Çöpe atılacak o kadar çok şey var ki.
Günaşırı kapının önüne koyduğumuz,
Ve hiçbir çöpün içinde olmayan, atamadıklarımız, bırakamadıklarımız; içimize ağır gelen, sırtımıza yük olan, kalbimize dert, midemizde stres, ruhumuzda gerginlik yaratan o kadar çok, o kadar çok çöp var ki sırtımızda, yüreğimizde, içimizde.
Bir türlü bırakamadığımız..!
Kimisini sevdiğimizden geldiği için içimize dert etmişiz, koymuşuz oraya, bırakamamışız, arınamamışız.
Koyacak yer bulamamışız..!
Kimisini sevmediğimizden geldiği için öfke olarak içimizin başka bir köşesine koymuşuz.
Sevdiğimizden, sevmediğimizden, bildiğimizden, bilmediğimizden gelen ne var, ne yoksa içimize yerleştirmişiz; sanki bir çöp kovası gibi.
Bazen sevdiklerimizin içimizi burkan çamaşır sıkar gibi ruhumuzu sıkıp elimize vermelerinden gelgitler yaşamışız.
Boş ver deyip kendi ruhumuzu okşayıp teselli edemeden yol almışız hayatın yüklü yollarında.
Sırtımızdaki o kara çuvalı hep taşıdık, boşuna.
Belki de vurdumduymaz olmak en iyisiydi.
En iyi sanat, en güzel sanat, belki de kafaya takmama sanatıydı.
Çöp biriktirmeden, boşuna hamallık yapmadan, sırtında çuval taşımadan keyfince yaşamak her şeye rağmen.
Kalbinin kapılarını kapatıp pencerelerine mutluluk çekip, başkalarının sana yüklediği tüm çöplerden arınarak.
Keyfince yaşamak..!
Kendine bunu borçlusun.
Hamal olmayı bırak, kendi hayatına bak.
O zaman...
Hoş geldin yeni hayat,
Hoş geldin yaşamak!...
Yorumlar
Kalan Karakter: