Gündemimiz neredeyse her gün çok yoğun bir şekilde seyrediyor. Hem dış politikada oluşan problemler hem de ülkemiz içinde oluşan problemler ile karşı karşıya kalıyoruz. Geçen yazımda politikadan bazen biraz uzak durmanın faydalı olacağına değinmiştim. Bu yazımda ise politika olan ilişkimizin farklı bir boyutuna, şikayet etme fakat müdahale etmeme konusuna değinmeye çalışacağım.
Buna kendi hayatımıza dahil olan problemleri de katarsak, karşılaştığımız sorunları kontrol etmeye çalışmak yerine sürekli şikâyet ediyoruz. Çözüm odaklı değil, problem odaklı yaşıyoruz. Problem odaklı yaşamayı da geçtim, sorunları görüp müdahale bile etmiyoruz. Gördüğümüz yanlışları, ahlaken doğru olmayan konularda uyarılar yapmayı veya ahlaki çöküntü sonucu oluşan bireysel davranışları görüp müdahale etmeden hayatımıza devam ediyoruz. Tabi şu soruyu da sormamız gerekiyor kendimize; Kendi yaşantımızda var olan ahlaki davranışlar ne kadar doğru? Bu sorunun da cevabını ararken vicdanımıza başvurmamız yeterli diye düşünüyorum.
Bu yazıyı yazmadan önce konu ile alakalı birkaç yazı okurken aklıma geçmiş yazımlarımda bahsettiğim Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu’nun topluma yüzünü dönmüş aydınlar ile ilgili yaptığı konuşma geldi. Şu an bizde aynı topluma yüzünü dönmüş aydınlar gibi, toplumun direkt olarak içinde var olmuş fakat oluşan problemlere sırtını dönmüş vaziyetteyiz. Bir örnekle açıklamak gerekirse; Yolun ortasında bir taş var ve herkesin o taşa takılıp düştüğünü görüyoruz fakat taşı yoldan almıyoruz. Kendimiz için en iyi olanı tercih ediyoruz. Aşırı derecede liberalleştiğimizi düşünüyorum. Bunun sebebini net olarak anlamış değilim. Kapitalizm mi bunu beraberinde getiriyor, yoksa ahlaki olarak mı problemler yaşıyoruz çözebilmiş değilim. Ama şuna eminim ki o taş yolun ortasında. Ve belki bir gün bizde o taşa takılacağız. O zaman o taşa takıldığımızda feryat etmeye de hakkımızın olmadığı düşünüyorum.
İstediğimiz kadar donanımlı olalım, istediğimiz kadar ekonomik güce sahip olalım, istediğimiz kadar bilimsel yayınlar yayımlayıp kongrelerde bildiriler sunalım, eğer o taşı kaldırmıyorsak yazdığımız makalelerin ve sunduğumuz bildirilerin pek bir önemi yok.
Görmüş olduğumuz problemleri kendi problemlerimiz gibi görüp çözüm odaklı yaklaşmamız gerekiyor.
Zihnimizde oluşması gereken bir diğer konu ise o taşı nasıl kaldıracağımızdır. Bunun cevabını bende henüz bulabilmiş değilim. Zaten bulabileceğimizi de düşünmüyorum. Sadece bildiğim tek bir şey varsa taşı kaldırma inancına sahip olduğumuz ve bunun için çaba sarf ediyor oluşumuz. Karınca gibi yangına su götürüyoruz. Bizim götürdüğümüz su ile yangın sönecek değil ama en azından yangının farkındayız ve elimizden geleni yapma gayreti içindeyiz. Umarım bir gün hep beraber o yangına su götürürüz.
Yorumlar
Kalan Karakter: