Geçtiğimiz günlerde pek kimsenin dikkatini çekmese de, beni üzen ve düşündüren bir beyanla karşılaştım. Ülkemizde futbol oynayan Ryan Babel’in enflasyonla ilgili yorumu önemliydi.
Babel özetle şunları söylüyor; “Ev sahibim kirama %100 artış yaptı. Kur yükseldiği için Türkiye’deki ev sahiplerinin kiraları yükseltmekten başka neredeyse hiç bir seçeneği yok. 2013’te Türkiye’ye ilk geldiğimde 1 dolar 2,60 TL’ydi. Bugün 26 liradan fazla. Türk lirası bu gidişle 10 yıl sonra nerede olacak. Eğer maaşınızı TL olarak alırsanız ve maaşınızı emekliliğiniz için biriktirmeye çalışırsanız, birikiminizi sıfıra inmekten nasıl koruyabilirsiniz?”
Aslında Babel’in sorduğu bu soruları aklı başında olan herkes sorabilmelidir. Bence enflasyon önümüzde duran en büyük meseledir. Ayrıca bu konuları sorgulamak siyasal bir tutum alındığı anlamına gelmez ve gelmemelidir.
Babel’in ekonomi konusunda bir derinliği olduğunu pek zannetmesem de, bu yaklaşımı gelişmiş batı toplumlarının enflasyon meselesine olan bakışını, ciddiyetini ve bilincini yansıttığı için önemli.
Enflasyonu sadece fiyat artışı olarak görmek hatadır. En önemlisi ahlakı çökertir. Bireyler arasındaki güven ilişkisini zedeler, alacaklı alacağını alamaz, borçlu borcunu geciktirmeye yönelir. Girişimciler geleceği öngörmekte zorlanır, maliyetleri hesaplayamaz ve yeni yatırımlarını ertelemek durumunda kalır. En önemlisi de toplumun orta ve az gelirli kesimlerinin ücretleri enflasyon kadar artmayacağı yada artış dönemlerine kadar hızla eriyeceği için bu kesimi fakirleştirir; buda hırsızlık, gasp, yaralama ve cinayet gibi suçları artırır. Sorunlar devam ettikçe de milletin birliğini ve devletin bütünlüğünü tehdit eden bir noktaya gelebilir.
Bu konuyu muazzam bir ciddiyetle algılayan batı dünyası enflasyonu “canavar” olarak sembolleştirir. Son yüz yıllık dönemde acı şekilde deneyimleyerek sonuçlarına katlanmışlardır. Nitekim ABD ve Avrupa’da pandemi döneminde %7-8’lere yükselen enflasyonu, hızla reaksiyon göstererek Merkez Bankalarının faiz artırma ve parasal sıkılaşma tedbirleriyle yeniden %2-3 seviyelerine indirmiştir.
Malum son 3-4 yıldır bizde fiili olarak %100’lere ulaşan yüksek enflasyon yaşıyoruz. Geleneksel olarak yaz aylarında ülkeye turizm kaynaklı döviz girişlerinin artması ve ithal edilen enerji ihtiyacının azalması sebebiyle bu aylar enflasyon anlamında sakin geçer. Ancak bu yıl böyle olmadı. Açıklanan temmuz ayı enflasyonu %9,49 ile Cumhuriyet tarihimizin bu ay için gerçekleşen en yüksek enflasyonu. Ağustosta ise durum pek farklı değil; %9,09 olarak açıklandı. Maalesef 6 sıfır atarak sadeleştirdiğimiz TL’ye sadece son 3-4 yıl içinde 1 adet sıfır ekledik.
Merkez Bankası Başkanı Gaye Erkan’ın “2025 sonrasını istikrar döneminin başlangıcı olarak görüyoruz. Bu dönemde enflasyondaki gerileme hızlanırken, öngörülebilirlik artacaktır” açıklamasından en iyimser tahminle 2026’dan önce düzelme olmayacağı anlaşılıyor. Tabi bu tahminin gerçekleşmesi bile bugünden itibaren enflasyonla mücadelede ne gerekiyorsa yapılması koşuluyla ancak mümkün olabilir. Peki o halde Türkiye önümüzdeki dönemde enflasyonla mücadele için gerekli adımları atabilecek midir?
Maalesef üzülerek bu konuda iyimser olamadığımı belirtmeliyim. Acı reçeteye katlanmaya, sıkı tedbirlere ve tasarrufa; ne kamu, ne özel sektör, nede ücretliler (emekli, memur, işçi) hazır görünmüyor.
Türkiye bu noktaya nasıl geldi? Neler yapılması gerekir? gibi sorulara sonraki yazılarımızda cevap aramaya çalışalım.
Yorumlar
Kalan Karakter: