Cemil Meriç, bütün ideolojilere kapıları açmanın, hepsini tanımanın ve hepsini tartışmanın doğru olacağını söylüyor. Bizim en büyük problemlerimizden birisi de kendimi tanımaya başladığımız andan itibaren tek bir ideolojiyi yaşamımız boyunca savunmak. Kendimizi tanıma aşamasında okuduğumuz birkaç yazar yaşamımızı, hayat gayemizi ve bu dünyayı anlamlandırırken bize yön veriyor. Problemin başladığı nokta ise, ilk olarak okumuş olduğumuz yazara veya filozofa koşulsuz güven. İdeolojilerin yaratıcıları olan filozoflara da güvenimiz tam oluyor ve onun yaratmış olduğu düşünce dünyasına kendimizi hapsediyoruz. Çizilen sınırların dışına çıkmıyoruz çünkü sınırlar dışına çıkıldığında o ideoloji ile kendimizi bağdaştıramıyoruz. İnsanın düşünceleri bir yazara, bir filozofa veya bir ideolojiye hapsoluyor. Veya bir lidere. Kendimizi tanımladıktan sonra savunmadığımız veya karşı olduğumuz yazıları ne kadar okuyoruz? Bugün bir A Partisini tutan vatandaş, B Partisine yakın olan gazete yazılarını takip ediyor mudur sizce? Pek sanmıyorum. Kendi partisine yakın olan köşe yazarlarını ve gazeteleri takip ediyor. Korkuyor çünkü. Fikrim değişebilir, bildiklerim yanlış olabilir, düşünmeme yol açabilir diye korkuyor aslında. Fikirlerimiz ve düşüncelerimiziz değişmesinden korkmamamız gerekiyor. Yalnız pusulanın gerektirdiği ölçülerde. Tarih, milliyet, kişilik şuuru etrafında. “Nezleye yakalanır gibi ideolojilere yakalanıyoruz. Bir çağı bütünüyle kötülemek, bütünüyle yüceltmek kadar yanlıştır.”
“Hayatı, zaafları, hastalıklarıyla, belli bir milletin, belli bir asrın adamıdır Marx. İzm-ler insan idrakine giydirilen deli gömlekleridir. Her ….izm, koltuk değneği olmadan yürüyemeyeceğini itiraf eden bir zavallıdır.”
İnsanların iyiyi veya kötüyü tercih etme sebepleri birçok faktöre dayanıyor. Duruma, zamana ve şartlara göre değişiyor. İyi veya kötü arasında bir tercih yapıyoruz. Bütün durum, zaman ve şartlar altındaki iyi ve kötü tercihlerin toplamı ise bir insanın iyi veya kötü olarak anılmasını sağlıyor. Her duruma, zaman ve şarta göre daima iyiyi ve doğruyu seçtikten sonra karşımıza bir kavram çıkıyor: Adalet. Aslında iyi ve kötü tercihler adaleti veya adaletsizliği doğuruyor. “Kanun, eski yunandan beri büyük sineklerin yırtıp geçtiği, küçüklerin takılıp kaldığı bir örümcek ağı.” İyi ve kötü tercihler büyük sineklerinde örümcek ağına takılmasını sağlıyor.
“Vatanlarını yaşanmaz bulanlar, vatanlarını yaşanmazlaştıranlardır”
Sürekli şikâyet ediyoruz. Ülkeden, insanlardan, yaşadığımız çevreden, ailemizden. Peki düzeltmek için ne yapıyoruz? Bir akademisyen içinde olduğu eğitim sisteminden sürekli şikâyet ederken öğrencilerine ne kadar değer veriyor veya onların gelişiminde ne kadar aktif rol alıyor? Bir avukat sürekli adalet yoksunluğundan bahsederken, almış olduğu davalara ne kadar sahip çıkıyor? Bir milletvekili, hemen hemen her şeyden şikâyet ederken, seçim dönemi dışında da seçilmiş olduğu bölgeye gidip ne kadar halkın sorunlarını dinliyor? Biraz taşın altına elimizi koymamız gerekiyor.
Yorumlar
Kalan Karakter: