Birinci Dünya Savaşı’nın ardından Doğru Trakya, İzmir ve çevresi Yunanlılar, Antalya ve Muğla çevresi İtalyanlar, Zonguldak Fransızlar ve Batum, Artvin, Kars İngilizler tarafından işgal altındayken Anadolu’da sıkışıp kalan bir avuç askerin verdiği bağımsızlık mücadelesini her Türk gencinin bilmesi gerekmektedir.
Şimdi aklınıza ilk gelen şey kuru milliyetçilik veya tarih ile övünç duyulması ile ilgili konular gelecektir.
Bu yazıma Millî Mücadelenin bir döneminden başladım ve aklınızda benimle ilgili olarak (eğer tanımıyorsanız) oluşan ilk profil Atatürk hayranı, milliyetçi vs. tarzı düşünceler oluşmuştur. Veya kuru kuru milliyetçilik yapıp övünüyor diye bir profilde oluşabilir.
Eğer bu yazıma 1450’ler Fatih Sultan Mehmet’in döneminden veya şu an popüler olan Abdülhamid döneminden başlasaydım bu seferde aklınızda tam tersi bir profil oluşacaktı.
Şimdi; ilk olarak önce profil oluşturmayı, insanları belli bazı kalıplara sokmayı terk etmemiz gerekiyor. Kendi düşüncelerimize sahip olmayan kişileri direkt kalıba sokmak içinde yaşadığımız topluma vereceğimiz en büyük zararlardandır. İllaki farklı düşünceler olacak ve biz birlikte yaşayacağız. Yaşamak zorundayız.
Hayatın tamamen bir bütün olduğuna ve her olayın birbirini etkilediğini asla unutmamamız gerekiyor. Yukarıdaki örneğe tekrar değinecek olursak; Tarihe bakarken bile sadece kendi görüşümüze uygun yerlere bakıyorsak, düşüncemize zıt olanlarla birlikte yaşamayı bırakın sizin gibi düşünenlerle bile zor yaşarsınız. Çok basit bir şeye bile taraflı bakıyoruz. Nasıl ki tarihin artık değiştirilemez olduğunu, bir bütün olduğunu kabul edip, yaşanan her olayı kabul etmemiz gerekiyorsa bizim gibi düşünmeyen insanlarında değişmeyeceğini, onların da burada yaşadığını ve bir bütün olarak var olduklarını kabul etmemiz gerekiyor. “İnsanların değişmeyeceğini” cümlesini de doğru anlamak gerekiyor. Değişimin kaçınılmaz olduğunu hepimiz biliyoruz. Burada değindiğim nokta aklımızdaki fikri ona kabul ettirip değiştirmenin sakıncalı olacağıdır. Belki biz yanlışız, biz yanlış yoldayız, bizim doğrularımız çok da doğru değil. Nereden bilebiliriz ki? Sadece inandığımız şeyler üzerine konuşuyoruz. Doğru veya yanlış olduğunu kesin olarak bilemeyiz ki konuştuğumuz konular Sosyal Bilimler alanına giriyor. Her zaman her şey ne tam olarak doğrudur ne de tam olarak yanlıştır.
Konudan konuya atlamadan yine çok sade ve anlaşılır düzeyde sona doğru gelmek istiyorum. Demokrasinin bir gereği olarak bir arada yaşamamız gerekiyor. Buna mecburuz.
Ve asla, asla karşı taraftan bir iki cümle duyduktan sonra insanları bir kalıba sokmamamız gerekiyor. Ağızından çıkan veya yazdığı bir iki şey üzerine direkt “bu şu görüşe sahip” kalıbı bize fazlası ile zarar veriyor.
Siyasi partilerin sadece oy zamanı her kesime eşit davrandıkları gibi bizde sadece işimize geldiği vakit eşit değil daima “adaletli” davranmaya özen göstermemiz gerekiyor. Bu topluma faydalı birer vatandaş olmak istiyorsak bunu yapma mecburiyetindeyiz.
Yorumlar
Kalan Karakter: