekdir edilir, aldığı ücretin müşteriye iadesi sağlanır, dava konusu olan ayakkabı da kullanılmamak için dama atılırmış.
Toplumda adaleti sağlamak amacıyla adabı muaşerete uymak bir kurumsal mekanızma haline dönüştürülmüştü.
Türkiye Cumhuriyet zamanında bu sistem okullarda Ders olarak okutularak Toplumun belli nezaket sınırları içerisinde kalmasını sağlayarak medeni bir oluşturulmaya çalışıldı.
Bu zaman da bu insanların en çok ihtiyacı olan şey Adab-ı Muaşeret kurallarına uymaktır.Konuşarak anlaşarak genel manada olayı çözümlemek hakkı hukuku koruyabilmek biz insanların en çok ihtiyacı olan şeydir.
“Rabbin’in yoluna hikmetle ve güzel öğütle dâvet et! Ve onlarla en güzel şekilde mücâdele et…” (en-Nahl 16/125)
***
“Sâlih ameller işleyip de, ben Allâh’a teslim olanlardanım diyerek insanları Allâh’a dâvet eden kimseden daha güzel sözlü kim olabilir!” (el-Fussilet 41/33)
***
“Yüzünü ekşitti ve sırtını döndü, Yanına o âmâ geldi diye. Nereden biliyorsun, belki o senden öğrenecekleriyle temizlenip arınacaktı? Yahut düşünüp öğüt alacaktı da, bu öğüt ona fayda verecekti? Fakat kendisini ihtiyaçsız görüp seni dinlemeye tenezzül etmeyene gelince, Belki müslüman olur diye sen ona yöneliyorsun. Halbuki onun İslâm’a girip arınmamasından dolayı sana bir sorumluluk yoktur. Öte yandan, sana büyük bir istekle koşarak gelen, Üstelik Allah’a karşı saygı ve korkuyla dopdolu olarak gelmişken, Sen ona gereken alakayı göstermiyorsun!” (Abese 1-10)
İslamın nezaketi emrettiği de yukarıda ki ayetlerden anşıldığı üzere bizim tez zaman da en küçük yapı taşından başlamak üzere Adab-ı Muaşeret usullerini öğretmemiz öğrenmemiz ve yaşamamız esastır.
Yorumlar
Kalan Karakter: