Sınavların bitişi ile nefesler tutulurdu o yıllarda. Sınav sonuçları açıklanana kadar yakın şehirlerde oturanlar evlerine gitse de bizim gibi uzak şehirlerden gelenler mecburen beklerdi sonuçları. Beklemenin stresini atmanın en güzel yolu eğer dönüş için otobüs bileti alınmışsa, para kalmışsa yani ceplerde Ürgüp’e gezilere dahil olmaktı. Ürgüp yakındır Kayseri’ye. Sabahın erken saatlerinde Hunat camii önünde bekleyen 302 otobüslere doluşulur, uyku sersemi muavinin açtığı cızırtılı mikrofondan tur anlatılır,ilk durakta kahvaltı ile başlardı herşey.
Sabahları serindir Nevşehir.Kahverengihardali bir bozkırın her daim ince rüzgarların mekanıdır.Kayaların ve ufalanınca toza dönen bir çıtırtının biraz biberiye biraz toz biraz duman kokan şehiridir. Yolları bozuk ve tozlu bu şehire girdiğinizde; bulunduğunuz zamandan koparsınız. Geçmişte ama çok geçmişte, korkulu bir sessizliğin içinde bulursunuz kendinizi. Ihlara vadisi, yeraltı şehirleri gezerken sizi tarihin içinde hırsla sürükler.Bulunduğunuz zaman yetmez size ıhlara’da gürültü ile akan derenin kenarında küçük bağlarda üzüm hasat ederken, yer altı şehirlerinde derin bir sessizlikte nefesinizi kesen bir saldırının korkusunu hissedersiniz.
Dokunduğunuz her taş her pervaz her çıkıntıda öncesi vardır. Birileri sizden önce dokunmuştur oralara. Sizden çok önce birileri üzüm hasatında ölürken sevgilisinin elini sıkmıştır. Derinlerde bir yerlerde bir şehirde bir kadın hiç gelmeyecek kocası için sessizce ağlamıştır o taş duvar kenarında.
Kahvaltı bitince hızlıca başlardı gezi. Öğle yemeği çoğunlukla avanos’tayenirdi. O gün neredeyse tüm sınıf oradaydık. Öğle yemeğini bir otelde yemeye karar vermiştik. Taş rengi bir oteldi.Önünde küçük bir bahçe,bahçenin ortasında bir at arabası, bu arabanın içinde rengarenk çiçekler vardı.Kalabalıktık yemek geldi. Otelin sahibi ne iş yaptığımızı sordu. Öğrenci olduğumuzu söyleyince yüzünde bir heyecan ile bir süre ayrıldı yanımızdan sonra döndü elinde iki şişe şarap ile geldi. “Bu bölgenin üzümlerinden el yapımı içmek İstemisiniz?” Diye sordu. Küçük kadehlere doldurarak içtik. Çok lezzetliydi. İlginç ama Nevşehir biberiye ve toprak kokuyordu. “Burada” dedi “üzüm ve şarap Anadolu tarihi kadar eskidir. Burada yaşayan tüm kültürler geliştirdiler bu lezzeti.
Ama yazık ki artık yavaş yavaş unutuluyor. Ben bile çok zor iyi üzüm ve iyi usta buluyorum artık.” O yıllarda bu çok önemli gelmemişti bana. İhtilal sonrasıydı ama bu konular önemsizdi. İnsanlar kimseyi rahatsız etmeden kendi hayatlarını yaşardı o yıllarda. Sonra bir şeyler değişti mahalleler sarsıldı komşuluklar bozuldu önce ardından insanların birbirine tahammülü kalmadı. Şarap üretenler çekilip gittiler anadoludan. Bu otel sahibinde çekildi oğulları işletti bir süre sonra onlarda çekildiler. Bizim için o gün çekilen iki kare sararmış fotoğraf olarak kaldı.
Akşamüstüne kadar gezdik fotoğraf çektik. Kalabalık içerisinde neşeli ve yaramazdık hepimiz. Yorulmuştuk otobüslere doluştuk tekrar Kayseri ye dönmek için. Yavaş yavaş gün tepelerden düşüyor kırmızı toprak daha kızıla çalıyordu. Yolda göçmen kuşlar geri dönüyordu. Koltuğum cam kenarındaydı camdan üzerime akan kızıllıkta ve kuşların karaltılarında gözlerimi kapadım. Geldiğim memleketin akşamlarına gittim. Benim şehrimde akşam olduğunda deniz kenarındaysanız ve mevsim ilkbahar ise sert bir rüzgar vururdu yüzünüze. Gemi sirenleri, midye dolmacılarının bağırtıları,büfelerde yapılan izmir sandviçinin ekşi kokusu, işportacıların laubali gülüşleri rengarenk bir kalabalık görürdünüz.Karşıyaka iskelesinin yolu üzerinde Hasan Tahsin anıtı, çaprazında saat kulesi iskelenin yanında eski usul bir restauranta fıçı ile satılan tekel birası. Eğer benim memleketimde ilkbaharda deniz kıyısında iseniz ıhlara’da el ele ölen sevgililerin, kocasını kaybetmiş yeraltı şehri kadınının suya değerdi ayakları görürdünüz. Çünkü benim şehrimAnadolu’nun Akdeniz’e kısrak başı gibi uzanan kısmıydı.
Yolculuk bitti. Hunat camiinde indik. Herkes iyi temenniler ile ayrıldı birbirinden. Yeni bir yıl için memlekete dönüş zamanı gelmişti. O hafta sınav sonuçları açıklandı. Ben geçmiştim ama iki tane yüz puan alması gereken biri yüzünden o gün Nevşehir’de çekilen sararmış fotoğraflarda olan arkadaşlarımda dahil kırkbeş kişi sınıfta kalmıştı. O Nevşehir gezisinden sonra artık bir daha hiçbir şey aynı olmadı. Nevşehir’i ve oradaki geçmiş hep sevdim. Yıllar boyunca o ilkbahar günü içtiğim şarabın tadını hiç bulamasamda gönlü iki şehirde kalmış bir adamın nankörlüğü ile aramaya devam ettim. O sararmış fotoğraflarda kalan o günü hiç unutmadım ama. Şimdi anlıyorum ki eğer birden çok şehir severseniz özlemleriniz bölünüyor.Eğer kalbiniz yeterince büyükse her şehir sizi gönlüne basıyor. Umut ve sevgiden vazgeçmezseniz hayat sizi mutlaka ödüllendiriyor. O sene sınıfta kalan arkadaşlarım bana yıllar sonu bu ödülü bana gülümseyip benimle şarkı söyleyerek verdiler.
Yorumlar
Kalan Karakter: