Kötü ve gerilimli bir gün ve uzun sohbetlerin ardından evime gelmiştim. Yemek yenmiş bulaşık sırası bendeydi. Bulaşığa başlamıştım. Küçük bir cep radyosu yanı başımda türküler geçidi proğramında türkü çalıyordu.Gün boyunca olanlar aklımda, derin derin düşünüyor, ara ara türküye eşlik ediyor bulaşık bardakları yıkıyordum. Zil çaldı ardından beni çağırdılar. Kapıya yürüdüm. Oyuncularımdan bir tanesi kapıdaydı. Gülümsüyor keçe eldivenlerini sıkıyor başı önde beni bekliyordu. “Hayırdır hoş geldin”dedim. “Hoşbulduk hocam acil olmazsa gelmezdim, müsaitseniz konuşabilir miyiz?”dedi. İçeri buyur ettim “odama geçelim” dedim “olmaz hocam şu bulaşığı bitirelim ondan sonra” dedi. Şaşırmıştım ama hoşumda gitmişti. Hızlıca bulaşığı yıkadık etrafı topladık, çay koydum odama geçtik.
“Hayırdır” dedim. “Beni ne kadar tanıyorsunuz hocam benim hakkımda ne biliyorsunuz?” Dedi. Şaşırmıştım. Gerçekten çok az şey biliyordum. Bir muhasebecide çalışıyordu, her provaya geliyordu. Tutuk ve renksiz bir oyunculuğu vardı. Hepsi bu kadar.“ Çok şey bilmiyorum üzgünüm” dedim. “Biraz dinlerseniz anlatırım hocam” dedi. “ Hadi başla o zaman” dedim.
Çok zor bir hayatı anlattı bana. Kayseri’nin bir köyünden gelmiş ailesi. Babası çok iyi bir aşçıymış. Annesi hastalanınca babası işi bırakmak zorunda kalmış. Bir daha da iş bulamamış. İşsizlik kötü ediyor insanı, içmeye başlamış. O güzel kalpli adam gitmiş yerine dağınık saldırgan kötü bir adam gelmiş. İçmezse kendi halinde bir adam içince o deliler gibi sevdiği karısını bile döven bir insan. Annesi onca acıya ve dayağa rağmen direnmiş, evlere temizliğe gitmiş evi geçindirmiş. Dört sene önce aniden hastalanmış. Doktorlar böbrek yetmezliği teşhisi koymuşlar. Diyalize girerken bir gece aniden fenalaşmış ve ölmüş. Annesinin ölümünün ardından üç kardeş yapayalnız kalmışlar.
“Babam yoktu. Anam ölünce açlık başladı. Kardeşlerim küçük. Aileden gelen ufak tefek yardımlar yetmiyordu. Önce ne yapabilirim diye düşündüm. Ticaret lisesinden yeni mezun olmuştum. İş aramaya başlamıştım. Kötü insanlar çıktı hep karşıma bir sürü şey yaşattılar bana ama Allah bir akşam yüzüme güldü. Çalıştığım muhasebeci köylümüz olur anamı tanırmış. İşe aldı beni, öğretti, itten kurttan korudu. Bir ev kiraladık eşyalarımızı aldı. Kardeşlerimde büyüdüler artık kimseye muhtaç olmadan yaşıyoruz şükür”dedi. “Çok etkileyici bir hayat hikayesi” dedim. “Bana anlattığın için çok teşekkür ederim. Ama aciliyet taşıyan, önemli şey ne?”
“Bak hocam benim hayatım acılı ve keskin karanlık. Kendimi bildiğimden bu yana tek mutlu olduğum şey tiyatro. Küçücük bir kızdım. Babamın iyi olduğu yıllar. Beni bir çocuk oyununa götürmüştü. O ışıklara rengarenk giysilere vurulmuştum ben. O günden sonra ne zaman yatağıma girsem, gözlerimi kapar o rengarenk hayatın içinde bulurum kendimi. Sacide’yi oynamaya başladığımızdan bu yana hayallerimin gerçek olduğunu görüyor ve çok mutlu oluyordum. Sizin gelişiniz ile üzerimizdeki ölü toprağı kalktı. Tiyatronun nasıl bir şey olduğunu tam anlamaya başlamıştık. Gidiyorsunuz yapmayın ne olur” “Ben gitmiyorum gönderiliyorum. Bunu ben istemedim ki ama orada bulunmamı istemiyorlar” dedim. “İsterseniz kalırsınız benim hayallerim için oradaki bir çok oyuncu için lütfen kalın” dedi. Şaşkındım ama yapabileceğim bir şey yoktu. Nasıl anlatabilirdim bilmiyordum.
“Üzülme yakın bir zamanda konservatuar açılacak orada devam ederiz. Orada iyi bir rol alırsın. Hem orada tiyatro eğitiminde olacak” dedim. Yüzünde derin bir hüzün vardı gülümsemeye çalışıyordu. “Hocam benim küçük hayallerim var oysa orası büyük bir dünya. Beni almaz içine bana şans vermez. Benim için Sacide bile büyük bir maceraydı. Teşekkür ederim bana müsaade” dedi. İçimde tarifsiz bir acı vardı. Yaklaştı elimi tuttu avuçlarımın içini öptü. “Siz çok iyi bir adamsınız hocam” dedi “artık o kadar az ki iyi adamlar” Sarıldım. Sıkı sıkı sarıldım. “ Gitmek yok bu gece buradasın daha çok konuşacağız. Hadi getir bakalım çayı içelim birer bardak” dedim.
O gece benimle kaldı. Sabahın ilk ışıklarına kadar tiyatrodan hayattan söz ettik. Evde bir küçük votka vardı. Bir avuç leblebi ile o votkayı içtik. Güldük, ağladık isyan ettik. O bana müslim Gürses’ten şarkılar söyledi. Ben ona Orhan Veli’den şiirler okudum.Uyumuşuz. Uyandım yoktu. Üzerimi örtmüş ve gitmişti. Konservatuara gelmedi. Çalıştığı yeri buldum oraya bile gittim benimle görüşmedik. Konservatuvarın ilk oyununda seyirciler arasında gezerken gördüm. Gülümsedi. Yanına oturdum. Gözlerimin içine baktı. “Sen yönettin değil mi hocam” dedi. “Evet”dedim. “Senin çok işin vardır şimdi hadi ben seni tutmayayım”dedi. “Tamam ama çıkışta kulise bekliyorum” dedim. Gülümsedi.
Oyun bitti. Seyirciyi selamladık. Kulise indik. Kalabalıktı kulis. Gözlerim onu arıyordu. Köşede ağlarken buldum. Sarıldım “ Ne oluyor”dedim. “Boşver hadi bana yemek ısmarla” dedi. “Olur bekle hazırlanayım çıkalım” dedim. Hızlıca eşyalarımı topladım. Kulisin kalabalığı azalmıştı. Çıktım. Yoktu. Aradım seslendim yok. İçime tarifsiz bir acı oturdu. Hiç görmedim bir daha. Arkadaşlarına sordum haberler gönderdim ama hiç karşılaşmadık. Birkaç sene sonraydı. Bir gazete haberinde gördüm onu. Babası yaralamış hastanede yatıyormuş. Gittim. Bilinci kapalıydı. Gözleri mosmor dudaklarına kan oturmuş. Ameliyat olmuştu belli ki siyah saçlarının yerini sargı bezleri almıştı. Avucunu aldım eline avuç içini öptüm. Elimi sıktı hafifçe. O gün uzunca kaldım yanında sonraki günde. Daha sonra o vedalaşmadan gitti. Tiyatromun acılı kadını, hayatının rolünü oynamayı bitiremeden daha birinci perdenin ilk sahnelerinde çekti gitti.
Yorumlar
Kalan Karakter: