Hayat, bir dizi gizemle örülü masaldır ve bu masalın ana teması, aile dizilimi adını taşıyor. Annelerimizin yaraları, babalarımızın hikâyeleri ve atalarımızdan gelen miras, hayatımızın en temel desenini oluşturuyor. Aile dizilimi, aslında bir aile içindeki bireylerin nasıl konumlandığını, ilişkilere nasıl dokunduğunu ve geçmişle nasıl iç içe geçtiğini keşfetme çabası olduğu gibi insanların şu anki zorluklarını, ilişkilerini ve duygusal durumunu geçmişin derin izleriyle birleştirerek anlamaya çalışır. Bu gizemli desen, kuşaktan kuşağa aktarılan bir hikâyenin izlerini taşır. Bu izler, sadece genetik bir miras değil, aynı zamanda aile içindeki roller, hissi bağlar ve çözümlenmemiş sorunlarla da şekillenir. İşte burada aile dizilimi, bu görünmeyen bağları ortaya çıkarmaya çalışan bir sanat haline gelir. Aile dizilimi genellikle bir terapist rehberliğinde gerçekleşen keşif yolculuğudur. Ancak bu yolculuk, hissiyatların yoğun olduğu, derin duygusal katmanların keşfedildiği bir serüvendir. Her bireyin hikâyesi farklıdır, bu yol rehberlik, anlayış ve sabır gerektirir. Aile dizilimi, geçmişin labirentlerinde kaybolmuş duyguları bulmak ve şimdiyi daha berrak bir şekilde görmek için cesur bir adımdır.
Bu yolculuğa çıkmalı mıyız?
Reddi miras yapabilir miyiz?
Geçmişimizin zor düğümlerini neden bugün biz açmak zorundayız. Katran karası geceleri nasıl bir kıvılcımla aydınlatırız. Direk kesip atsak. Bu zorlayıcı süreçte kendimize yeni bir yol çizmek istesek. Aile dizilimi döngüsünü reddedip, kendi kimliğimizi ve değerlerimizi bulsak. Yeni bir bakış açısı kazanarak, aile mirası yerine kendi mirasımızı yaratsak. Bu, hem bireysel bir başarı hem de toplumsal bir değişim için ilk adım olabilir. Bu noktada, bir adım geri atıp kendimize şu soruyu sormamız gerekiyor: Annemin yarasından ben sorumlu muyum? Büyük büyük dedemin bana bıraktığı izlerden ben mi sorumluyum? Reddi miras yapmanın bir yolu yok mu? Ya da ben, af dilesem. Soyumun üzerine ah bırakan her kimse, beni affetsin. Çünkü ben bu aile dizimi sarmalının içinde olmak istemiyorum. Başarı veya başarısızlık, hepsi benim sorumluluğumda. Beni karanlık çukurlarına çekmeye çalışmayın. Beni hak etmediğim bir aydınlıkla aydınlatmaya da çalışmayın. Beni bana bırakın. Ne halim varsa göreyim, sonrasını sonrası düşünsün, demek, inanmak buna domates tohumunu toprağa ekildiğinde oluşan o güzel kıpkırmızı domatesin, ben elma olmak istiyorum diye haykırışının imkânsızlığı, anarşistliği ve komikliği gibi bir şey olurdu.
Gerçek şu ki köklerimizden kurtulamayız, bize miras kalan alt benliğimizdeki duygu durumu servetimize reddi miras yapamayız. Rollerimiz adımıza adanmış. Zikrimiz bizim olsa da fikrimiz köklerimizle yıkanmış. Gerçek şu ki kimse ne hali varsa görmeyecek, sadece adına kodlanmış hayatın içinde gününü bitirmek üzere yaşayıp, ona adanmış görevleri başarıyla tamamlamak için insanca yaşamak ve yaşatmak için gayret edecek.
Hayat senin, istersen yüz bu derin sularda, istersen kal denizin ortasında, karayı arama, sorma çünkü insanoğlunun toprağa basması, toprağa girmesiyle son bulmasıdır.
Denizde zulüm varda, karada ölüm yok sanma. Nasıl yaşamak istersen, neye inanmak istersen, neye sarılıp neyden kaçmak istersen öyle yap. Kalbine dokun ritmini hisset, aklını dinle kendini keşfet. Soyadınla geldiğin bu dünyada bir adın olsun, birde insanların senin adını söylediğinde yüzlerinde küçük bir gülümseme.
O KADAR.
Yorumlar
Kalan Karakter: