Siyonizm, 19. yüzyılın sonlarında Avrupa’daki Yahudi karşıtlığı ve milliyetçi dalgaların etkisiyle ortaya çıkan, Yahudilerin *Filistin topraklarında bir devlet kurma hedefini benimseyen bir ideolojidir. Ancak bu hareketin tarihi, hem Yahudiler için bir "kurtuluş ütopyası" hem de Filistinliler açısından *topraksızlaştırma, göç ve çatışma gerçeğiyle iç içe geçmiştir. Bu yazıda, Siyonizm’in tarihsel sürecinde yaşanan ve eleştirilen olayları, farklı perspektifler ışığında ele alacağız.
1. Siyonizm’in Doğuşu ve Filistin’e Yerleşim (1890’lar-1948)
Siyonizm’in kurucusu kabul edilen Theodor Herzl, 1896’da yazdığı Yahudi Devleti kitabında, antisemitizmden kaçan Yahudiler için bir vatan fikrini ortaya attı. Bu fikir, özellikle Avrupa’daki pogromlardan (Yahudi katliamları) kaçanlar arasında destek buldu. Ancak Filistin, o dönemde Osmanlı İmparatorluğu’nun bir parçasıydı ve nüfusunun %95’i Arap (Müslüman ve Hristiyan) idi.
-1917 Balfour Deklarasyonu: İngiltere Dışişleri Bakanı Arthur Balfour, Yahudi halkına Filistin’de “milli bir yurt” vaat etti. Bu deklarasyon, İngiliz mandası döneminde (1920-1948) Yahudi göçünü hızlandırdı. 1922’de Filistin nüfusunun %11’i Yahudi iken, 1947’de bu oran %33’e çıktı.
- Arap Direnişi ve Çatışmalar: Yahudi yerleşimcilerin toprak satın alması ve İngiliz politikaları, Arap halkında tepkiye yol açtı. 1936-1939 Arap İsyanı gibi olaylar, şiddetle bastırıldı.
2. 1948: Nakba (Büyük Felaket) ve Devletin Kuruluşu*
1947’de BM’nin Filistin’i bölme planı* (Yahudilere %55, Araplara %45 toprak), Arap devletleri ve Filistinliler tarafından reddedildi. 14 Mayıs 1948’de İsrail’in kuruluş ilanından sonra patlak veren savaşta:
- 750.000 Filistinli evlerini terk etmek zorunda kaldı. İsrail tarihçileri (ör. Ilan Pappé) bunun planlı bir etnik temizlik olduğunu savunurken, İsrail resmi tarihi “Arapların kendi isteğiyle kaçtığını” iddia eder.
- 500’den fazla Filistin köyü yok edildi veya Yahudi yerleşimine açıldı.
- BM’nin 194 sayılı kararı, mültecilerin geri dönüş hakkını tanıdı ancak İsrail bunu hiçbir zaman uygulamadı.
---
3. 1967 Savaşı ve İşgal Politikaları
1967’deki Altı Gün Savaşı’nda İsrail, Batı Şeria, Gazze, Doğu Kudüs ve Golan Tepeleri’ni işgal etti. BM Güvenlik Konseyi’nin 242 sayılı kararı, işgal edilen topraklardan çekilmeyi şart koşsa da İsrail, bu bölgelerde:
- Yasa dışı Yahudi yerleşimleri inşa etmeye başladı. Bugün Batı Şeria’da 700.000’e yakın yerleşimci yaşıyor.
- Filistinlilere yönelik askeri yönetim uygulandı; hareket özgürlüğü kısıtlandı, topraklara el konuldu.
4. Modern Dönem: İşgal, Ambargo ve Uluslararası Hukuk İhlalleri
- Gazze’nin Ablukası: 2007’den beri devam eden ambargo, 2 milyon Filistinlinin temiz su, elektrik ve tıbbi malzemeye erişimini engelliyor. BM raporları, Gazze’yi “açık hava hapishanesi” olarak tanımlıyor.
- Duvar ve Checkpoint’ler: Batı Şeria’da inşa edilen 700 km’lik ayrım duvarı, Filistin köylerini birbirinden koparıyor.
- Yargısız İnfazlar ve Tutuklamalar: Uluslararası insan hakları örgütleri, İsrail’in Filistinli çocukları askeri mahkemelerde yargılamasını ve şiddet kullanımını eleştiriyor.
Siyonizm’e Yönelik Eleştiriler ve Savunular
- *Eleştirenler: Siyonizm’in, Filistinlilerin temel haklarını ihlal eden sömürgeci bir proje olduğunu savunur. Güney Afrika’daki apartheid ile benzerlikler kurulur.
- Savunanlar: Siyonizm’in, Yahudilerin tarihsel bağları ve Holokost sonrası güvenlik ihtiyacı üzerine kurulduğunu, İsrail’in meşru bir devlet olduğunu vurgular.
Sonuç: İki Halkın Trajedisi ve Barış Umudu
Siyonizm tarihi, hem Yahudilerin acılarını hem Filistinlilerin kayıplarını barındırır. Tarihsel adaletsizliklerin telafisi, ancak eşit haklar, toprak paylaşımı ve mültecilerin statüsü gibi konularda diyalogla mümkün olabilir. İsrailli ve Filistinli aktivistlerin ortak sloganında olduğu gibi:
> “Özgürlük, baskı altındaki herkes içindir.”
Bugün, nefret söylemlerinden uzaklaşıp insan hakları temelli bir perspektif benimsemek, iki halkın da huzur bulmasının tek yoludur.
Osmanlı Devleti, daha önceki Müslüman yönetimler gibi, üç büyük din tarafından kutsal sayılan bu bölgede yaşayan gayrimüslim topluluklara karşı hoşgörülü tavrı devam ettirmiştir. Osmanlı arşiv belgeleri, Filistin'deki idarenin bölgede yaşayan Yahudileri dinî vecibelerini yerine getirme konusunda ne ölçüde serbest bıraktığını açıkça göstermektedir. Osmanlı Devleti, Müslümanlara ait topraklarda yaşayan gayrimüslimler hususunda "Şer-i Şerif" adı verilen İslam hukukunun çizdiği sınırlar çerçevesinde hareket etmiştir. Şer-i Şerif'e göre, Müslümanlarla barış yapan ve İslam devletinin hâkimiyetini kabul eden gayrimüslimlere "zımmi" adı verilir. Din, dil ve ırk farkı gözetilmeksizin hepsine aynı şekilde Şer-i Şerif'e göre muamele edilir. Oysa ki Siyonist lider Theodor Herzl, Sultan II. Abdülhamit'ten, Yahudilerin Filistin'e göç etmelerine izin verecek resmi bir ferman elde etmek için yoğun bir çaba sarf etmiştir. Amacına ulaşmak için Vatikan, İngiltere, Avusturya, Almanya ve Amerika'nın yanı sıra bazı Türk çevrelerin arabuluculuğuna da başvurmuştur. Bütün çabaları başarısızlıkla sonuçlanan Herzl'e göre Filistin'de bir Yahudi devleti kurulması için Osmanlı Devletinin yıkılması gerekiyordu. Herzl, bu durumu şöyle açıklıyordu: "Yahudi Devletinin kurulması için tek çıkar yol Osmanlı Devleti'ni yıkmak yahut parçalamaktır. Türkiye yakın gelecekte parçalanırsa, Filistin'de kurulacak Siyonist devlet, onun karşısında hep bir engel olarak kalacaktır. Öyle olmaz da Sultan, Yahudilerin istek ve şartlarını kabul ederse Siyonizm'in kendisine olan bakış açısı olumlu yönde değişecektir. Sahip olduğu topraklar yanında Sultan için çok büyük değer taşımayan bir toprak parçasını bize bırakması halinde mali yönden onun en güçlü destekçileri biz olacağız."
Netice barışın sağlanması için 1948 de ki anlaşmalara değil daha önce ki Osmanlı dönemi topraklara dönülmesi ile olur,ama nasıl sağlanır en büyük ve en düşündürücü soru da budur.
Yorumlar
Kalan Karakter: