Nice zaferlerle dolu olan tarih sayfalarımız maalesef bir o kadar da hainliklerle doludur. Türkün azmini ve gücünü gören düşmanlar harp meydanında alt edemediği milletimizi hile ve fesatlarla oyuna getirmek istemiş fakat bunda da başarılı olamamışlardır. Bunu anlamak için; İngiliz Müstemleke (Sömürge) Nazırı W. E. Gladstone'un Çanakkale Savaşı esnasında söylediği şu söze bakmamız yeterlidir: ‘'Eğer bu kitabı (Kur'an-ı Kerim) Türklerin elinden alamazsak onları asla yenemeyiz."
Peki nedir bu Kur'an ve İslam düşmanlığı? Elbette yaratıcı olan Allah'ın göndermiş olduğu son ve hak dinin kitabı olan Kur'an-ı Kerim'in Müslümanlar arasında fitne ve fesada düşmeden aynı amaç uğrunda gerekirse canlarını verebilmeleridir. Burada şu kızılderili atasözünü hatırlamamız gerekiyor; ''Bir suda iki balık kavga ediyorsa, oradan beş dakika önce uzun bacaklı bir İngiliz geçmiştir.'' Yani bu milletler yaydıkları fitne tohumları ile insanları birbirine düşürerek yıllarca sömürge altında tutmuşlardır.
İslam dininin yayılmasını sağlayan Alp'ler ve Eren'ler vardı. Alpler İslamı yaymak için zulüm olan topraklara gider barışı sağlar, Eren'ler ise İslam'ı anlatır; onları huzura davet ederlerdi. Aynı zamanda her biri bir meslek erbabı olup gittikleri yerde insanlara meslekleri öğretirdi. Bu insanları, böyle güzel bir amaçta birleştiren isim ise 1093 yılında bugünkü Kazakistan'ın Sayram kasabasında doğan Hoca Ahmet Yesevi idi. Hoca Ahmet Yesevi ki; Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed'in yüz yıllar sonra hurma çekirdeği gönderdiği isimdir ve İslamiyet'e büyük hizmetleri olmuştur.
Aziz Mahmud Hüdayi; Bursa kadısı iken tüm servetini İslam yolunda harcayıp ölmeden evvel ölen kişidir. Yani, hayatta iken nefsini öldürerek dünyalık tüm günahlara gözünü kapatarak nefsini ölene dek susturmuştur.
Bu isimleri size anlattım ki, sıradan insanlar olmadığını anlamak için hayatlarını okumanız yeterli olacaktır.
Şimdi günümüze gelecek olursak biz nasıl bir bollukta yaşıyoruz hiç düşündünüz mü? Bugün varsa yeriz, yarın var mı yok mu düşünmeyiz. İhtiyacımız olmayan şeye heveslenir, iki gün sonra hevesimiz geçer daha eskitmeden atarız. En lüks lokantaya gireriz, nefsimizin sesine kulak verir, gözümüzü doyurmak için masayı donatır, tıka basa doyarız. Masada kalanlarla da belki bir yoksul daha doyar o nimetlerin çöpe atılacağını bile düşünmeyiz.
Her şeyi devletten bekler, sürekli şikayet eder olduk. Cebimizdeki paraya bakmadan, maaşımızın 10 katı borç yaptık. İş seçer olduk, işsiz kaldık. Yetmedi işsizlik maaşı var nasılsa diye çalışmadık. Bizim bu halimizi görenler daha da üstümüze geldi Gezi Olayları, 15 Temmuz darbesi ve nice fitnelerle bizi birbirimize düşürmek istedi. Doğu bölgemiz hala fitne ateşi ile kavruluyor fakat farkında değiliz.
İnanın ki derin bir uykudayız biz, umarız bir an önce uyanıp gördüğümüz kabusu unutmak isteriz.
Kalın sağlıcakla...
Yorumlar
Kalan Karakter: