İkinci sınıf zor bir öğrencilik dönemiydi bizim fakültede. Anatomi dersleri, biyokimya komite sistemi ile okuduğumuz için klinik öncesi tüm ağır dersler. Akşam kış nedeniyle erken hava kararırdı. Bitmezdi dersler. Biz çıktığımızda; hastaneye getirilen hastaların yakınları, hastane çalışanları dışında bir tek biz kalırdık karanlık okul caddelerinde. Otobüs kampüse girmezdi. Dışarı yürür, saatte bir geçen Talas otobüsüne doluşurduk hepimiz.
Okul dönüşü herkes odalarına çekilir. O gün tutulan ders notlarının eksikleri tamamlanır, bol çay ve bol sigara eşliğinde gece yarısına kadar ders çalışılırdı. Uykuda beynimizin kıvrımlarında öğrenilen bir latince kelime, yeni karşılaşılan bir hastalık ismi döner dururdu. Sabah kalktığımızda aklımızda hiçbir şeyin kalmadığını hisseder çok kaygılanırdık. Oysa o beynimizde bir yerlerde olurdu ve biz ihtiyaç duyduğumuzda belirirdi şaşırırdık.
Kışın ortasındaydık. Artık tüm derslerde sınav zamanı yaklaşmıştı. Her bir komite sonunda yapılan sınavlar özellikle anatomi pratik sınavları. Pratik grupları sınıf numarasına göre olurdu. Bizim ekibimizin vazgeçilmez dörtlüsü; Taner Tatlı, Necati Atlı, Tacettin Yolcu ve Koray topçu şeklindeydi. Grupları yüksek sesle okuyan laboratuvar asistanları bu kafiyenin ardından müzipçe gülümser kısa süre sonra bu dört isim sırasını ezberlerlerdi.
O hafta anatomi için hazırlanamamıştım. Tiyatro yüzünden ders çalışamamış, pratiklere katılamamıştım. Hafta sonunda sınav vardı. Kadavra başında yanımda Taner’i görünce “Taner ya ben hiç çalışamadım bu hafta sen iyi çalışmışsındır. Bana biraz anlatsan kardeşim olur mu?” dedim.
Taner daima güler yüzlü sakin biriydi. Kimseyle tartışırken görmedim onu. Başı önde yardımsever ama daima hüzünlüydü. Aynı arkadaş grubunda değildik ama aynı çalışma ve staj gruplarında olduk hep. Ne zaman yardımına ihtiyacım olsa bir dakika düşünmeden yardım etti. Bazı laboratuvarlarda imzamı bile atardı. “Tabi ki kardeşim. Şu pratik bitsin bu sınava iyi çalıştım merak etme anlatırım her şeyi” dedi.
Ders bitişinde yanımdaydı.
Kütüphanede uzun saatler boyunca sabırla her bildiğini anlattı. Küçük notlar tutturdu. Sadece anatomi değil tüm komite ile ilgili çıkabileceğini düşündüğü soruları verdi bana. Hava kararmıştı. Beraber şehre indik. Karnımızı Hacı Usta da doyurduk. “Teşekkür ederim” dedim. “Sen benim kardeşimsin lafımı olur. Bak Koray kardeşim hepimiz gurbetten geldik bir emek sarf ediyoruz ailelerimizin durumu malum. Bizim bizden başka kimimiz var ki? Dert etme yeri gelir sende bana yardım edersin” dedi.
O akşamdan sonra kimin başı sıkışsa öbürü ona yardımcı oldu. Ben çok başarılı bir öğrenci olmadığımdan genellikle o bana yardımcı oldu. O akşam anlattıkları ile sınavım iyi geçti. Neredeyse tüm stajlarımızı beraber yaptık, sözlü sınavlarına beraber girdik. Bu dört kafiyeli isimin sahipleri yan yana dolap kullandı, mezuniyette peş peşe diploma aldı. Sonra hepimiz Anadolu’ya dağıldık.
Çok uzun yıllar boyunca kaybettik birbirimizi. Yeni çağın iletişim araçları çıkana kadar sadece aynı illerde çalışıyorsak ya da aynı yerlerde ihtisas yapıyorsak görüşebildik. Sonra iletişim çağı. Whatsapp ile birbirimize ulaşmaya başlayınca tekrar görüşür olduk. Hemen herkese ulaşmıştık. Birbirimiz göremesek te artık sanalda olsa selamlaşıyorduk. Bu grupları kurma görevi bendeydi. Her eklenen sınıf arkadaşım başkalarını ekliyordu. Telefonu uyumlu olmayanların yeni telefon almasını istiyorduk. Taner’in telefonuna ulaştım birkaç kez aradım ulaşamadım sonra o döndü bana. Hasret giderdik uzun uzun. “Kardeşim hemen bir telefon alıyorsun buraya yazıyorsun” dedim. “Koray kardeşim sıkıntılı bir dönem geçirdim. Kalp yetmezliğim nedeni ile yapay kalp ile yaşıyorum.” Dedi. “Tamam işte bu yüzden bile yazacaksın” dedim. Söz verdi ve aramıza katıldı. Hemen birkaç ay sonra Mersin de hepimiz buluştuk. Ziya getirmişti. Makinaya bağlı yaşamın zorluklarından söz etti. Nakil olmak istemediğini anlattı. Yüzündeki hüzün hiç değişmemişti. O toplantıda helalleşti hepimizle.
Taner Tatlı artık yok. Birkaç gün önce yitip gitti aramızdan. Eşinin dediği gibi “artık huzur bulacak”. Artık bir eksiğiz. Kafiyelerimizin başındaki kardeşim yok. Hoş artık kafiyenin de tadı yok. Yıllar boyunca görüşememenin, hasret giderememenin acısı sırtlarımızda. Çileli bir çağın çocuklarıydık biz. Çilelerimiz bize kaldı hayat rüzgarında umutlarımız uçtu dağıldı evrene. Hakkını helal et kardeşim, orada görüşmek üzere.
Yorumlar
Kalan Karakter: