11 Eylül 2001 de ABD de bulunan Dünya Ticaret Merkezine yapılan saldırı tiyatrosu Yeni Dünya Düzeni Projesi'nin başlama işaretiydi.
Yeni bir düşman yaratmak amacıyla kendilerinin kurduğu ve finanse ettiği İslamcı(!) Terör örgütlerini harekete geçirdiler. Kuveyt'in Irak' ın bir parçası olduğuna ikna ettikleri Saddam Hüseyin i Kuveyt'e saldırtarak Ortadoğu'da hedefledikleri ilk adımı gerçekleştirmek için haklı sebep oluşturdular.
Hepinizin bildiği gibi canlı yayında tüm dünyaya ne kadar güçlü olduklarını gösterdiler. Tüm dünya kullanılan mühimmatların isimlerini bile öğrendi. Bu çok ciddi bir reklam ve algı yönetimiydi aslında. Türkiye'de yayınlanan sipariş, Kitaplarla bu algı süreci desteklendi. ( Metal Fırtına kitap serisi buna en net örneklerdendir)
Yenilen Irak ordusundan devşirilen asker ve subaylarla Afkanistan merkezli Sunni(!) İslamcı El-Kaide nin evliliğinden yeni bir örgüt oluşturuldu.
DEAŞ
Bu örgütün asıl amacı Ortadoğu merkezli bir mezhep savaşı çıkarmaktı. Bunu da becerdiler. İran ise Şii kanadın lideri olması hasebiyle ellerini ovuşturarak bu ateşe benzin taşıdı. Onunda amacı İslam coğrafyasının lideri olmaktı. Pers İmparatorluğundan bu yana İran Ortadoğu'ya hakim olma çabası içerisindeydi. Müslüman olmaları bu ideallerinin sadece İslam perdesiyle gizlenerek devam etmesinden başka bir şey değildi. İran bugün ne kadar şeriat söylemlerinde bulunsa da hala Pers ideallerinin peşinden koşmaktadır. Bu idealler içinde her yol mübah, karşısında olan herkes düşmandır.
Ortadoğu da daha dün kardeşçe yaşayan Şii, Sunni, Hıristiyan, Arap, Acem, Türk, Kürt, Ermeni, Ezidi…
Gün geldi tüm farklılıklar birbirlerine düşman olma, kan dökme nedeni oldu. Her cinayetin bir nedeni olmalı. Bu nedenler daha önce hazırlanmıştı ve herkesin haklı olduğu nedenleri vardı. Devleti olmayan ama dünyayı kendilerinin olduğunu düşünen üst akıl nihayet becermişti. Herkes birbirine düşmandı dünyada.
Aynı akıl süreç içerisinde başka bir şey daha yaptı. İnsanların inançlarıyla oynadı. Tüm inanç sistemlerinin içini boşalttı. Önce Hz. İsa yı “Tanrı'nın Oğlu” diyerek peygambersizleştirdi, kitabı tahrif etti. Aile kavramını bitirdi, kiliseleri itibarsızlaştırdı. İslam dünyasında mezhep çatışmalarından önce inananları kendi dinlerinden soğuttu. İnançlarına aykırı dizi ve filmlerle insanlar dinlerinden ve tarihlerinden uzaklaştırıldı ve hatta düşman edildi. Ancak inanma ihtiyacı olan insanlar kendilerini Deist Olarak adlandırmaya başladılar. Yani peygamberi olmayan, adı olmayan, ibadeti olmayan sadece yaratıcı varlığa inanan bir topluluk oluştu. Nasıl soğumasınlardıki dinlerinden. Kiliselerde papazların çocuk taciz ve tecavüzleri artık gizlenemez boyutlara ulaşmıştı. Üstelik daha dün milyonlarca insan Engizisyon mahkemelerinde yargılanmıştı. İşkenceler ve idamlarla talan edilmişlerdi. İslam dünyasında zaten tarikatlar, mezhepler, cemaatler her biri kendilerinin haklı olduğunu Sünnet ve Ayet lere dayandırarak iddia ediyor, birbirlerini ağıza alınmayacak şekilde aşağılıyordu. Yanmaz kefenler satılıyor, yurtlarda taciz ve tecavüzler devam ediyor, hak hukuk liyakat yerlerde bir durum manzarası yaşanıyordu. Müslüman genç nesil kendi dininden böyle soğutuldu.
İstenende tam buydu.
Tüm dünyanın ekonomileriyle oynadılar, ABD, AB, Ortadoğu ve Doğu ülkelerine istedikleri gibi finansal operasyonlar yaptılar. Yeni dünyanın devi ÇİN'in tüm finansal altyapısını ele geçirdiler.
Hasılı tüm ekonomik sistemler, tüm rejimler, tüm dinler ve insanlar değişim için istenen kıvama getirildi. Yaşamak ve mümkünse iyi yaşamaktan başka hayattan beklentisi olmayan büyük bir kitle oluşturuldu. (Ortadoğu ve Afrika'dan kaçan sığınmacıların tercihi neden Avrupa? sorusunun cevabını sanırım şimdi daha iyi anladınız.).
Kıvama gelmeyen bir nesil vardı tüm dünyada. Ama her ne kadar kirlensede hala paylaşmayı bilen, hala bencil olmayan ve direnebilen, sorgulayan bir nesil. Üstelik idealleri uğruna mücadele vermiş ölümü bile göze alabilen bir nesil.
Bugün 50 yaşın üzerindeki insanlardan bahsediyorum.
O nesil içki içecekse bile tenha bir yerde kafa dengi arkadaşlarıyla içen, yalan söyleyip yanlış bir iş yaptığında utanan, kendini kötü hisseden bir nesil. Oysa genç nesiller ulu orta uyuşturucunun her türünü rahatlıkla kullanan, sokaklarda sevişen bir nesil var artık tüm dünyada. Hiçbir değere inanmayan, sadece kendini düşünen, tek gayesi iyi şartlarda yaşamak olan bir nesil.
Üç aşağı beş yukarı hepinizin az buçuk vakıf olduğu bu meselelere değinmeden sahnedeki oyunu anlatmam pek anlaşılır olmazdı.
Gelelim sadete;
50 yaş üstü daha az deforme olmuş neslin tasfiyesi, tüm devletlerin ve inançların, ideolojilerin ipinin çekilme vakti geldi Üst Akıl tarafından. Öyle bir final olmalı ki insanlar Ölüm korkusundan saklanmalı. İnsan insandan kaçmalı, anne çocuğundan, çocuk anneden kaçmalı. Bu arada 50 yaş üstü de bu kaos tan yok edilerek kendisinden sonra gelen nesillere unutamayacakları bir travma bırakmalı. Bu travma olası kalacak son direnme duygularını da yok etmeli. Tamda burda kısa gerçek bir hikaye anlatmam lazım.
Rusya'da bulunduğum bir dönem bir tarihçiden dinlemiştim. Bundan öncesine ve sonrasına ışık tutacak bir hikaye;
Stalin ve birkaç arkadaşı soğuk bir kış gecesinde soba başında sohbet ederlerken içlerinden biri çekinerek;
Yoldaş halka çok ciddi eziyet ettik. Böyle giderse korkarım halk bize karşı ayaklanacak.
Stalin tebessüm ederek;
"Kümesten bana canlı bir tavuk getirin" der.
Gece yarısı dışarı çıkan asker bir süre sonra elinde canlı bir tavukla geri döner. Tavuğu iki bacağının arasına sıkıştıran Stalin canlı canlı tüylerini yolmaya başlar. Hayvan canı yandığı için feryat figan. Bir süre sonra tüyleri yolunmuş kan içinde perişan bir durumdaki tavuğu odanın ortasına bırakır. Kendisi nar gibi kızarmış sobanın yanındaki iskemlesine oturur, tavuğu seyretmelerini ister. Perişan tavuk Stalin'den mümkün olduğu kadar uzak bir köşeye sinmiş Stalini seyretmektedir. Bir süre sonra tüyleri olmadığı için üşür ve sobaya yaklaşır. Yaklaştığında ise yine tüyleri olmadığı için derisi yanar ve sobadan kaçarak Stalin in bacakları arasına saklanır.
Stalin;
"İşte insanlar böyledir. Bu tavuk gibi kendisine kötülük yapan insandan ilkin kaçsada daha sonra içinde bulunduğu durumdan kurtulmak içinde ona sığınır."
…
Üst akıl yapacağı operasyonla kendince fazla olan dünya nüfusunu azaltmak, tam dönüştüremediği 50 yaş üstünden kurtulmak, devletleri ekonomi başta olmak üzere birçok konuda dayatmalarda bulunarak TEK DÜNYA devleti olma konusunda önemli adımlar atmak için bir hamle daha yapması gerekiyordu. Bunun bilinçaltı çalışmalarını çoktan yapmıştı. (GLOBAL dünya, GLOBAL DÜNYA ULUSU… gibi).
Covid-19 virüsü geliştirilerek yeni dünya devi Çin'den başlayarak tüm dünya ya yayılmasını sağladı. Zaten sahibi oldukları iletişim organlarıyla da korkuyu ve paniği körükledi. Virüs ilginç, özellikle 50 yaş üzeri hastaları daha ağır etkiliyor. İnsanlar korku ve panikle evlerine kapanıyor, insan insandan kaçıyor, kaçması tavsiye ediliyor. Anne evladından, evladı annesinden kaçıyor. Bu virüs özellikle tüm süper güç ülkelerini ve Avrupa'yı talan edecek. AB dağılacak. Ekonomiler iflas edecek. Maddi yardım için tüm ülkeler IMF'nin kapısında kuyruk olacak. Alınacak maddi yardımların bedeli çok ağır geri ödetilecek. Covid-19 istenen sonuca ulaşmada yetersiz kalabilir endişesiyle mutasyona uğrayacak şekilde geliştirilmiştir. İlk salgın dalgası yeterli olmaz ise, ikinci, üçüncü…salgınlar ardı ardına gelecek.
Dünya devletleri istenen kıvama gelince de zaten hazır olan aşı ve serumlarla dünya üzerindeki tekel gücünü pekiştirecekler. Dünya'nın sahibi olduğunu düşünen elit aileler ve oluşturdukları üst akıl Yeni Dünya Düzeni ve Tek Dünya Devleti kurma yolunda sona yaklaşacaklar.
Hikaye'de anlatılan Tavuk gibi tüyleri yolunan Devlet ve milletler, yaşanacak travmalar sonunda tüylerini yolan akla tabi olacaklar.
PEKİ TÜRKİYE BU OLUP BİTENİN NERESİNDE VE NERESİNDE OLMALI?
Ülkeler üstü aklın istediği kıvama getiremediği, matematiğe uymayan, genetik haritasına dahi hakim olduğu, Kuruluşundan bugüne kadar istediği gibi biçimlendiremediği Türkiye ne yapıyor?
Üst akıl Türkiye ile ilgili de çok ciddi ve köklü adımlar atmıştır. Yüzde 99'u Müslüman olan ve Halifeliğin son merkezi olan Türkiye Cumhuriyeti'nde dine karşı çok ciddi operasyonlar yapılmıştır. Türkçe ezan bunlardan sadece görünen olanlarından biridir. 50 yaş üzeri hatırlar, başörtüsünden dolayı insanlar ikinci sınıf görülmüş, aşağılanmıştır. Bunun sonucunda inançlı insanların devlete karşı bir pozisyon alması sağlanmıştır. Güneydoğu bölgesine gönderilen yetkililer ile bölge halkına baskı ve işkence uygulanarak bölge halkının devlete karşı pozisyon almaları sağlanmıştır. Pozisyon alan dindarlar marjinal tutum ve davranışlarıyla ( Menemen de Kubilay'ın linç edilmesi gibi, Aczimendi Şeyh'i nin bir hatunla basılması gibi, Dini dernek ve vakıflara ait bazı yurtlarda yaşanan taciz olayları gibi…) batılı demokrat kesimler tarafından düşman ve öcü gibi görülmüştür. Devletin baskı ve aşağılamalarına karşı Güneydoğu Anadolu insanı kullanılabilir bir duruma getirilerek örgütlenmeleri ve silahlı terör örgütü haline gelmeleri sağlanmıştır.
“ Tebayı Sadıka” diye anılan Ermeniler batılıların kışkırtmalarıyla ayaklanıp, TAŞNAK gibi örgütler kurarak Müslüman köylerinde katliamlar yapmış, sonrasında canı yanan Anadolu halkı tarafından karşı hamle olunca adı ERMENİ KATLİAMI diye dünya kamu oyunda algı oluşturulmuştur. Böylelikle iki kardeş toplum düşman edilmiştir. Ermeniler, ki Osmanlı Ordusunda Ermeni Tuğayları ile Osmanlıya, yani devlete hizmet etmiş tek gayrı müslim kardeş halk. Daha dün Trakya'da yapılan bir kazıda Balkan savaşları esnasında şehid düşenlere ait bir toplu mezar bulundu. Müslüman kardeşleriyle koyun koyuna defnedilmiş onlarca Ermeni asker, subay.
ABD destekli dindar, milliyetçiler ve yine ABD destekli solcular birbirini katletmiştir. Yıllarca devlete hasım olan dindarlar siyasi güçü ellerine geçirdiklerinde şirazeden çıkmışlar, dünya nimetleri ve makamlar gözlerini ve kalplerini kör etmiştir. Bunu gören solcular öfke ve kinlerinden yapılan doğru işleri bile göremez olmuşlardır. Üst akıl son bir hamle ile 15 Temmuz ihanetini planlamış ancak yine istediğini elde edememiştir.
Şimdi üst akıl yukarıda anlatmaya çalıştığım süreci başlatarak Türkiye yide kıvama getirmeye, mecbur bırakmaya çalışmaktadır. Daha dün üst aklın yerli taşeronları Suriye'de ne işimiz var diye bas bas bağırırken terörü sınırlarımız dışında durdurduğumuz ve mücadele ettiğimiz gerçeğini görmezden geldiler. Aynı yerli işbirlikçiler Savunma Sanayi konusunda çalışan firma ve sahiplerine ağıza alınmayacak sözler söylerken milli savunma sanayimizin geldiği son durumu görmezden geldiler. Aynı cenah Şehir Hastaneleri garabettir derken bugün dünyanın sayılı sağlık alt yapısına sahip olduğumuzu görmezden geldiler. Dahada ileri giderek; Korona virüsünü hükümet kasıtlı yaydı dediler, ve hatta bazılarının ihanet ve yalakalık çıtası o kadar yükseldi ki “Korona virüsünü Türkiye yaptı ve Çin e bulaştırdı” dediler.
Sağlık Bakanı'nın günlük açıklamalarını izlerken için için “ İnşallah bugün daha fazla kayıp olurda bizde hükümete saldırırız” diye el üfelediler.
Cumhurbaşkanı bir yardımlaşma kampanyası başlattı kıyamet koptu. “Vay efendim devlet halkından para dileniyor” dediler ve demekteler. Kanun ve yönetmeliklerle Belediyeler'in görev ve yetkileri belirtilmişken, nasıl bağış alabileceği yasalarla belirlenmişken hala direterek ve algı oluşturarak ısrarcı olması bir talimat gereğidir. TV kanallarında “ Merkezi Hükümet ve Yerel Hükümet” ifadeleri bilinçli bir şekilde kullanılmaktadır. Siyasi alanda tüm bu operasyonların dışında sınırlarımızın hemen yanında daha bugün (02.Nisan) 14 terörist saldırı hazırlığındayken imha edildi. Bu saldırılar önümüzdeki günlerde artacaktır. İçerden ve dışardan vurma, karıştırma çalışmaları artarak devam edecektir.
Cumhurbaşkanımız doğru bir kampanya başlatmıştır. Biz toplumsal dayanışma ve bağış yapmaya alışkın bir milletiz. Toplanan bağış ve yardımlarla milli mücadele kazanılmıştır. Ülkemizin içinde bulunduğu bu olağan üstü durum inanın milli mücadele döneminden daha tehlikeli ve hayatidir. Ekonomik ve siyasi olarak Üst Akla tabi olmayan ve fırtınayı kendi imkanlarıyla atlatan tüm devletler önümüzdeki dönemde güçlü süper ülkeler olacak. Ya da tabi olacak ve köleleşeceğiz, yada gerekirse aç kalarak mücadele edeceğiz ve bu günleri atlatacağız.
Buradan Sayın Cumhurbaşkanı'na seslenmek istiyorum.
Hemen ama hemen OLAĞAN ÜSTÜ HAL ilan edilmelidir.
Pandemi süreci bitene kadar tüm siyasilere yayın yasağıda dahil gerekli yaptırımlar uygulanmalıdır.
Düşündüğünüzü bildiğim kabine değişikliği dahil tüm değişimleri ivedilikle gerçekleştirmelisiniz.
Kamuda yeniden bir yapılanma ve arınma sürecine girilmelidir.
Merkezi Hükümet, Yerel Hükümet söylemlerine derhal son verdirilmeli ve yargıya intikal ettirilmelidir.
Televizyonlardan devlete ve hükümete hayasızca ve terbiyesizce hakaret edenler derhal der dest edilmelidir.
Demokratik yöntemlerle seçilen meşru bir hükümetin, talimatlı olduğu çok açık partiler ve şahıslar tarafından daha fazla hakarete uğraması engellenmelidir.
ABD'de olduğu gibi MİLLİ MUHAFIZ'lar gibi halkın içinden seçilecek insanlarla yeni bir yapı oluşturulmalıdır. ( Kuruluşundan sonra içeriden etkisiz hale getirilen ve atıl olan Kamu Güvenliği Müsteşarlığı bünyesinde olabilir)
Cennetmekan Abdulhamit Hanın kurduğu Yıldız Teşkilatı tekrar yeni misyon ve vizyonuyla kurulmalıdır.
Yabancı sermayeli TV kanalları ve radyoları derhal kapatılmalıdır.
15 Temmuz hain kalkışma sürecinden sonra FETÖ/PDY ile mücadele amacıyla alınan OHAL sürecinden sonra işler sulandırılmıştır. Yeni OHAL ile tekrar mücadeleye devam edilmeli ve bir an önce sonlandırılmalıdır. Aksi takdirde başka bir cemaatin ( kimler olduğunu sizde biliyorsunuz) polisin yüzüne tükürmek cüretine geldiğini, kaldıkları yurt odalarını beğenmeyerek devlete hakaret edenlere gereği yapılmaz ise yeni bir 15 Temmuz kaçınılmaz olacaktır.
Sırf AKP'li olduğu için kollanan korunan ancak halk arasında itibarını yitirmiş, pisliği boyunu aşmış insanlar olduğunu sizde çok iyi biliyorsunuz.
Bu insanlarla ilgili ibreti alem için gereğinin bizzat sizin talimatınızla yapılması hayati önem arz etmektedir.
Hani diyorsunuz ya “ Yanlızım”, hayır yalnız değilsiniz arkanızda milyonlar var. O milyonlar 15 Temmuz'da yanınızda olduğunu gösterdi. O gün arkanızda duran emir subayı hain iken, sokakta kağıt toplayan evsiz Tank ın önüne yattı. Ancak o milyonlarla aranızda size ulaşılmasını engelleyen binler var. Ya o Binleri değiştirin, yada halka ulaşacak, halkında size ulaşacağı yeni kanallar kurun.
AKP Kadrolarının il il Kara listeye aldığı Devlet memurları olduğunu biliyormusunuz? Bu isimlerin FETÖ'cülerinde kara listesinde olması tesadüf olamaz değilmi?
Bu isimlerin avam tabirle ERDOĞAN'cı olduklarını ancak AKP li olmadıklarını biliyormusunuz? Hak ve hukukun yanında oldukları için yerel AKP lilerin dümenine çomak soktukları için kara listede olmasınlar sakın!
FETÖ den yargılananların korunup kollandıklarını ,ilk fırsatta belediyelerde önemli yerlere getirildiklerini biliyormusunuz?
Vatan haininin namaz kılanıyla rakı içeninin arasında bir fark varmıdır? Varsa sıkıntı büyük sayın Cumhurbaşkanım.
Sizce yok olabilir ancak aşağıda durumlar pek öyle değil bilginize.
….
Meğer ne çok şey birikmiş yüreğime, kalemime.
Sayın Cumhurbaşkanımız umarım duyar, okur.
Bu konuda yazacak çok şey var ama yazılabilecek olanların bir kısmı bu kadar. Birde yazılamayacak olanlar varki, yazsam ortalık karışır.
Umarım bir gün sayın Cumhurbaşkanıma şahsen bir sunum yapabilme şansını yakalarım.
Evet değerli okuyucu kardeşlerim, sabırla buraya kadar okuduğunuzu ümit ediyorum. Üst aklın neler planladığını, büyük oyunu biraz deşifre edebildik ise ne mutlu bana.
Karamsar olmayalım. Plan yapanın üzerinde de bir güç var çok şükür.
Evlerimize kapandığımız şu günlerde bol bol okuyalım. Tarih okuyalım, peygamber efendimizin hayatını okuyalım. Hiç olmazsa Türkçe Kur’an okuyalım. Mutlaka ama mutlaka internetten Kur’an indirip loş bir odaya çekilerek kulaklığımızı takıp dinleyelim. Hiçbir önyargımız olmadan sadece dinleyelim. İnanın iyi gelecek. Neyemi? Bu sorunun cevabını dinledikten sonra kendiniz vereceksiniz zaten.
Şimdiye kadar karamsar bir tablo çizmiş olabilirim. Size bir müjde vereyim o halde. Hepimiz Müslümanız değilmi? Eksiklerimiz olsada, Müslümanlara gıcık olsanızda yinede Müslümanız değilmi? Bu söyleyeceklerimi hiçbir hocadan, şeyhten filan duymadım. Müjdem şu “ Onlar size tuzak kurabilir ama merak etmeyin Allah tuzak kuranların en hayırlısıdır. Onların kurdukları tuzak başlarına geçirilecektir” bunu Allah kendi kitabında söylüyor ve müjdeliyor. Yani merak edecek bişey yok velhasılı.
Siz umreden dönüp karantinaya alınırken polisin yüzüne tüküren gerizekalılara bakmayın, karantinadan kaçan dingillere bakıpta dine mal etmeyin. Peygamberimiz “ Bulunduğunuz yerde bulaşıcı hastalık varsa oradan çıkmayın, gireceğiniz yerde bulaşıcı hastalık varsa oraya girmeyin” diyerek karantinanın temellerini ve anlamını asırlar önce söylemiş.
Tarihinizi, dininizi, peygamberinizi, kültürünüzü mutlaka öğrenin. Bunların size öğrettiği merhamet, adalet, cesaret ve paylaşma değerlerinizle donanın. Kim olursanız olun, hangi makamda ve yetkide olursanız olun oyun büyük ve bu oyuna karşı koyabilecek bireyler ve toplumlar, kendi değerlerine sahip çıkan devletler olacaktır.
Bir sonraki yazıya kadar sevgi ve saygıyla kalın...
Yorumlar
Kalan Karakter: