“Biz bir yola çıktık. Kaybolmuş bir nesildik. Bizden başka biz yoktuk”
Hazırlık sınıfında ders yılının sonuna gelmiştik. O yıllarda hazırlık sınıfında yılsonu büyükbir sınav yapılırdı. Diğer tüm sınavların ortalamasının yüzde kırkı ile son sınavın yüzde altmışı toplanır ve not altmışın altında ise sınıfı geçemezdiniz. Galiba en kötüsü sınıfı geçemezseniz, okuldan atılırdınız. Mayıs ayı ile birlikte artık son sınav zamanı gelmişti. Kayseri’de hava ısınmış, doğa yeşermiş, sokaktaki yüzler değişmiş, şehrin gri soluk kirli görünümünün yerini neşeli canlı bir yeşil almıştı. Artık bir süredir öğle sonrası dersleri ilahiyat fakültesinin ağaçları altında alıyorduk. O yıllarda kampüs içinde ağaç olan tek yer ilahiyat fakültesiydi. Çünkü o bina daha önceden kalma idi. Kampüs ile bir lise binasını andıran fakülte arasında meyve ağaçları, salkım söğütler ve binanın çevre duvarları kenarında kavak ağaçları vardı. Bizim okuduğumuz yıllarda o kadar çok kavak ağacı vardı ki Kayseri’de, bazı günler kar yağıyor gibi kavak ağaçlarının tohum çiçekleri uçuşurdu şehrin sokaklarında. Yani yazkış Kayseri’de yağacak bir şey olurdu gökyüzünden.
Sınava son hafta kalmıştı. İstasyon caddesinde oturduğum evdeki arkadaşlardan birisi memleketine dönme kararı aldı, diğeri başka arkadaşlar buldu. Bende kendi fakültemden üç arkadaş ile birlikte Sivas caddesine taşınmaya karar vermiştim. O yıllar da Sivas Caddesi, eski beş katlı evlerden başlayıp şehir stadı ve Uzay sitesi ile devam eder ve Otuz Ağustos apartmanında son bulurdu. Daireyi ev sahibinden araya bir çok aracı koyarak Adil kiralamıştı. Üç odalı bir evdi ama en önemlisi kaloriferliydi. Giriş katındaydı ve caddenin ortalarında bir yerdeydi. Büyük bir mutlulukla parasını ödeyip kiralamıştık evi. Herkes farklı yerlerde oturuyordu ve herkes üç beş parça eşyasını toparladı bir perşembe akşamı yeni evimize taşındık. Herkes kura ile odalarını seçmişti. Sabah saatlerinden başlayıp akşam saatlerine kadar eşyalar taşınmış, odalara yerleştirilmiş, temizlik yapılmıştı. Hepimizin özel fotoğrafları giysileri odalarımızın uygun yerlerine, mutfak malzemeleri mutfağa yerleştirilmişti.
Gece yarısını bulmuştuk. İsmail “bir yorgunluk kahvesi iyi gelir” dedi. Mutfağa gitti. Cezvemiz yoktu. Bir çaydanlık dolusu kahve ile geldi yanımıza. Hepimiz birinci fincanları içerken yarın yapılacak son sınavı konuştuk gülüştük. Bu sınava zaten hazırdık. Okula başladığımızdan bu yana her hafta, her ay, her dönem sınav olmuştuk. Bu sınav da sonuncusuydu. Üstelik okuldan atacak halleri yoktu ya. Nasıl olsa geçecektik. Çaydanlıkta kahve kalınca birer fincan daha içtik. Adil “hadi yatalım yarın kalkamayız yoksa” dedi. Yattık. Ama kimse uyuyamadı. Sabah Adil’in bağırması ile uyandık. Saat dokuzu geçmişti ve sınav dokuzda başlıyordu. Nasıl giyindiğimizi hatırlamıyorum. Apar topar evden çıktık. Bir taksi bulduk. Yalvararak taksi şoförüne yolu tarif ettik.
O yıllarda taksiler eski model arabalardı. Genellikle birçok yerinde yama, astar ve boya olur, geceleri pelüş ile kaplanmış arka cam altından mor, kırmızı, yeşil ışıklar ile aydınlanırdı. Sigara içildiği için bu kokuyu kaybetsin diye ağır bir oto parfümü kokardı. Bizi sınava götüren taksi de böyleydi. Yaşlı bir şoförü vardı. Bir türlü istediğimiz hız ile gidemedik. O dakikalar bitmek bilmedi.
Okula geldik. Koşturarak sınıf koridoruna girdik. Yorgun, çaresiz ve ağlıyorduk. Leyla hanım bizi koridorda karşıladı. “Neredesiniz” diye sordu. Tam anlatacaktık “hadi sınava” dedi. “sonra anlatırsınız”. Salona girdik. Sınav saatinin yaklaşık kırkbeş dakikası geçmişti. Kimse soru çözmüyor bekliyordu. Boş sandalyelere oturduk. Arkadaşlardan birisi “Leyla hocam herkes geldi galiba değilmi?” dedi. Leyla hanım evet anlamında başını salladı. Tüm sınıf kalemlerini ellerine aldı soru çözmeye başladı.
Bir arkadaşım bir kelem ve küçük bir silgi uzattı. Aldım. Ağlamaya başladım. Bir süre sessiz, sessiz ağladım. Gözlerimi sildim sonra soruları cevaplamaya başladım. Sınav bittiğinde herkesin gülümseyerek baktığını görünce bende üzerime baktım. İki ayakkabı birbirinden farklıydı, gömleğimi yanlış düğmelemiştim. Gülerek başımı salladım. Gördüğüm, selam verdiğim her arkadaşıma teşekkür ettim.
O gün başka memleketlerden ellerinde bavulları yüreklerinde hayalleri adam olmak, hekim olmak için gelen yaklaşık ikiyüz öğrenci kader birliği ettiklerini gösterdiler. Kimse sınava başlamadığı için sınav biz gelince başlamış sayıldı. Bu erdemli duruş kardeşlik hukuku, paylaşmak, farklı siyasi düşüncelere, farklı hayata bakışlarına rağmen bir kardeş hukuku ile hareket etmenin ne olduğunu gösterdi herkese. Okul boyunca tartışsak, kavga etsek bile bu hukuku hiç kaybetmedik. Galiba biz kaybolmuş bir nesildik ve bizden başka biz yoktuk.
O günü anama anlattım sonrasında. “Yüzüme baktı “sen olsan beklemez miydin oğlum. Siz artık kardeş oldunuz. Kardeşlik acı tatlı her şeyi paylaşmaktır. Aferin size” dedi.
Haklısın anacığım bak artık neredeyse senin yaşlarındayız hepimiz. Artık yaşlandık ve yavaş yavaş eksiliyoruz. Bilmeni isterim ki kardeşliğimiz devam ediyor hala ve anacığım söz verdiğim gibi sana; helalleşmek için fırsat buldukça görüşüyoruz.
Dr.Koray TOPÇU
Yorumlar
Kalan Karakter: