“Bilmek lazım karanlığın en koyu olduğu an aydınlığın başlangıcıdır.”
Gün ağardı.Kar yağışı duralı çok olmuştu. Hava soğumuş kar donmaya başlamıştı. Donmaktan korktuğum için sabaha kadar peş peşe sigara içmiş, hayaller kurmuş ve ara ara ağlamıştım. Kar ve soğuk keskindir ama temiz kokar. Şehrin üzerindeki sis ve duman temizlenmişti. Uyuyup, uyumadığımı bilmiyordum. Ayaklarımı ovuşturdum. İzmirde apartman komşumuz Ahmet amcanın benim için özel olarak diktiği altı köpüklü kağuçuk ayakkabı su almıştı. Ayak parmaklarımı hissetmiyordum. Yerimden kalktım üstümdeki karları silkeledim yürümeye başladım. Bir mahallenin içinden geçiyordum. İnsanlar yavaş yavaş sokaklara çıkmaya başlamışlardı. Dalgı ve üşümüş karı botlarımla iteleyip yürürken birisi sırtıma dokundu. Döndüm başında papağı ellerini ovuşturan orta yaşlı bir adam. Adamın bakışını unutamayacağım öyle yürekten bakıyordu ki bana. “oğlum bu ne hal sen sokaktamı sabahladın?” dedi. Şaşırmıştım utandım da biraz kafamı öne eğdim. “yok amca olurmu öyle şey “dedim. Koluma girdi. Çekiştirdi beni “gel hele bir çay içelim” dedi. Baktı korkuyorum. “Korkma oğlum bak şu kahve benim soba da yanıyor ısın biraz” dedi.Teslim olmuştum. Kahvenin demir kapısını açtık. İçerden sıcak bir alev yüzümüzü yaladı ortada kocaman bir soba vardı ve hararet ile yanıyordu. Oturdum bir sandalyeye. Adam “çıkar oğlum üstünü sana bir çay vereyim ayakkabılarınıda çıkar kurusun çorapların” dedi.Çıkardım soba içimi ısıtıyordu adam arkada tezgahta kahvaltı hazırlıyordu. Ben ağlıyordum.
O yıllarda Kayseride ana caddeler üzerindeki evler ve devlet daireleri dışında nerede ise tüm konutlar sobalıydı. Kışa girmeden kömürcülere gidilir büyük pazarlıklar ile odun ve kömür alınır. Miktar fazla ise at arabaları ile miktar az ise çek çek arabaları ile bu odun ve kömür evlerin önüne getirilir kömürlüklere özenle yerleştirilirdi.O yıllarda her şey ama her şey bir esnaf tanıdığı ile olur, çaylar içilir sohbetin ortasında pazarlık başlar ara ara sesler yükselir ama sonuçta mal alınır mal satılır herkes mutlu olurdu. O yıllarda mahalleler vardı orada yaşamanın bir adabı ve değişmez kuralları vardı.Kış hazırlıkları bile kimsenin sırasını bozmadan bu adap ve saygı ile yapılırdı. Salçalar kaynatılır sucuklar kurutulur, ekmekler yapılır bu bir imece ile olurdu. Kayseride ilk kış başlangıcından ayrıldığım güne kadar bu hiç değişmedi.
Adam peynir zeytin çaman ve çay konmuş bir siniyi masaya yerleştirdi. “hadi gel bakalım bir kahvaltı yapalım” dedi. Oturduk kahvaltı yaptık ağlamadan her şeyi anlattım. Hüzünle dinledi. “olur be oğlum “dedi gençsin hepsi gelip geçecek. Bak bende anlatırım gençliğimde yaşadıklarımı. Çay içtik uzun uzun.Sonra cebinden biraz para çıkardı elime sıkıştırdı. ”borç olarak dedi paran gelince ödersin”. “Ahmet amca dedim yapma ne olur.”konuşma kırarım kafanı uzatma dedi. “hadi giy üstünü bavul kalsın doğru okul.”
O gün okulda gururla dolaştım. Hayallerim ve iyi insanların bir hayatı nasıl karanlıktan çıkardığını düşündüm. Öğleden sonra para için bankaya gittim öğrendim ki param aslında önceki gün gelmiş. O memureye baktım uzun uzun sadece baktım. Kin duymadan sadece büyük bir sakinlik ile baktım. Utandımı bilmem ama hızla uzaklaştı. Hayatım boyunca çok zorda kalmadıkça o banka ile çalışmadım. Ahmet amcaya gelince; benim hep velim oldu. Hayallerimi dinledi öğütler verdi. Son sınıfta acilde nöbetçi olduğum bir gece kalp krizi ile acilden içeri girdi “oğlum sen varsın çok şükür hakkını helal et” dedi. Gözlerini kapattı “Allaha emanet “dedi son kez. O hep benimle hayallerim ve onun sakin ve koruyucu yüzü hep benimle. Ben gecenin en derin karanlığının aslında aydınlığın başlangıcı olduğunu onun sayesinde öğrendim.
Dr.Koray TOPÇU
Yorumlar
Kalan Karakter: