Uzun süredir baş ettiği ve onu en sonunda hayattan koparan kalp ağrısını, yani Angina Pektoris’i şöyle anlattı:
Her gece, doktor
Sonra, şu on yıldan bu yana
Benim fakir milletime ikrâm edebildiğim
Bir tek elmam var elimde, doktor
Bir kırmızı elma
Kalbim
Ne arteryo skleroz, ne nikotin, ne hapis
İşte bu yüzden, doktorcuğum, bu yüzden
Bende bu Angina Pektoris
Ölümünden sonra Çehov, Gogol, Bulgakov gibi ünlü Rus yazarların da yattığı Moskova’daki Novodeviçi Mezarlığı’na defnedildi. Oysaki o her zaman ayrı düştüğü vatanına gömülmek istedi. Ve bu arzusunu tedavi gördüğü Barviha Manastırı’nda şu şekilde mısralara döktü:
Yoldaşlar, ölürsem o günden önce yani,
- öyle gibi de görünüyor -
Anadolu'da bir köy mezarlığına gömün beni
ve de uyarına gelirse,
tepemde bir de çınar olursa
taş maş da istemez hani...
O büyük ozanın ölümüne kadar süren en büyük üzüntüsü, şiirlerinin kendi dilinden, kendi ülkesinde serbestçe yayınladığını görememiş olmasıydı. Kalbi izin verseydi, bir iki yıl daha yaşayabilseydi onu da görecekti. Takvimler 2009 yılını gösterdiğinde ise, 58 sene sonra Bakanlar Kurulu kararıyla çıkarıldığı Türk vatandaşlığına yeniden alındı.
Sonuçta çok geç de olsa Türkiye Nazım’a iade-i itibar etti. O ve insanı anlatan şiirleri artık özgürce dilimizde. Yeryüzü onun çağlar boyu yankılanan fikirlerine her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyuyor. Ve o artık Gülhane Park’ında şiirleriyle bizlere fısıldayan bir ceviz ağacı.
Yorumlar
Kalan Karakter: