İran dediğimiz ülkenin topraklarının olduğu yerde bir çok devlet hüküm sürmüştür.Hemen hemen hepsinin de ortak özelliği ehl-i sünnet düşmanlığı üzerine oluşmuştur.Ve bu özellik gerçekten Batı dünyası yada modern haçlı seferleri dediğimiz bu süreçte gerek Osmanlı Devlet-i Aliye’nin yada Selçuklu Devletinin hatta Türkiye’nin zararı olmuş bu noktada İranın gerçek manada dost olup olmadığını sorgular hale gelmiştir.En son Ermeni Azerbaycanın savaşı meselesinde takındığı ikircikli tutumun bir müslüman olduğunu düşündüğümüz ülkeye yakıştıramadığımız bir gerçektir.Özellikle nufusun büyük bir kısmının Türk olduğunu düşündüğümüz de böyle bir ikircikli yaklaşımın sebebi de anlaşılmamaktadır.
Ancak tarihsel süreç bu bu tutumu bize ifade eder şöyle ki;
Hz. Huseyn'e ihanet edip kerbalada yalnız bırakan Al Muhtar al-Sakafi, Şii.idi
Abbasi halifesi Râdî Billah'a kim ihanet eden Buvehyun, Şii.
Irak'ı Tatarlar'a satan İbn al-Alkami, Şii.
Hülagu'nun pis işlerini ört bas eden Nasır al-Tosi, Şii.
Kim Tatarlar'a Şam işgalinde yardım eden Şiiler.
Müslümanlara karşı Fransızlar'a yardım eden Fatimiyyun Şiileri.
Selçuklu Sultanı'na kim ihanet eden Tuğrul Bey al-Basasiri, Şii
Kudüs'ü işgalin de Haçlılar'a yardım eden Ahmet bin Ata'a, Şii.
Selahaddin Eyyubi'nin ölümünü organize eden;Kenz al-Devle, Şii.
Hülagu'yu Şam'da kim ağırlayanKemalettin bin Bedir al-Tiflis, Şii.
Afganistan ve Irak'ın işgalinde Amerika'ya yardım eden hatta sonrasında ‘Yine de ABD'ye yaranamadık ' şeklinde ifade eden İran Eski Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad Şii
Suriye’de kanlı rejimle birlik olup Rusya’ya destek veren Hamaney, Şii.
En son Azerbaycan Ermenistan savaşında Ermenistanın çaktırmadan destekleyenlerde yine Hamaney değil mi? Daha bu liste uzayıp gider.
Yukarı da ki yazı benzer söylemler Lübnan Hizbullahı Eski Genel Sekreteri Şeyh Suphi Tufeyli de dile getirdi.Hizbullahın kuruluş amacının Müslümanlarla savaşmak değil iken nasıl oldu da İranın Askeri haline gelip Müslüman öldürmeye başladığının kronolojisini çok açık ve net anlatmaktadır.
Biz tabiki Şii düşmanı değiliz Şii lere bakış açımız ‘Hucurat Süresi 10. Ayet ‘ temelli..
Ancak bu bakış açımızın aynısını da karşı taraflardan beklemek te en büyük hakkımız...
Mevild Kandili
Malumunuz bugun Mevlid Kandili Allah böyle bir gecede edilen duaları kabul etsin.Tabi ki böyle geceler de öncesinde yada sonrasında tartışılacak konu Mübarek gün ve gecelerin aslı yoktur, bunlar sonradan çıkmıştır şeklinde ki söylemlerdir.Artık bu iddialara cevap vermek şöyle dursun bu iddiaları duymamak en iyisi.Belki Kuranı Kerim’in indirilmesin den yıllar sonra kutlama cihetiyle bir organizasyona dönüşmüş olması bile son zamanlarda Bize sadece kuran yeter deyip islamı tekrar yorumlama noktasında haddini aşanların ağızlarına meze olması üzücü bir durumdur.
De ki: Eğer siz Allah'ı seviyorsanız o hâlde bana tabi olun. Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı affetsin. (Âl-i İmran 31)
Şimdi, bu ayet-i kerime üzerinde biraz tahlil yapalım:
Ayetin başında şöyle buyrulmuş Eğer siz Allah'ı seviyorsanız...
Bu beyanla, Allah'ı sevme iddiasında bulunanlar sevgilerini ispata davet edilmiş.
— Peki, nasıl ispat edecekler?
— Allah'ı sevmenin alameti nedir?
— Allah'ı sevenler ne yapar?
Ayetin devamı sorumuza cevap veriyor Bana tabi olun.
Bu ifadeyle, Allah'ı sevmenin alameti beyan edilmiş. Allah'ı sevmenin alameti Peygamberimize tabi olmaktır!
Ayetin açık beyanıyla: Kim Peygamberimize tabi olursa Allah'ı seviyordur. Kim de tabi olmazve sünnetini inkâr ederse o da Allah'ı sevmiyordur.
Her şeyin bir alameti olduğu gibi, Allah'ı sevmenin de bir alameti var. Bu alamet de Peygamberimiz (a.s.m.)'a tabi olmaktır.
— Peki, Peygamberimiz (a.s.m.)'a tabi olursak ne kazanırız?
Ayet diyor ki: Eğer Allah'ın resulüne tabi olursanız- Allah da sizi sever ve günahlarınızı affeder.
O hâlde Peygamberimize tabi olmak Allah'ı sevmenin alameti olduğu gibi, Allah tarafından sevilmenin ve Allah'ın affına mazhar olmanın da vesilesidir.
Özellikle ilahiyat kökenli hocalar ki bunlara hoca demek doğru olmaz zira İslam’ı öz kaynaklarından değil Batı düşüncesinden öğrenmektedirler. Maalesef önemli bir kısmı ehli sünnet çizgisinden çıkarak hadisleri inkar etmektedirler. Bu kişiler Batı felsefesi ve kültürü içinde o derece boğulmuşlardır ki ehli sünnet vel cemaatin dışına çıkmışlardır.
Bazı hadis inkârcılarının Mutezile, Cebriye, Vahhabi ve Şia etkisi altında kaldığı pek açıktır. Zihinlerini ehli sünnete kapatmış olmalarından dolayı gerçekleri anlamakta zorluk çekmektedirler. Özellikle hadis ilmi konusunda çok cahil kaldıklarını rahatlıkla söyleyebiliriz. Şöyle bir örnek verebiliriz, Cuma namazının farz olduğu fakat hangi vakit kılınacağı kuranda yazmamaktadır.Madem öyle ise bu zamana kadar öğlen vaktinde kılınan Cuma namazını neye göre kıldık?
19.yy sonlarında Mirza Gulam Ahmed’e (Lânetullâhi aleyh) İngilizler destek verip, cahil olan halkı kendilerine karşı itaate davet ettirdi. Cihadın yanlış bir düşünce olduğu, bütün insanların sevilmesi gerektiği gibi zırvalıkları halka telkin etti. Taki kendisi hadis inkarından sonra peygamberlik iddiasına ulaşana kadar. Bu işin sonu da hep böyle olmuştur zaten. Sünneti inkar eden, (Resûlü inkar eden demek) zamanla kendisini ya alenen resul ilan eder veya Resûlü teşride yetki sahibi görmediği halde, sözle söylemese de kendisi o yetkideymiş gibi davranır. Hatta bakarsınız birilerine bu yetkiyi devredivermiş, hem de ibadet şuuruyla…
Kadıyanilik (ahmadiye) diye hala devam eden bir cemaattir. Cemaatin başında Mirza Gulam Ahmed’in torunu, Mirza Masrur Ahmed vardır. Mirza Gulam Ahmed’in kendisi, bir müslümanla lanetleştikten bir yıl sonra ishalden tuvallette ölmüş ve bir gün sonra tuvaletten çıkarmışlardı. Fazla uzatmamak adına bu konuyu kısa kesiyoruz. Ancak daha fazla bilgi için bu kadıyanilik hakkında yazılmış eserlere müracaat edilebilir.
Yine Yahudi asıllı Ignác (Yitzhaq Yehuda) Goldziher (1850-1921) bu alanda yetiştirilmiş müsteşriklerden birisidir. Peygamberi saf dışı bırakıp kendisini Kur’an’ı yorumlamada yetki sahibi gören bir zavallı…
Türkiye’de hadis inkarını temsil eden, aynı zamanda hortlatan orjinallik hastası ruh hastaları eğer incelenirse, bu müsteşriğin kopyaları oldukları bariz bir şekilde görülür.
El hasıl Allah Kuran-ı Kerim de Maide Süresi 3. Ayette Allah'ın müslümanlara din olarak İslâm'ı seçtiği, onların üzerine nimetini tamamladığı ve dinlerini kemale erdirdiği yönündeki açıklama İslâmiyet'in insanlığa gönderilen son din ve ebedî bir mesaj olduğuna işaret eder.
Yorumlar
Kalan Karakter: