Bir bayrama daha eriştiren rabbime şükürler olsun.
Kurban bayramı... Anadolu tabiri ile işli bayram...
Allah herkesin ibadetini kabul etsin. Büyükler 'Nerede o eski bayramlar' sözünü çok sık söylerlerdi. Neden böyle konuşurlar bir türlü anlamazdım. Ta ki bu bayrama gelen kadar... Bayramlar bir başka güzeldir... Bayram namazı, bayram yahnisi, bayramlaşma, şeker, baklava, sohbet...
Şöyle 20 yıl öncesi döndüm. Bayram haftası kurban pazarı kurulurdu. Teyzeoğlu ile okul çıkışı kurban pazarına giderdik. Kurbanların kamyondan indirilişini izler, 'Şu benim, bu benim' diye kendi aramızda oyun oynardık. Üzerimize koku siner mi? Annelerimiz kızar mı? umurumuzda olmazdı. Bayrama bir iki gün kala elbise ve şeker kaygısına düşerdik. Aile geleneği olarak bayram sabahı ailenin en büyüğünde karşılanırdı. Yani dedemlerde olurduk. Babam bir gün önceden götürürdü. Bıçaklar özenle biletilir, şekerin en güzeli alınırdı. Bayram arifesinde mezarlığa götürülürdük. O zaman bizim burada ne işimiz var derken şimdi, kaybettiklerimizle anlıyoruz ki, geçmişini bilmeyen geleceğinden söz edemez.
Arife günü arkadaşlarımızla kapı önünde otururken, kamyonlar üzerinde giden kurbanlıkları sayardık. Mahalleye bir kurbanlık geldiğinde koştur koştur o kurbanın nasıl indirildiği, bağlandığı izlerdik. Dedim ya çocuktuk. O kadar keyif verirdi ki... Mahalleye gelen koyunlara parktan söktüğümüz çimleri yedirirdik. Akşam yemeğinin ardından annem, arife suyu ile banyo yaptırırdı. Üzerimizi giydikten sonra elbiselerimizi hazırlardık. Kanepenin üzerine elbiseleri özenle sıralardık. Hele bir yeni ayakkabı varsa değme keyfine. Yoksa babam gazete üzerine serdiği boya malzemesiyle bir güzel boyardı ayakkabılarımızı...
Soba arkasına kurulan yer yatağına yatardım. Gürül gürül yanan bir soba arkasında günün ağarıp bayram olmasını beklerdim. Heyecandan zaman geçmez, bir türlü sabah olmazdı. Derken gözlerim yorgunluğa ve sıcağa yenik düşer uyuya kalır ve bayram sabahı olurdu. Üzerini giyen herkes bayram namazı için camiye koşardı. Farklı saflarda kıldığımız bayram namazının ardından koşarak eve dönerdim. Babaannem, annem, halam bayram sofrasını hazırlardı. Sofraya oturduğumuzda TRT'yi açtırırdı dedem. İstanbul'daki bayram namazını izler, hutbesini dinlerdik. Bir gün öncesinden hazırlanan bayram yahnisi (soğanlı etli nohut) pirinç pilavı ve bayram baklavası....
Sabah sabah bu yenir mi demeyin. Gerçekten yemesi çok güzel... Bayram yemeğini yedikten sonra sofra toplanır ortalık koca bir meydan gibi boşaltılırdı. Önce dedemin elini öperdim. Sonra babaannem, babam, annem, amcalarım... Dedem bayram harçlığı verirdi. Kaybolur korkusu ile hemen anneme verirdim.
Küçükler kolonya şeker tutardı. Afiyetle yedikten sonra dedemin Renosuna biner kurban kesmeye giderdik. Biz arabanın bagajında... İkindi gibi herkes yorgunluktan perişan. Kimsenin konuşmaya bile mecali kalmazdı. Biz çocuklar bayram şekeri toplamak istesekte, evdekiler uyarırdı, ' Kimseyi bulamazsınız, herkes kurban kesmeye gitti.' derlerdi. O zaman bayram tatilinde tatile gitmek çok yaygın bir şey değildi. Akşam etler küçük parçalara ayrılır, kesmeyenler gözetilir ve dolaba kaldırılırdı. Ertesi gün büyük gün. Birçok yere gezmeye gidilirdi. Yine ailenin en büyüğünden bayram ziyaretleri başlanırdı. Sanki bayramın ilk günü hiç görüşmemiş gibi. Eller öpülür, baklavalar yenirdi. İkram edilen şeker alınır, fırsat varsa o gezmeye gidilen mahallede şeker toplanmaya çıkılırdı. Beyaz poşetimle bina bina gezer şeker toplardım. Ne bende ne de ailemde Acaba bir şey olur mu? Çocuğum kaçırılır mı? Başına iş gelir mi? Korkusu asla olmazdı.
Kimse kapısından boş çevirmezdi. Şeker olmayan ya da biten bayram harçlığı verirdi. Seni biraz tanıyanlar misafir şekeri verirdi. Anlayacağınız torpil geçerdi. Akşama kadar koca bir poşet şeker. Sanırsın ömür boyu yeter. Tatlı ve şeker yemekten dişim ağrırdı. Yine de vazgeçmezdim. Akşam Tv kanallarında Türk filmleri bayrama özel olarak yeniden yayınlanırdı. Evimize bayram ziyareti için gelenler olurdu. Günler öncesinden yapılan cevizli baklavalar, zeytinyağlı yaprak sarmaları ikram edilirdi. Misafirin biri gider diğeri gelirdi. Bu şekilde bir bayram geçirirdim.
Şimdilerde çok özlüyorum böyle bayramları...
Evet, bizlerde büyüdük. Aile olduk. Anne ve baba olduk.
Çocuklarımızı aynı kültürle yetiştirmek istesekte olmuyor. Yaygın teknoloji bayramlarımızı elimizden aldı. Sevdiklerimize akrabalarımıza attığımız online mesajlar her şeyi tamamlar oldu.( En azından bazılarımız öyle olduğuna inanıyor)
Önceden biri bayram ziyaretine gelmediğinde acaba hasta mı? ölüsü mü var? sıkıntısı mı var? kaygısı olurdu. Aklımıza başka türlüsü gelmezdi. Şimdi gelse ne gelmese ne... O bana geldi mi ki, ben ona gideyim? Öbür bayram gideriz sözleriyle geçiştiriyoruz.
Kapımıza bayram şekeri için gelen bir tek çocuk yok. Kabul ediyorum. Devir kötü. Yaşananları görüp okuyoruz. Ama bu korkuyla nereye kadar...
Bir bayrama daha eriştik. Eriştik erişmesine ama hala özlüyorum geçmişte kalanları...
Dedemin her bayram olduğu gibi yeşil gözlerini gözüme dikip 'Cücüğüm' diye seslenişini...
Anneannemin bir düdüklü pişen doyumsuz kavurmasından bir tabak yemeyi...
Eniştemle şekerine bilye oynamasını...
Teyzelerim muska böreklerini...
Amcamın en sevdiği misafir şekerini poşetimden almasını...
Komşu teyzenin verdiği beyaz mendili...
Ya ben çok duygusalım ya da artık yaşlanıyorum
Yorumlar
Kalan Karakter: