Şirazlı Sadi’nin dediği gibi: "Bulut, rüzgár, ay, güneş, gökler senin için işlemektedir. Ta ki eline aldığın bir ekmeği gafletle yemeyesin. Bütün álem sana hizmet ederken, senin yüce Allah’ın emirlerini yerine getirmemen insafa sığar mı?"
İnsana tevdi edilen yükümlülük kabiliyeti çok değerli bir emanettir. İyi muhafaza edildiği, hakkı verildiği takdirde insan onun sayesinde "eşref-i mahlukat (yaratılmışların en değerli ve şereflisi)" olur. Hakkını vermezse, sermayeyi kötüye kullanırsa, nefsine uyarsa Tin Suresi’nde de ifade edildiği gibi "aşağıların aşağısına yuvarlanır. İşte bu yüzden; emanet, insandan başka bir varlığın yüklenmeye cesaret edemeyeceği kadar büyüktür ve önemlidir. "Biz emaneti göklere, yeryüzüne ve dağlara teklif ettik; ama onlar bunu yüklenmek istemediler. Ondan korktular ve onu insan yüklendi. Şüphesiz insan çok zalim, çok cahildir." Ahzap 72
Kuran’da 60’ı aşkın ayette insandan ve onun özelliklerinden söz edilmektedir. Bu ayetlerde insan, "en şerefli varlık, ilahi ruhu taşıyan, hakkın halifesi gibi" sıfatlarla övülürken, diğer taraftan "aceleci, zayıf, kıskanç, nankör, riyakár, başa kakan, tartışmacı, cimri, kibirli, kaba, azgın, hasetçi, zalim, cahil" gibi sıfatlarla da aşağılanmaktadır. Fakat bu olumsuzluklar insanın asıl hakikatini değiştirmez. Bu pürüzleri gidermek için mücadele etmek zorunluluğu vardır. Hz. Peygamber, hayatı boyunca bu pürüzleri ortadan kaldırmak ve insana insanlığını öğretmek için çaba göstermiştir.Tabi ki bu süreçte başarılı olanları da Kur’ana göre ashabul yemin ve sabıkun ismi ile belirtmiştir. Biz burada İnsanın hatta müslümanın zalimliğinden bahsedeceğiz.
Zulüm sözlük anlamı olarak, "bir şeyi ait olduğu yerin dışında bir yere koymaktır". Kur'an bu kavramı küfür, şirk, kötülük, baskı, işkence ve haksızlık anlamlarında kullanmaktadır. Bütün bu anlamların, hem bir şeye ait olan hakkı başkasına verme, o hakkı başka bir yere koyma, hem de karanlık gibi kötü olma durumunu içerisine aldığı görülmektedir."Zulüm" aynı zamanda hakka tecavüzdür. Halk dilinde zulüm genellikle tecavüz, haksızlık, işkence ve baskı anlamlarına gelir. Bu anlamlar doğru olmakla beraber yetersizdir. Söz gelimi, küçük veya büyük günah işlemek bir zulümdür, şirk koşmak bir zulümdür, insanların mallarını haksız yere yemek zulümdür, bir hakkı sahibine vermemek de zulümdür."Zalim", zulmeden, zulüm işleyen kimse demektir. “Zalim", zulmün taşıdığı bütün olumsuz anlamların bizzat yapıcısı, meydana getiricisidir. "Zulüm" esas itibariyle çok olumsuz bir eylemdir ve "zalim" de bu olumsuz eylemin öznesidir.Günlük dilde "zalim", merhametsiz, haksızlık yapan, gaddar ruhlu, işkence eden, baskı yapan kimsedir. Zalim, hak sahiplerine hakkını vermediği gibi, baskı ve şiddetle başkalarının hakkına tecavüz eder, onlara kötülükte bulunur.
Zulüm, yaratılış düzenindeki bozukluğun sebebidir. Öyleyse bu anlamda en büyük zalim, kötü insandır. Yaratılış düzenini, tabiatı ve toplum bünyesindeki dengeyi hep bu kötü insan bozmaktadır. Göklerin ve yerin Nur'u olan Allah (24/Nur, 35), nur saçan bir kandil (cerağ) olan Peygamber'i aracılığıyla (33/Ahzab, 46), yine Nur olan, baştan başa aydınlık bir ilahi kitap gönderdi (5/Maide, 15). Bu ilahi kitap ve Allah'ın nur olan elçisi bütün insanları Nur'a, yani aydınlığa, her şeyin en güzeline, doğrusuna, hakka ve adalete, karanlığa değil iyiliklere davet ediyor. Allah böylece insanları karanlıklardan (zulumât'tan) Nur'a (aydınlığa) çıkarmak istemektedir (2/Bakara, 267).Bütün bunlara rağmen bu Nur'u görmek istemeyenler, bu Nur'un getirdiği düzeni beğenmeyenler, iradelerini ve isteklerini bu Nur'a bağlamayanlar, kendi nevalarına (aşırı istek ve arzularına) uyarak, kendileri karanlıkta kaldıkları gibi, çevrelerini de karartırlar. İnsanın benliğinde ve yeryüzünde dengeyi kurmak için gönderilmiş olan ilahi ilkeleri, yaşama düzenini reddederler. Haddi aşarlar, yoldan çıkarlar, ölçüsüz hareket ederler, bozgunculuk yaparlar ve olması gereken dengeyi bozar, kaosa, haksızlığa, zulme ve adaletsizliğe yol açarlar.Allah (c) kendi doğru yoluna, İslam'a aydınlık (Nur), diğer yollara karanlık demektedir.Böyle insanların yaptıkları zulüm, kendileri de zalimdirler.
Üç Çeşit Zalim Tipi Vardır
Birincisi; Allah'a karşı isyan eden kafir veya Allah'a ortak koşan müşriktir. Allah'ın ayetleri kendisine hatırlatıldığı zaman öfkeyle yüz çeviren inkarcılar zalimdirler (18/Kehf, 57). Allah'ın ayetlerine yalan veya uydurma diyenler de aynı durumdadırlar (62/Cuma, 5, 39/Zümer, 32). Allah hakkında kafasına göre yalan uyduran ile, 'ben vahy aldım, Allah'ın gösterdiğini aynen gösteririm' diyen iftiracı da zalimdir (6/En'am, 93).Allah'ın yolunu tıkamak isteyenler ile, mescitleri tahrip eden veya oralarda Allah'a ibadet edilmesini engelleyenler de zalimdirler (2/Bakara, i 14).Şirk şüphesiz en büyük zulümdür (31/Lokman, 13). Şirk koşan müşrikler de zalimlerin ta kendileridir. Allah (c), Musa (a) Tür dağında iken 'buzağıyı' ilah edinip tapınanlara da zalim demektedir. Çünkü onlar, insan eliyle yapılmış bir heykeli ilah haline getirmişlerdir (2/Bakara, 92-93, 7/Araf, 148).Kim Allah'a ortak koşup müşrik olursa, Allah (c) ona cenneti yasak edecek ve bu gibi zalimlerin yardımcıları olmayacaktır (5/maide, 72).
İkincisi; toplum ve kişi haklarına tecavüz edenlerdir. Bu kamu haklarına saldırı ve kişinin, -ister doğuştan ister sonradan elde ettiği- hakları gasp etme, her türlü işkence, baskı ve hak ihlali şeklinde ortaya çıkar. Hak ve adaleti dağıtma makamında olanlar, adaletten ayrılırsa; zalim olurlar. Devlet otoritelerinin fertlere ve toplumlara yaptıkları zulümleri de bu kategoride değerlendirmek mümkündür, halkına zulmeden, onların haklarını vermeyen, toplum düzenini sağlamak için gönderilmiş olan Allah'ın hükümlerini uygulamayan bütün kişi ve rejimler zalimdirler (5/Maide, 45). Zulmün kişiden kitleye, kitleden kişiye doğru gerçekleşmesi arasında fark yoktur. Zulüm zulümdür. Kur’an, servet ve nimet sebebiyle şımaran, kendini büyük gören sonra da insanlara hükmetmek isteyenlere "müfrit" demektedir. Bu gibiler servetin sağladığı güçle insanlara tahakküm etmeye yeltenirler, onların haklarını ellerinden alırlar ve onları "müstez'af" haline getirirler. Otorite gücü ile, malıyla veya başka bir şeyle kendilerini yüce görenlerin diğer adı "müstekbir"dir. Onlar bu kibirleriyle şımarırlar, üstünlüklerini göstermek için despotluk yapar ve insanların haklarına tecavüz ederler, onları kendi çıkarları için kullanmak isterler (Bkz. Müstekbir). Bunları zulüm açısından ele alındığında kişi veya kurum olmaları arasında fark yoktur. Tuğyan edenler de azgınlığa düşerler. Kimileri de insanlar üzerinde rablik taslamaya kalkarlar ve böylece onlara hükmetmek, onlara kendi düzenlerini benimsetmek isterler. Şüphesiz onlar da zalimlerin ta kendileridir (53/Necm, 52).Kim olursa olsun toplumun ve kamunun haklarına tecavüz edenler, onların haklarını vermeyenler, hakların kullanımını rüşvet, torpil, baskı, şiddet ve terörle engelleyenler zalimdirler. Yine halkım iyi yönetmeyip onlara haksızlık ve adaletsizlik yapanlar ile, mahkeme ve hukuk işlerinde adaletten ayrılanlar da zalimdirler. Bu zalimler, Müslümanlardan da olabilir, inkarcılardan da.
Üçüncüsü; kendi kendine zulmeden zalimler.
Bu, kişinin Allah'a karşı hata işleyerek içine düştüğü günahkarlık ya da bedenin veya ruhun hakkını vermeyerek, kendi bünyesindeki dengeyi bozmaktır. Kur’an zalimlere karşı mücadele etmeyi, yeri gelince de savaşmayı meşru görüyor. Hatta yeryüzündeki savaşların, fitnelerin, karışıklıkların asıl sebebi zalimlerin zulümleridir. Onlara karşı insan onuru taşıyan herkesin mücadele etmesi gerekir (4/Nisa, 75). Zulme rıza göstermek, zalimlerin yaptıklarına ses çıkarmamak da zulümdür. Kur'an, zalimlerin yanlarında oturmayı bile hoş görmüyor (6/Enam, 68). Ya onları benimseyerek, onlara yaltaklık yaparak, bir menfaat umarak ya da yaptıklarını onaylarcasına onlarla birlikte olanlara, onları çeşitli yollarla destekleyenlere ne demeli? Bu zalimlerin hiç bir velileri (yardımcıları) ve şefaatçileri yoktur (2/Bakara, 270, 5/Maide, 72, 40/Ğafîr, 18).Zalimler zulümlerine devam ettikleri ve kötü huylarından vazgeçmedikleri için Allah (c) onlara hidayet vermez (2/Bakara, 258, 3/Al-i İmran, 86, 5/Maide, 51, 6/En'am, 144, 28/Kasas, 50, 46/Ahkaf, 10).Allah zalimleri kesinlikle sevmez (3/Al-i İmran, 57, 42/Şura, 4).Allah zalimleri sevmediği gibi onları lanetlemektedir (7/A'raf, 44, 11/Hud, 18).Onların sonlan gerçekten çok kötü olacaktır (3/Al-i İmran, 151, 5/Maide, 72, 42/Şura, 21,45).Zalimler için bir kurtuluş da mümkün değildir (6/En'am, 135, 12/Yusuf, 23).
Kur'an, birtakım zalim kişi tipleri çizmektedir ki, onların bir kısmını kısaca özetlemekte fayda vardır. Yukarıda geçtiği gibi müşrikler ve kafirler zalimdirler. Zaten Kur'anî anlamda zulüm bu iki tipin en önemli özelliğidir. Onlar, bir şeyi ait olduğu yerden alır başka yere koyarlar. Onlardan bir kısmı, azarak, haddini aşarak insanlara zulmeder, haklarını ellerinden alır. Onlar, Allah'ın ölçülerini dinlemez, kendi hevalarına, kendi görüşlerine uyarlar. Onlar, karanlığın ve adaletsizliğin reklamcılarıdır. Zalimler, insan, toplum, yönetim, hüküm hayatında ve evrende dengeyi bozarlar. Haksızlık ve adaletsizliğe sebep olurlar. Onlar, Allah'ın sevmediği kimselerdir. İslam, zalimlerin doğru yolu bulmalarının metodunu çizdiği gibi, onlarla nasıl mücadele edileceğini de göstermiştir. Ancak İslam, onlara meyletmeyi, onları veli edinmeyi kesinlikle yasaklamaktadır:
El hasıl
Bir insanın zalim olması kadar ilginç olan bir Müslümanın da zalim olabileceğidir. Daha da kötüsü bireyin zalim olmasa bile zalime ses çıkarmaması yada zalimin yanın da yer alması bile ateşe sürükleyecek bir davranıştır. Çünkü Zulmedenlere eğilim göstermeyin, yoksa size ateş dokunur. Sizin Allah'tan başka veliniz yoktur, sonra yardım da göremezsiniz" (11/Hud, 113). Bediüzzaman Said Nursi’de zulme rıza zulümdür; taraftar olsa, zalim olur, Şeklinde sözü ile Müslümanların yönünü göstermiştir. En küçük yapı taşı taşı aileden başlayan bu silsile en yukarıya kadar davranış şekli bu olmalıdır. Netice de batı dünyası Adalet noktasında kendi içlerine mükemmel bir sitem oluşturmak suretiyle kendi insanın mutlu ederken Müslüman dünyası ise ellerinde İslam dini gibi bir din olmasına rağmen ne kendileri ne de kendi insanları mutludur. Kurtuluş insanı temel alan ahlaki değerlere riayet etmektir. Geçmişimiz zaten böyle güzide örneklerle doludur.
Yorumlar
Kalan Karakter: