O hafta boyunca evi temizlemekle uğraştık. Herkes eşyalarını getirdi eve. Benim bir yatağım bir masam ve bir kitaplığım vardı zaten. Ortaya bir halı aldım sadece. Arkadaşım yakın bir şehrin köyünden gelmişti. Bir sinisi vardı yemek yediği,yer yatağında yatardı. Benim yüzümden katlanır bir masa ve sandalye aldı. Yerde oturarak yemek yiyen dersini yerde çalışan bir adam için çok zor olmuştu ilk hafta. Ev çok soğuktu. Önce bir talaş sobası aldık, yetmedi. Sonra iki tane elektrik sobası aldık. Kış bastırmıştı aniden sabah uyandığımızda ıslak kalkıyorduk yataktan nem bizi hasta ediyordu. Banyo için elektrikli bir ısıtıcı almıştık. Sıcak su aniden buhar oluyordu. Titreyerek yıkanıyorduk. Yemek için küçük bir tüp bir tencere iki tabak. Kayseri’ye ilk geldiğimiz seneye dönmüştük tekrar.
O nemli ve soğuk evin ziyaretçisi çoktu ama. Evden atılan, arkadaşları ile kavga eden misafir oluyordu. Akşamları acele yenilen yemek sonrası içimizi ısıtan çay sonrasında eğer misafir yoksa ders çalışıyorduk. Misafir varsa önce sorunun çözümünü sonrada hayallerimizi konuşuyorduk. Akşam yemek yemiş oturuyorduk. Kapı çaldı. Açtım Ramazan. Elinde çantası kafasında kar papağı. Buyur ettik. Karnı açtı doyurduk. Çay koyduk bardaklara. Kimsenin konuşmaya isteği yoktu. Arkadaşım Ramazan’a bir yer yatağı serdi. Uyuduk. Birkaç gün bizde kaldı Ramazan. İşini değiştirdi. Kendine bir yer açtı o evin uğuru ile yokluktan iyi bir aileye namusla kazanılmış bir şöhrete sahip oldu.
Bir akşam yorgun argın eve geldim. İçerde gürültülü bir sohbet vardı. Arkadaşım karşısında kalın bıyıklı bir misafir çay ve sigara içiyordu. Dikkatli bakınca okulun uzun süredir atılmanın sınırındaki öğrencisi olduğunu anlamıştım. Alkol nedeniyle çok başarılı bir öğrencilikten atılmanın sınırına gelmişti. Bıyıkları sigaradan sararmıştı. Bileğindeki kehribar tesbih boğazlı bir kazak, kalın çizgili kadife bir pantolon davudi bir ses. “Kardeş hoş geldin” dedi. “Sen hoş geldin abi”dedim. Laf lafı açtı. Konuşmalar, Ankara hacettepede öğrencilik. Konuşurken alel acele yenilen yemek. Saatin kaç olduğunu anlayamadık. Sigarasına baktı. Bitmişti. Arkadaşımdan bir sigara istedi. Onda da bitmişti. Saat gece yarısı. Hızlıca kalktı yerinden “kardeşler sigarasız sabah olmaz. Talas’ta da sigara bulunmaz haydi doğruca gara” dedi. Misafirdi kırmak olmazdı. İsteksizce kalktık giyindik. Dışarıda zemheri bir soğuk vardı. Gar ile talas arası yaklaşık beş kilometre kadardır. Hızlı adımlarla yürümeye başladık. Hızlı yürüyünce üşümez insan.
Tren garında bir tekel bayii vardı o yıllarda da birde küçük bir lokanta. Uzun yılların yorgunluğu camına pervasıza sinmiş olsa da zamana meydan okuyordu. Cumhuriyetin ilk yıllarında kurulmuş gar binası, etrafında birbirinin aynısı işlikler, atölyeler, uzaklara serpiştirilmiş demiryolu lojmanları, yazlık sinema, yazlık bir restoran. Kirli buğulu camlardan dışarı taşan silik sarı renkli ışıklar. Garın köşesinde bilet gişesi. Değişik renklerde karton tren biletleri ve kenarlarını delen, soğuk damga yapan boyası dökülmüş bilet makinası. Tekel bayiinden yankılanan Neşet Ertaş türküleri. Atölyelerden memur odalarından yüzünüzü yalayan kömür sobasının ateşi. Sabaha kadar devam eden tren yolcu dedikodusu.
Tekel bayiinden içeri girdik. Abiyi tanıdı dükkan sahibi. Yerlere kadar eğilerek buyur etti. Öpüştüler. Şarap istedi, rakı istedi, votka istedi. Birkaç pakette sigara ve iki avuç leblebi istedi. Siyah kalın ve kötü kokulu poşetlere koydu dükkan sahibi. Para verecek olduk. İttirdi eliyle. “Emri olur abimin sonra hesaplaşırız” dedi. Çıktık gardan yürümeye başladık. Gece yarısı olmuştu artık.Dışarısı soğuk. Abi açtı şarabın birini. Kana kana içti. Şişe dolaştı hepimizi. Bir seferde bitti. Yolun her kilometresinde durup yeni bir şarabı açtık ayak üstü içtik sigara ağzımızdan eksik olmadı. Tan ağarmaya başladı yavaş yavaş, eve de yaklaşmıştık. Abi son şarap şişesini başına dikti. Bitirdi. Sigara istedi kalmamıştı. “Kardeşler ben uyuyamam sigarasız daha da otobüslere çok zaman var. Geri gar’a dönecek ben gelen var mı?” Diye sordu. Güleceğim ama yutuyorum içimde. “Ben bittim gidemem abi” dedim. Göz kırptı. Arkadaşım ile kol kola girdiler geri döndüler. Eve girdim. Alel acele bir banyo yaptım. Elbiselerimi değiştirdim. Okula gittim.
Akşam döndüğümde yer sofrasında içiyor sohbet ediyorlardı. Benim tiyatroda işim vardı çıktım. Gece geri döndüm içiyorlardı. İzin istedim yattım sabah kalktım yerde sızmışlardı. Akşam döndüm yine içiyorlardı. Bu bir hafta sürdü. Sonra abiyi bir daha hiç görmedim. Arkadaşım birkaç hafta sonra aniden akciğerlerinde hava biriktiği için ameliyat oldu. Göğüs cerrahisinde yattı. Abi gelmedi ziyaret etmedi. Arkadaşım taburcu oldu köyüne döndü bir süre. Ben de tiyatrodan arkadaşlarımın evine taşındım. Mekanlar ayrıldı. Hayatlar yeni düşlere ve yeni arkadaşlıklara değişti. Arkadaşım uzun süre geçirdiği hastalık, ardından yaptığı bir trafik kazasının etkisinde yaşadı. Ama o gar yolculuğunu hiçbirimiz unutmadık.
Yorumlar
Kalan Karakter: