Geceleri soğuk ve yalnız, gündüzleri gri bir şehirdi o yıllarda Kayseri. Haftasonlarıanne ve babalar için evlerde geçerdi. Evlerin çocukları ise kurs için, spor için evlerinden çıkar kalabalık ve daracık dersanelerde mandolin saz kursları alırdı. Kayseri’nin tek spor salonu saatle yarışan hocaların yorgun argın eğittikleri basketbol voleybol kursiyerlerinin gürültüleri, parkeye çarpan basketbol toplarının çığlığı ile akşam olurdu. O yıllarda bir spor salonu bir futbol stadı bir yüzme havuzu vardı halka açık. Okulların spor salonları ve sınıfları da vardı ve öğrencilerine kurslar verirdi. Üniversitenin konferans salonunu saymazsanız bir tiyatro salonu vardı o yıllarda. Sinema. Sinema yoktu. Daha doğrusu bir sinema vardı ama kötü filmler gösterir,çoğunlukla bomboş olurdu. Benim okul yıllarımın başında kapanmıştı zaten.
İzmir’de bile bu kadar kötü olan tablo Kayseri’de de farklı değildi. Devlet tiyatroları sahnesi kapanmış, düğün yaparken bile izin almak zorunda olan halk için oyun sahneye koymak, valilerin kaymakamların onayına bırakılmıştı. Korolar kapanmış, dans kursları bitmiş, uzun bir ölüm sessizliği yıkılmıştı şehirin üzerine. Zaten anarşi döneminde evlerinden çıkamayan insanlar artık daha yalnızlaşmış ve içine kapanmıştı.Sanat sevilmiyordu artık.
Türkiye’nin en önemli liseler arası müzik yarışmasını Anadolu’dan tek kazanan grup Kayseri Akşam Lisesiydi.Bunu Kayseri’ye ilk gelişimde duymuş ve kütüphanede o zamana ait gazeteleri okuyarak öğrenmiştim. Onlar bile zamana yenilmiş, unutulmuştu. Kayseride sanat işte bu unutulanların çabası ile başlamıştı yeniden. Her hafta sonu Kayseri’de sanat için bütün bir hafta yapılan dost sohbetlerinde alınan kararlar uygulanır olmuştu. Her hafta bir araya gelen müzik sevenler hem meşk edip hem de neler yapılacağına karar verip haftasonu uyguluyordu.Bir çok lisede korolar kuruluyordu yeniden. Müzisyenler enstruman dükkanı açıyor taksitle saz satıyor sokaklarda sırtlarında udlar kemanlar ile çocuklar sokaklarda her hafta daha çok artıyordu.Sanatı seven sanata ulaşır.Ölüme uçan pervane böcekleri gibi yanacağını bile bile ateşe uçmaktır sanatın adı. Şirvan’ı işte bu sevgi ile tanıdım.
Bir Cuma akşamı bir pastanede oturuyorduk. Yan masamızda gülen yüzü ile görmüştüm onu. Yanında birkaç arkadaşı yanlarında enstrümanları vardı. Dost sohbeti arasında içten gelerek bir şarkıyı söylüyor yeniden sohbete dalıyorlardı. İçlerinden sadece birini tanıyordum. Farkıma vardı masadan kalktı yanıma geldi. Bir toplantıda çağdaş tiyatroyu tartışmıştık. “O Koray selam nasılsın” dedi “iyiyim” dedim “sohbetiniz bol olsun “Seni arkadaşlarla tanıştırmak istiyorum” dedi. Masalarına gittim. Kısaca tanıştık. Benden ve tiyatrodan bahsetti. Şirvan ilgisiz görünüyordu. Döndü birden “Halk Eğitim Merkezinde Sacide’yioynuyorlar ama yardıma ihtiyaçları var neden katılmıyorsun?” Dedi. “Bilmiyordum. Tabi ki katılmak ve çaba sarfetmek isterim” dedim. “Sabah erken gel kahvaltı yapma oranın tostu ve çayı güzel olur” dedi.
O gece geçmek bilmedi. Tiyatroyu ne çok özlediğimi hatırlamıştım. İçimde eski bir dostu tekrar görmenin heyecanı. Sabahı zor ettim. Sabah hızlıdan hazırlanıp evden çıktım. Halk Eğitim Merkezi soluk ve kirli bir binaydı. Girişte bir müdür odası bir iki ofis ortada bir fuaye solda kenarına bir tiyatro sahnesi iliştirilmiş tatbik sahnesi arkada küçük bir kantin. Yüzünüzü yalayan sıcak ve tereyağı ile sucuk kokan tost ekşiliği. Üst katlardan dışarı taşan bir türlü tümünü çalamadan çocukların enstrüman sesleri. İçeri girdim doğruca kantin. Şirvanlar orada oturuyor ve çay içiyorlardı. Günaydın, hal hatır sormak ardından karışık bir tost ve güzel bir çay. Kısa sürede bitti.
Sacide’yi yöneten öğretmen gelmişti aramıza. Tanıştırdılar. Onlar derslerine çıktı. Biz yönetmen ile kaldık. “Gecikiyorlar tiyatrocu kaprisi işte”dedi. Gülümsedim. Anladı “oyuncu bulmak zor mecburen katlanıyoruz” dedi. “Her yerde öyledir” dedim. Oyunun teksir ile çoğaltılmış teksini verdi oyun hakkında konuştuk biraz oturan sahneler, halatamamlanamamış sahneler, eksik oyuncular. Bu arada oyuncular yavaş yavaş aramıza katılmışlardı. Çaylar hızlıca yudumlandı. “Hadi sahneye”dedi. Çok özlemiştim tiyatroyu. Birinci perde birinci sahne ile başladı prova. İlk sahne felaketti. Oyunun dengesi yoktu yerleşimler yanlış sesler ve mizansenler yapmacık ve kuralsızdı. Hızlı bir şekilde bitti sahne. Yönetmen döndü bana “nasıl hocam beğendiğin mi?” Dedi. “Ellerinize sağlık ama sanki bu sahne oturmamış henüz” dedim. “Oyunun teksini okumadan mı anladınız bunu?” Dedi. “Ben bu oyunu oynadım” dedim. Heyecan ile yüzüme baktı. “Nerede?” Dedi. İzmir’de dedim. Kenara çekildi. “Birde sizin yorumunuzu görelim” dedi.
Birinci sahneyi yaklaşık iki saat çalıştık. Bütün duruşlar değişti, dialoglar yeniden çalışıldı. Bir çay molası. Tekrar döndük sahneye. “Birinci perde birinci sahne” dedim. Güzel bir başlangıç güçlü bir ses ile herşey değişmiş. Tiyatro için gelen çocuklar kabuklarınıkırmışlar ve tiyatroda ilk ışık yanmıştı.Bir ara daha, sonratekrar döndük sahneye “Birinci perde birinci sahne bugün için son tekrar” dedim.Oyunculardan biri “Hocam oturmadı sahne”dedi. Alkışladım, birbirlerini alkışladılar. Uzun uzun sadece birinci sahneyi çalıştık. Aynı tiratları bıkana kadar okuttum.Akşam oldu gün bitti. Yönetmen koluma girdi sonunda “hocam benden buraya kadar ben artık sadece oyuncu olarak devam etmek istiyorum. Eğer kabul ederseniz” dedi. “Oyuncularınıza sorun hocam” dedim. Döndü “ne diyorsunuz arkadaşlar yeni yönetmenimiz için?”dedi. Alkışla desteklendi yönetmen. Hava kararmıştı.Dışarıya çıktım. Hava soğuktu.Yalnız yürümeye başladım, gözlerimde birkaç damla yaş. “Yol uzun ama özlemek çok güzelmiş” dedim kendime. “Hoşbulduk Kayseri dedim Hoşbulduk”.
Dr.Koray TOPÇU
Yorumlar
Kalan Karakter: