“Hayat boyunca çok acılar yaşarız bilirim. Bazıları gelir vurur geçer. Bazıları ise hiç gitmez. Kalbinizin üzerine oturur. Bir süre sonra can yakmaz ama hep oradadır.”
Kayseri’deki ilk sene maceralı bir sınav sonucunda hazırlık sınıfını geçerek bitmişti. Beklediğimiz gibi olmadı hazırlıktan sınıfta kalanlar oldu ve fakülte kurulu toplanarak okuldan atılmasınlar diye bu öğrencilere bir sınav hakkı daha verdi. Ben ortalama bir not ile sınıfı geçtim. Uzun aylar boyunca özlediğim İzmir’e döndüm.
Aslında İzmir’i hem özlüyor hem de uzak olmanın daha güvenilir olduğunu düşünüyordum. İhtilal birçok arkadaşımı tutuklamıştı.12 Eylül’den hemen sonra tüm mahallelere girilmiş askeri kamyonlar ve minibüsler evlerin, apartmanların kapılarına yanaşmış, zincirli kelepçeler ile kelepçelenmiş ve üstünü apar topar giymiş gençler iteleyerek arabalara doldurulup götürülmüştü. Beni bir kez sorgulamışlardı. Sorgulayan astsubay babamı tanıdığı için gözaltına alınmaktan son anda kurtulmuştum. Birçok arkadaşım aylarca Narlıdere askeri tesislerinde ve Buca’da hapishanede bir seneden fazla zaman geçirmişti. Ben ise Buca Eğitim Enstitüsünü kazanarak bir sene orada okumuş sonrasında tıp fakültesini kazanarak Kayseri’ye gelmiştim.
O yıllarda ihtilalin tüm şiddeti sürüyordu. Öğretmen okulunda okuduğum yıl askerden izin almadan tuvalete bile gidilemezdi. İki kişiden fazlası yan yana gelemezdi. Kantinlerde sadece çay almak için sıra olunur, oturulmaz çay ayakta içilirdi. Kütüphanede her iki öğrenci arasında bir asker oturur, sınavlar hariç her taraf asker rengi hâkî ve boğucuydu. O okuldan aklımda kalan iyi şeyler de vardı. Mesela Ramazan Hocanın fizik anlatırken o karmaşık denklemleri dört işlem ile açıklayabilme yeteneği. Mesela ihtilale rağmen tiyatro kolunda Atatürk Oratoryosunun sahnelenmesi. Eski gelenekler generallere rağmen unutulmuyordu yani.
İzmir’e Kayseri’den döner dönmez bir çok arkadaşımın serbest bırakıldığını öğrendim. Bir çoğuna mahallesindeki komşuları bile vebalı muamelesi yapıyordu. Zor yıllar geçirdiler. Bir kısmı yaşanılan işkenceler nedeni ile hayat boyu hastalıklara sahip oldular. Bir kaçını bir daha hiç gören olmadı. Aileleri bir gece mahalleden taşınıp gitti. Çıkanlar ve mahalleli arasında birbirini görmeme trajedisi uzun yıllar devam etti. Büyük şehirlerde daha acılı yaşandı ihtilal.
Benim lise yıllarından başlayarak yaz tatillerinde işim yağlı boyacılık, badanacılıktı. Liseye ilk başladığım yıl boyacı çıraklığına başlamıştım. Sonra kalfa olmuştum. Ustam Burhan Usta tıp fakültesini kazandığımda o kadar çok sevinmişti ki işi tatil edip denize götürmüştü bizi. Kayseri’de okumak emekli babam için çok maliyetliydi. Bu nedenle İzmir’e döner dönmez Burhan Ustayı buldum. Birkaç iş ayarlamış bana. “Oğlum bu işlerin malzeme çıkınca yarısı senin yarısı benim” dedi. İlk iş için Hatay Caddesinde bir eve götürdü beni. Ev sahibi kapıda karşıladı. Sabah evi boyamak üzere anlaştık. Malzemeleri bırakıp çıktık evden. Her seferinde olduğu gibi Burhan Usta, İzmir sandviçi ısmarladı bana iki de bira aldık. Manzaradan İzmir’i seyrettik.
Sabah bir çırakla beraber boyanacak eve gittik. Kapıyı açtı ev sahibi hanım. Boyanacak odaların renklerine karar vermeye başladık beraber. Salonu genişti. “Hangi renk olacak abla” dedim. “Şampanya köpüğü “ dedi tamam dedim. Odaya girdik rengi sordum “şampanya köpüğü” dedi. Sonra diğer oda, sonra yatak odası, sonra koridor nereyi sorsam hepsine “şampanya köpüğü” dedi. “Peki tavanlar” dedim. “Usta her yer kapı pencereler de dahil şampanya köpüğü olacak” dedi. “Boğar biraz ama abla” diyecek oldum. ”size ne paranızı alın işinizi yapın lütfen” dedi. Uzatmadım. Çırağı aldım yanıma boyacıdan boyaları aldım. Gelip işe koyulduk. İlk gün bir odayı Şampanya köpüğüne boyadım. Ev sahibi geldi. Baktı. “Muhteşem olmuş usta eline sağlık” dedi. Paydos ettik.
Bir haftalık bir işti. Cuma günü arife hemen sonrasında da bayram. Burhan Usta “ oğlum elinizi çabuk tutun arife günü bitirin ki bayrama harçlığımız olsun” demişti. Sonraki günler geç saate kadar çalıştık. Ev sahibi kadın öğleden sonra gelip birkaç saat bizi seyrediyordu. Çırakla şakalaşırken tıp okuduğumu duymuş. Geldi sordu. “evet abla” dedim. “Maşallah” dedi. Kızı yanındaydı ona döndü. “gördün mü bak insanın içinde olacak içinde” dedi. Kızının bana bir pislik gibi bakmasını hiç unutamam.
Gece geç saatlere kadar çalışarak evin boyasını hafta sonuna kadar bitirdik. Son düzeltmeleri arife günü öğleye doğru tamamladık. Malzemelerimizi toparladık. Ev sahibi geldi. Odaları salonu koridorları gezdirdim. “istediğin gibi oldu galiba abla. Biliyorsun bugün arife tamamsa ücretimizi alıp gidelim” dedim. Kadın bir süre sustu her yeri gözleri ile kontrol etti. Bana döndü “bu ne usta bu ne her taraf aynı renk çok boğucu olmuş” dedi. Şaşırmıştım. “Abla sana söyledim ama böyle olacak sana ne dedin bizde yaptık” dedim. “Para filan yok bu rezaleti düzeltin sonra “ dedi. “abla” dedim “yarın bayram ayıptır yapma bak kaç gündür çalışıyoruz. Eğer değiştireceksen paramızı ver bayram bitsin yardımcı oluruz. Ama arife günü bunu yapma” dedim. Yüzüme bile bakmadan “bu işi halledin paranızı alırsınız hadi başlayın salon buz rengi oturma odası açık mavi yatak odası pembe olacak diğer yerlere dokunmayın” dedi ve çıktı gitti.
Nefes alamıyordum. Oturdum bir sigara yaktım. Ağlıyordum. Çırak “Burhan Usta’ya haber vermeye gidiyorum ben usta” dedi. Ağlıyor, sigara üzerine sigara yakıyordum. Burhan Usta geldi. “Anlat hele oğlum” dedi ağlayarak anlattım. Bir sigara da o yaktı. Çırağı çağırdı. “Git iki patlak siyah yağlı boya al gel” dedi. Çırak boyalar ile geldi. Burhan usta sigarasını söndürdü fırçayı aldı eline, belini gösterdi. “duvarlar ha buraya kadar siyaha boyanacak” dedi. O gün tüm duvarların yarısını siyaha boyadık. Malzememizi toplayıp evden ayrıldık. Hep oturduğumuz Yeşilyurt’taki kahvehaneye geldik. Çay ısmarladı bize. “Oturun geleceğim ben” dedi.
Biraz sonra geldi. Elinde bir tomar para. Benim ve çırağın yevmiyelerimizi ve bayram ikramiyelerimizi verdi. İtiraz edecek oldum. Kızdı. “oğlum sizi arife günü parasız bırakacak halimiz yok ne varsa paylaştık. Hadi hayırlı bayramlar” dedi. Kahvehaneden çıktık. Kamyoneti yoktu. Eve bıraktı diye düşündüm. Onu rehin bırakıp bizim paramızı ödeyeceği hiç aklıma gelmemişti. O rehin arabayı bir daha kurtaramadı Burhan usta. Benim okulum boyunca her yaz tatilinde beraber çalıştık. Bana ara ara para gönderdi. Okulun son senesinde artan nefes darlığı onu çalışamaz yapınca atladı otobüse Kayseri’ye geldi. Hastanede kontrol ettirdik. Akciğer kanseri olduğunu öğrendik. “Oğlum yük olmayayım sana ben İzmir’e döneyim” dedi. Sırtımı sıvazladı, kolumdan tuttu. “Bak hele benim aslan oğlum” dedi. “sen benim hayatımda gördüğüm en iyi çıraktın en iyi usta oldun. Seninle öyle gurur duyuyorum ki. Biliyorsun benim çocuğum olmadı. Allah’ıma bin şükür ki sen varsın. Ben tüm hakkımı helal ediyorum sana Allaha emanet ol” dedi. Uzun uzun sarıldı bana. Ağladık beraberce. Biletini aldım gönderdim onu İzmir’e.
Bir kaç hafta sonra bir nöbette nefesim sıkıştı. İçimde bir şeyler koptu. Anlam veremedim. Nöbet sabahı postanede oturdum evi aradım. Öğleden sonra telefon bağlandı. Babam açtı telefonu. “Ne çabuk duydun oğlum” dedi. “Burhan usta dün gece vefat etti. Biraz önce defnettik”.
Hayat boyunca çok acılar yaşarız bilirim. Bazıları gelir vurur geçer. Bazıları ise hiç gitmez. Kalbinizin üzerine oturur. Bir süre sonra can yakmaz ama hep oradadır. Dost olmaz eskisi kadar düşman da değildir, ama kalbinizin köşesinde bir sızıdır ömrünüz boyunca sızlar durur. Ah be Burhan Usta önce sen ,sonra anam bu kalp hanginizin acısına yeter?
Yorumlar
Kalan Karakter: