Osmanlı İmparatorluğu'nda Tanzimat Fermanı ve Islahat Fermanı ile başlayan cemiyet ve fırka adı altında başlayan siyasileşme hareketinin ilki 1859 yılında gizli olarak kurulan Fedailer Cemiyeti olmuştur. Bu dönemden sonra Türkiye Cumhuriyeti kurulana kadar 89 adet çeşitli cemiyet, fırka ve gruplar kurulmuştur. Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK ve silah arkadaşlarının birlikte kurduğu ve hala huzur içerisinde yaşadığım Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk siyasi partisi de 09.09.1923 tarihinde kurulan Halk Fırkası olmuş ve bu tarihten sonra günümüze kadar 222 adet daha parti kurulmuştur.
Bu bilgiler ışığında ülkemizin siyasi faaliyetlerine baktığımızda, bugün hala sağ-sol, etnik köken milliyetçiliği ve mezhepçilik gibi görüş farklılıkları olduğunu görüyoruz. Demokrasiye inanıyoruz. Görüş ayrılıklarını kimsenin sesi kısılmadan duyabiliyoruz. Demokrasi de bu zaten değil mi? Evet belki bu ama bir şeyi unutuyoruz. Demokrasi adı altında ülkenin refahı, emniyeti ve hatta istikbali ile oynayanları göremiyoruz.
2002 yılında gerçekleştirilen genel seçimlerde 365 milletvekili çıkartan AK Parti tam 17 yıldır iktidarda. Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan halkın öylesine sevgisini kazanmış durumunda ki bence birçok üniversite bu “gönül bağını” tez konusu olarak araştırmalı. Elbette toplumun her kesimi seviyor diyemem. Sevmeyenler, hasmane düşünenler de bir hayli fazla. Sizce bu hasmani tavır sergileyenler içerisinde Sayın Cumhurbaşkanını en çok üzen kimlerdir? Elbette ki yol ve dava arkadaşlığı yaptığı isimler.
Yol arkadaşlıkları, yarım asra yaklaşan dava arkadaşlıkları, nefsini ayakları altına alınan kader birlikleri, Küreselcilerden ya da Britanya’dan gelen talimatlarla çöpe atılıyorsa bu demokrasi değil ihanettir maalesef.
Aslında bu yeni parti söylentileri son 4 yılı aşkın süredir ortalıkta dolanıyordu. Bu söylentilere göre Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın “küskünler” olarak adlandırılan bu grup/grupları rakip olarak görerek seçmenin önüne atması olağandı. Ama dava anlayışıyla bunu yapmadı.
Bizler birey olarak bazı şeyler duyup kendimizce yorumlayabiliriz, fakat bu durum devlet yönetimi için ne aynı şey ne de aynı durum. Devlet birey bazlı bir birim değildir ki devlet yönetimi de birey bazlı olarak ilerlemez. Bu yüzden yukarıda dediğim gibi Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK ve ve silah arkadaşları ile birlikte kurduğu Türkiye Cumhuriyeti demiştim. Eğer ki o gün Gazi'nin en yakın silah arkadaşları, yolun ortasında "Biz gidip yeni bir parti kuracağız, ayrılıyoruz." dese idi bugünlere gelmemiz çok daha güç olurdu. Fakat Gazi'nin silah ve dava arkadaşları, emanet aldığı Cumhuriyet Halk Partisi'ni ölene dek bırakmadı. Bazı siyasi kararlarını eleştiriyor olsak da hiç bir zaman parti içinde ihanet ve ayrılık fikirleri taşımadı.
Bugünü görmek için geçmişe bakmamız bizlere ipucu verecektir ama asıl olan güzel ülkemiz Türkiye Cumhuriyeti'nin ilelebet payidar olmasıdır...
Kalın sağlıcakla...
Yorumlar
Kalan Karakter: