Küçük bir Anadolu şehriydi o yıllarda Kayseri. Yalnız mağrur ama soluktu. Oniki Eylül ihtilali sonrasında iyice içine kapanmıştı. Örneğin geceleri solgundu. Hava kararınca sokaklar hızla boşalır, bir iki pastane birkaç kahvehane hepsi bu. Gecelerin aykırılıkları şehrin dışında birkaç pavyonda yaşanırdı. Bir kanalın kenarındaydı o pavyonlar. Kapılarında sessiz sakalları kirli ellerinde tesbihleri ile ağır abiler bekler. Alkolü iyi bildikleri için çok nadiren seslerini yükseltir genellikle kısa cümleler ile konuşurlardı. Yazları yakaları geniş ipek gömlekler, kışları balıkçı yaka kazaklar ve koyu pardesüler giyerlerdi.Kadınlar sarı taksiler ile getirilirdi misafirhanelerden. Taksiden iner inmez elbiselerini düzeltirler aynalarını çıkarır makyajlarını kontrol ederler, kapıdaki abiler ile hasbihal eder, ara sıra kaçamak bakışlar sevgi sözcükleri utangaç gülüşler ile bakıp girerlerdi ana kapıdan.
İçerde başka bir dünya vardı. Gürültü ile çalınan bir elektrosazın tınısı ile bir darbukanın ritmi birbirine karışırdı. Aslında konsomatris oluptabiraz sesi olan kadınlar türküler söyler,gece boyunca karanlık bir dünyada insanı değil ama beyazı güzel gösteren bir ışık ve bir aynalı dünyada başlayıp biten hayaller bu şarkıcılarabağıra bağıra eşlik ederlerdi. Masalarda kötü seçilmiş yapma çiçekler olurdu. Masaya oturanlar ürkek ve gergin bakarlar etrafa, birazdan beyaz elbiseleri ve kırmızı rujları ile kadınlar masaya gelir, birkaç kadehten sonra o ürkek adamlar gider,hayat değişir, dünya değişirdi. Kadınlar kadınları olur, paralar savrulur, garsonlara gürültülü emirler verilir, gece sonuna kadar şiddeti artan bir sahte güç ve sarhoşluğun dibi bulunurdu.
Gece bitiminde hesaplar ödenir, itirazlar bazen kibarca bazen gürültülü halledilir ve pavyon ışıkları sönerdi. Alkolden ve sigaradan gözleri kızarmış kadınlar makyajları akmış ağlamaklı derin nefesler çekerek taksilere doluşurlardı. Taksilerde bağırarak küfrederler, birbirlerini tokatlar, içlerinde sakladıkları tüm kötü şeyleri yol boyunca anlatır, odalarına çıkar çıkmaz uyurlar ve sabah hayat yeniden kaldığı yerden başlardı. O gecenin sonunda o gece sadece bazı adamlarda kalır, o adamlar sık sık gelmeye başlarlar pavyona, paralarını evlerini arabalarını harcarlar sonra anlarlardı ki o sadece beyaz elbiseleri güzel ve canlı gösteren ışık yanılsamasıymış herşey. Gün aydınlandığını pavyonların sokağında bekçilerin kulübelerinden yükselen taze demlenmiş çay kokusu başıboş hayvanların gürültüsü dışında hiçbir şey kalmazdı.
Misafirhanede sabah daha doğrusu öğlede herkes uyanır, kadınlar yataklarını toplar, alel acele bir temizlik yapılır odalarda kahvaltı hazırlanır, kahkahalar, şakalar içerisinde kahvaltı yapılır, sigaraları içilir. Sevgililer konuşulur hayaller anlatılır sıra ile banyoya girilip uzun uzun makyajlar yapılırdı. Genç kadınlar hafta içinde verilen izin gününde izin kullanırlar, kendilerini gelip alacak sevgililerini utangaç yüzlerle camda karşılarlar, yaşlıların kıskanç bakışları ve küfürlerinden kaçaraksevdiklerine sığınırlardı. Bu aşklar çoğunlukla hüzünlü biter birkaç gün ağlayarak gözler şişmiş bir cam kenarı acısı yaşanır, ağır abiler yumuşakça bir tokat vurur yanaklarına ve hayat yeniden kaldığı yerden devam ederdi. Geceleri o camlar boş kalır, sabahlar sessiz, aşklar biter, aşklar başlar Kayseri’de aykırı bir hayat ödünç,yalandan bir hayat devam ederdi.
Nedenini bilmeden bir acılı gece gitmiştim oralara. Yalnız ve çaresizdim. Param az, korkum çok içim boştu. Kapıda hafifçe selam verdi pardösülü adam eli ile kapıyı açtı. Yüzüme ağır bir sigara dumanı, sıcak bir alkol kokusu çarptı. Bilmeden yürüdüm sahneye doğru sarı saçlı bir kadın sandalyeye oturmuş türkü söylüyordu. Bir masaya iliştim. Garson geldi“biramı abim” dedi. Başımı salladım. Bira yanında bir avuç leblebi ile geldi.
Sarı saçlı kadın türkü söylüyor, yan masalarda kadınlar kahkaha ile gülüyordu. Dalmışım, bir el omuzuma dokundu. İrkildim, döndüm bir kadın beyaz bir gece elbisesi kırmızı bir ruj simsiyah gözler siyah saçlı bir kadın. “Hoşgeldin aslanım”dedi. Yüzüne baktım güldüm. Gülmeye başladı. “Alışkanlık işte, hoş geldin” dedi. “Teşekkür ederim” dedim.Uzun süre sustuk. Garson ona ne içeceğini sordu. “Bira” dedi. Garson ters ters baktı uzaklaştı. Parmağındaki yüzükle oynadı bir süre “ne iş yaparsın?” dedi. “Öğrenciyim” dedim. “Nerede?” Dedi. “Tıp fakültesi” dedim. Yüzük ile oynamayı bıraktı. Derin derin gözlerime baktı. “Bir daha gelme buralara ne işin var senin burada?. Bu yalan dünyada, senin için küçük buralar. Seni bitirir bu mekanlar. Derdine deva olacak yer mi burası” dedi. “Değil” dedim. “Biliyorum. Ama bilmek yetmiyor yüreğimi sıkınca dünya, belki yalan iyi gelir diye düşündüm ama haklısın.”“Peki anlatmaya başla bakalım senin yüreğini nasıl soğutacağız ” dedi. Gülümsedi göz kırptı yüzüğünüçıkardı ellerimden tuttu. Garsonu çağırdı “Ahmet abi doktora ihtiyacı varmış bu doktorun biraz meze gönder benim hesaba ha bana da rakı”. Zor gelmişti söyledikleri ama kalkamadım yerimden. Teslim olmuştum. “E hadi başla yoksa giderim bak” dedi. “Çok zor değil ama nedense anlat deyince anlatamıyor insan” dedim.Gece olanca hızı ile aktı. Ben anlattım,dinledi, güldü. O anlattı. Her cümlesinin başında sigarasından çekerek anlattı. Birayı bıraktırdı rakı koydu kadehime. Ben o rakının tadını hiç unutamadım. Ellerimden tuttu. Ara ara gözlerimin dibine kadar baktı. Uzun uzun sustu, ara vermeden hızlı hızlı konuştu.
Şarkılar bitti, masalar boşaldı, insanlar azaldı. “Ee doktor gecenin sonu”dedi. Elindeki yüzüğü tekrar taktı parmağına. “Seni bir daha buralarda görmek istemiyorum tamam mı”dedi. Başımı salladım. Kalktık yerimizden kapılar açıldı çıktık. Dışarda zemheri bir soğuk vardı.Sarıldı bana uzun uzun. Taksiye binmeden döndü gülümsedi. “Ali abi bu oğlanı evine bıraktır sana zahmet”dedi. Gecenin içinde kayboldu.
Bir daha hiç gitmedim. Seneler sonra acil serviste intörn olmuştum. Büyük bir gürültü ile sedyede bir kadını getirdiler.Bir yaz akşamıydı.Üzerinde beyaz bir tişört vardı kan ile lekelenmişti. Her iki bileğinde kanamalı bezler vardı. O evet o benim doktorum. Gözlerini açtı. Bana baktı. “Doktor”dedi “yüreğimi sıkınca dünya bak geldim. İyileştirme sırası sende” Tedavisini tamamladık. Bir kahve yaptırdım içti, pencereyi açtı gizliden bir sigara da içti. “Eyvallah doktor ellerine sağlık gel sana bir sarılayım”dedi. “Olur ama seni burada bir daha görmeyeyim”dedim. “Tamam”dedi. Sarıldı. Ellerimi öptü.”hoşçakal doktor” dedi. Gitti.
Dr.Koray TOPÇU
Yorumlar
Kalan Karakter: