Sadece dışarıyı değil, kendi yazdığım yazılarında okunma ve konuşulma oranlarına baktığımda yine talebin hangi konularda fazla olduğunu net bir şekilde görme fırsatı yakalamış bulunmaktayım.
Büyük gazetelerde yer alan köşe yazarlarını da takip ettiğim ve gördüğüm kadarıyla; günlük politik meseleler ve parti tartışmaları aşırı derecede ilgi görüyor. Örneğin; X Gazetesinde her gün A partisi ve B partisi hakkında yazılar yazan bir köşe yazarının Twitter’da yaklaşık bir milyona yakın takipçisinin olması ve mensubu olduğu gazetesinde sürekli ilk sıralarda yer alması talebin günlük politik meselelerde yoğunlaştığını göstermektedir. Popülaritesinin artmasına neden olan politik meselelerden haz alan köşe yazarlarının da gittikçe dilinin sertleştiğini de gözlemlemekteyiz. Ne kadar sert üslup, o kadar tanınmışlık…
Tartışma programlarında da gazetecilerin konuklara konudan aykırı, sadece gündeme gelmek için sorduğu sorular neticesinde yine popülerliğinin arttığını yine gözlemliyoruz. Yine örnek verecek olursak; Yerel seçimler öncesinde haber kanallarına konuk olan belediye başkan adaylarına gazeteciler projelerinden veya aday olduğu bölgenin sorunlarından ziyade alakasız yerde politik sorular sorup süreci aşırı derecede yanlış yönlendirdiğini görmüş bulunmaktayız.
Programa konuk olan aday projelerinden bahsederken, gazetecilerimiz konuğa sınır ötesi operasyonlara karşı olan tavrını soruyor. Bu soruyu sormanın altında yatan nedenleri kanal sahibi de izleyicilerimizde net bir şekilde bilmesine rağmen talebin fazla olması yanlış olanı meşrulaştırıyor. Burada aslında tartışılması gereken bir diğer konuda; bu tarz toplumu ayrıştıran ve sadece popülerliği artıran konuların aşırı derece de talebe uğraması ne derece doğru ne derece yanlıştır. Veya talebi olan her konu doğru mudur? Bunu ayrıca tartışıp, sonuca varmamız gerekiyor.
Eğer ben şu an A partisi veya B partisi üzerine bir yazı yazıyor olsaydım eminim ki diğer yazılarıma göre okuma oranı kat ve kat artardı. Peki, burada benim kendime sormam gereken soru şu: Kendi çizgilerimden ödün verip, gündeme takılı kalıp, asıl sorunları unutup popülerlik için mi yazıyorum yoksa gerçekten yanlış gördüğüm bazı konuları dile getirip düzeltmek için çabalıyor veya öğrenmiş olduğum bilgileri aktarmak mı istiyorum.
Bunun muhasebesini yapıp yazılarımı yazmaya gayret etmem gerekiyor. Takıldığımız yerde ise başvuracağımız en önemli yer: Vicdanımız. Vicdanımız onaylıyor ise yazalım, onaylamıyor ise yazmayalım.
Sürekli gündemde kalan bu gazetecilerimiz ve köşe yazarlarımızın unuttuğu bir şeye değinip yazımı sonlandırmak istiyorum: Bundan yirmi otuz yıl sonra sizi kimsenin hatırlamayacak olmasını kabul edip öyle davranıyor olduğunuzu herhalde biliyorsunuzdur. Gerçekten milletin, memleketin dertlerini dert edinip yazan yazarlarımızı da yüz sene de geçse daima hatırlanacak olması ise şüphesiz.
Umarım hiçbir zaman derdimiz eksilmez ve biz daima inandığımız değerler üzerine yazılar kaleme alırız, doğru sorular sorarız.
Sağlıcakla…
Yorumlar
Kalan Karakter: