Hoşbulduk Kayseri diye başlayan bir öyküydü Sacide’nin yönetilmesi. Uzun kış ayları boyunca her hafta sonu uzun saatler boyunca da devam etti. Artık genel prova aşamasına gelmiştik. Sabah yenilen sucuklu tost ve sıcacık bir çay sonrasında başlayıp hava kararana kadar devam etmişti provalar. Şirvan ve arkadaşları ara ara katılmış dekorla kostümle ilgili fikirler vermişler ve müzikleri planlamışlardı. Bütün bir hafta o kullanmaktan köşeleri yırtılmış oyun teksinin üzerinde ışık yerleşimleri sahne planları rengarenk kalemler ile yapıyordum. Bütün bir oyun gözümün önünde şekilleniyordu.
Sabah erkenden uyanıp hazırlandım o hafta sonu. Hava soğuktu. Sokaklarda kar. Ayağımı sürüyerek yürüyor düşmemeye çalışıyordum. Dolmuşa bindim. Meydanda indim. Bir dolmuş daha Halk Eğitim Merkezinden girdim içeri. Kantin sıcacıktı. Ahmet abi “Hoşgeldin Koray hayırlı sabahlar”dedi. “Hoşbulduk Ahmet abi” dedim. Çay masamdaydı.Biraz sonrada tost. Yavaş yavaş ekip toplanıyordu. Neşe içinde bir gün başlıyor yüzlerde tebessüm renkleniyordu. Şirvan geldi balıkçı kazağı elinde tesbih köşeye oturdu. Çayını içerken kocaman bir masa haline gelmişti kantin. Ahmet abi müdürlüğe çay vermiş boş bardaklar ile döndü. “Koray hocam müdür bey sizi çağırıyor” dedi. Yerimden kalktım. Şirvan “bekle hele beraber gideriz” dedi. Kalktık müdür odasından içeri girdik. İri yarı bir adamdı müdür. Buyur etti bizi kolonya verdi. Makamına oturdu. Bir şeyler söyleyeceği yüzünden belli oluyordu.
“Sayın hocalarım Kayseri’mize yaptığınız bu çabaları taktir ile karşılıyoruz. Biliyorsunuz burası resmi bir kurum. Kurumların işleyişleri var kuralları var. Hele eğitim müessesesi olunca daha dikkatli olmak gerekiyor.” Şirvan bir öksürdü. “Hocam hayırdır biz hangi kuralı bozmuşuz?” Dedi. Müdür zor durumdaydı. Boncuk boncuk terliyor ellerini saklayacak yer arıyor, tavana bakıyor, yüz yüze gelmemeye çalışıyordu. “Yani hocam” dedi. “Burada çoluk çocuk var tiyatroda öyle sarılmalar, aynı yatağa girme rolleri, topluluk içinde samimi oturmalar filan hoş değil yani”. Ne olduğunu anlamaya çalışıyordum. Ama Şirvan anlamıştı. “Müdür bey” dedi. Ben bu çocukları tanıyorum. Koray’ıda bilirim. Bu kuruma bizim kadar saygı duyan ve kurallara uyan mı var. Tiyatro yapıyoruz rol gereği sarılıyoruz, bu nasıl laftırsiz ne dediğinizin farkındamısınız?” Buz gibi bir hava esti. Müdür yerinden kalktı. Anlayabilecek durumda değildi. “Bilmem valla ben dedim diyeceğimi herkes adam olacak” dedi. İkimizde yerimizden kalktık. Şirvan sinirden titriyordu. “Bak müdür” dedi. “Bu insanlar aylardır gece gündüz çalışıyor, sizin oturduğunuz bu koltuğun şerefi için uğraşıyorlar. Ama size değmezmiş bugün belli ettiniz” Müdür kıpkırmızı oldu. Arkamızdan bağırıyordu yürüyor onu dinlemiyorduk bile. “Varmı böyle iş dağdan gelmiş bağdakini kovuyorlar.Yönetmeni vardı oyunun siz kimsiniz ya değiştiriyorsunuz?” Diye bağırıyordu. Şirvan döndüm “gördün mü bak sebep neymiş” dedim.
Tatbikat sahnesine girdik. Oyuncular bekliyordu. Sadece eski yönetmen yoktu. Herkes merak içinde yüzümüzde bakıyordu.Beynim karıncalanıyordu, kaybettiğimiz elimizden alınmış bir oyuncağın acısını yaşıyorduk. Yutkundum. “Arkadaşlar” dedim. “Uzun bir süredir beraber çalışıyoruz. Sizinle beraber çok güzel zaman geçirdim. Hepiniz yüreği çok güzel insanlarsınız. Görünen o ki artık beraber çalışma imkanımız kalmadı. Müdür bey benim ayrılmamı istedi. “Senin değil bizim” dedi Şirvan. Kısaca olanları anlattık. Müdür dışarıda bağırıyor ama içeri girmeye cesaret edemiyordu. Giyindik çıktık. Kapıda karşı karşıya geldik. Sırtını döndü aceleci adımlarla uzaklaştı. Binadan çıktık dışarda kül ve kömür kokusu vardı. Hava ilginç bir şekilde yumuşamış buz ve karlar erimeye başlamıştı. Sebepsizce yürüyor ve gülüyorduk. Pastaneden içeri girdik. Sıcak bir poğaça kokusu vurdu yüzümüze, oturduk bir köşeye, kahve istedik. Uzun süre sustuk. Sonra Şirvan başladı çocukluğunu anlatmaya. İkimizde çocuk felci hastasıydık anlıyorduk birbirimizi. “Kayseri akşam lisesinin müzikteki başarısını okudum Şirvan”dedim “sizin başarı hikayenizi biliyorum dersime çalıştım. Ama bir kez de senin ağzından dinlemek isterim”.
Saatler boyunca geçmişin yaldızlı günleri içinde yolculuk yaptık. Gözlerinde tarifsiz bir gurur vardı. Anadolu’nun kurak bozkırlarından doğan bir güneşi anlattı. Başarabilmek için sadece istemek ve çok çalışmak yeter bunu nasıl kanıtladıklarını anlattı. Anadolulu olmak başarabilmek farkedilir olmak için bir hikayeyi anlattı uzun uzun. Sonrasında Kayseri’de nasıl unutulduklarını, İstanbul’da yalnızlıklarını anlattı. Özel bir konuşmaydı hayat boyu unutulmayacak bir ders dinlemiştim.
Uzun saatleri geçirdiğimizi farketmemiştik. Akşam olmuştu. “Hadi kalkalım” dedi. Kalktık. Şehir gecenin içine düşmüştü. “Merak etme dedi yakında konservatuvar açılıyor orada devam ederiz.” “Boşver dedim sanat kabul görmediği yerde durmaz zaten.” “Bu şehri çok seviyorum sende seveceksin merak etme” dedi. “Sevmemek için bu öküzlerin çabası yetmez merak etme” dedim. Karanlıkta is kokulu bu şehirde bir geceye daha biraz hüzün ama çok yaşanmışlıklar ile giriyordum. Bu şehri sevmeye gelince biliyordum sevmek için çok şey gerekmez ama nefret etmek için çok şey lazım.
Dr.Koray TOPÇU
Yorumlar
Kalan Karakter: