İzmir’in kalabalığından uzaklaşarak geldik Yeşilyurt’a. Şöförün sorularına Levent cevaplar verdi. Benim içim karmakarışıktı. Saliha’nın ablası, neden o kadar sarhoştu? Neden oradaydı? Kafamda binlerce soru yolun sonuna gelmiştik. Levent indi önce sonra ben, taksinin parasını ödedik. “Kesene bereket kardeşim çok güzel bir geceydi.” Dedim. “Eyvallah” dedi Levent. Evlerimizin demir giriş kapılarını açtık usulca otomat lambalarını yaktık. Daire kapılarını açıp girdik yuvalarımıza. Anam gürültüyü duyup geldi. Kısaca süzdü beni uykulu gözlerle. “Geç kalmadan yat oğlum”dedi. “Tamam anam” dedim. Odamda yatak hazırdı.
Sabah yorgun uyanmıştım. Alkol ve bütün gece kafamda dolaşan sorularla sızmıştım. Gün ağarmadan anam uyandırdı. Bütün gece çiseleyerek yağan yağmur sabah gökgürültülü ve çıldırmış yağıyordu. Evin camlarına vuran yağmur soluk kirli sokak lambasının ışığı içimi ürpertiyordu. Üşüyerek kalktım yataktan. Anam “kahvaltı hazırlayayım mı oğlum?” dedi. “Yok ana dışardan yerim” dedim. “Oğlum neden harcıyorsun paranı hem zaten nasıl pişiyor belli değil” “anam” dedim “merak etme sen Kayseri de de öyle yiyorum alıştım ben”. Gözleri doldu anamın hızlıca belli etmemek için kaçtı odadan. Hızlıca giyinip çıktım dışarıya.
Daracık sokaklardan çağıldıyarak akıyordu yağmur. Babamın emekli olmadan önce aldığı asker postalları eğer dikkat etmezsem su alıyordu. Sekerek yürüyor ve birbirini keskin köşeler ile kesen sokak köşelerini tamamlayıp aşağıya iniyorum. Babamın eski dükkanına gelmiştim. Yukardan okuduğum liseyi görüyordum silik ve puslu. Yıllarım geçmişti. İhtilal öncesi çok sevdiğim arkadaşlarım ölmüştü kucağımda. En acılısı aklıma geldi. Yokuşun başında durdum. Yağmur yüzüme vuruyordu. Cebimden sigara çıkardım zorla yaktım. Derin bir nefes çektim. Okulun en zeki çocukları birer birer düşmüşlerdi yanımda. Yağmurda yere sızan kan yol bulur akar kenarlardan, kanlı bedenlerin üzerine örtülmüş ıslak gazete parçaları altında bir hayatı yarım yamalak saklarlardı. Çığlıklar iç parçalayan ana ağıtları. Kenarda çömelip sigarasından hıncını alan gözü yaşlı abiler ve babalar acı ile yağmur arasında yok olurlardı. Çok arkadaşımı kaybettim ben, çok anne ağıtı dinledim, çok baba hüzünü seyrettim.
Bütün bir gün boyunca yağdı yağmur. İnşaatın merdivenlerinden sular boyahaneyi bastı. Usta boyadan vazgeçti, badanaya bahane buldu. Karanlık ve kasvetli bir gündü çalışmak istemedi.Toplattı takımları erken paydos ettik. İzmir’in soluk kirli günlerinden birisiydi. Şakalaşarak çıktık inşaattan. Daha birkaç adım atmıştık ki birden yağmur hafifledi, güneş açtı. Usta kafasını kaldırdı güneşe baktı bastı küfürü. Gülüştük ve herkes dağıldı.
Konak’a indim otobüsle. Hemşire okuluna uzunca bir yol yürüdüm. Bekçi tanımıştı beni artık. Selam verdi açtı demir kapıyı. “Müdüre hanım içeride görüşmek istersen”dedi. Başımı salladım. Müdüre hanım bir kitabın sayfaları içinde kaybolmuştu. Kapısını tıkırdattım. Yerinden kalktı buyur etti içeri. Kitabı nazik hareketler ile kapattı. “Nasılsınız doktor bey” dedi. “Aman Hocam benim daha çok başında olduğumu biliyorsunuz. Birinci yıl yeni bitti” dedim. “Olsun olsun bitecek merak etme doktor bey”dedi. Eski fotoğrafları anlattım. Gözlerini kapatarak dinledi beni.
Konsomatrislik yapıyor deyince muzip bir ifade ile hafif utanarak gülümsedi. “Olur doktor bey siz bilirsiniz”dedi. Tam odadan çıkıyordum sırtıma dokundu. “ Saliha bu gün gelmedi. Okulda gelmemiş.onun için yerine birini görevlendirmem lazım sonrasına bakarız”dedi. “Hayırdır”dedim. “Bilmiyorum doktor bey genç kız bunlar hoş sizde gençsiniz anlarsınız onu”dedi. Gülümsedim. “Hocam sizde en az bizim kadar gençsiniz”dedim. Kahkaha attı. “Doktor bey ilahi” dedi.
Tiyatro salonunda atlas perdenin solgun ışıklarının ortasında buluştuk ekiple. Birbirimiz ile tekrar tanıştık. Ben oyunu anlattım uzun uzun. Saliha’nın olmaması isteksiz bırakmıştı herkesi. Tiyatrodan neler beklediğini sordum. Hepsi Saliha’dan öğrendik diye başladılar konuşmaya. Hayat Saliha’dan önce ve sonra diye ikiye bölünmüştü sanki. “Anlaşılan o ki Saliha olmadan bugün boşuna konuşuyoruz. Yarın oyun teksirini hazırlatır ve çalışmaya başlarız. Herkese iyi akşamlar” dedim. Müdüre hanıma oyunun teksirini bıraktım. “Ah doktor bey kaç sayfa bu nasıl yetiştireceğiz? bu gecede sabahlayacağız alacağınız olsun “ dedi. Gülümsedim ve kaçtım.
İzmir’de akşam olmuştu.yağmurun arkasına saklanan imbat yüzüme vuruyordu. Gürültülü bir şehrin yavaş yavaş rengi değişiyor uzaklarda birer birer evlerin solgun ışıkları yanıyordu.
Sonraki ilk akşam Saliha elinde keskin boya kokusu bulaşmış oyun teksirlerini getirdi sahneye. Yüzünde tarifsiz bir hüzün bana her bakışında derin bir utanç vardı. Rol dağıtımını kafamda planlamıştım. Herkese her rolü kısa süre okuttum. Rolleri paylaştırmaya başladım. Saliha kısa kısa öksürdü, gözlerimin içine baktı “Sevtap rolünü bana vermenizi istiyorum yapabileceğime inanıyorum eğer bana uygunsa hocam” dedi. “Neden başrol olduğu için mi Saliha” dedim. “Özel konuşabilir miyiz? Hocam” dedi. Sahnenin gerisine doğru yürüdük siyah fon arkasında rutubet kokuyordu sahne arkası. Saliha ansızın durdu. “Hocam” dedi. “Ben hayatımın başrolünü oynuyorum zaten. Biliyorsunuz. Ama bir rol daha oynamam lazım. Ablamı oynamam lazım. Bu rolü lütfen bana verin. Kimse bilmiyor sadece siz biliyorsunuz”. Gözyaşlarını sildi hızlıca yüzünden. “Tamamı?”dedi. Ellerinden tuttum “tamam ama çok iyi olman lazım” dedim. “Olacağım hocam söz” dedi. Sahneye yürüdük beraber. Gözlerde bir merak “arkadaşlar”dedim “sevtap rolünü Saliha oynayacak”.
Dr.Koray TOPÇU
Yorumlar
Kalan Karakter: