Ayrık otunu bile biçtim nohut,
Gübre diye dibine sıçtığım nohut,
Yüzün kızarırdı emrimde,
O kızına söyle derdi İsmet bile,
Aşığım sana ben dedin diye;
Leblebi mi oldun söyle nohut?
Yahni kallavi olur kuyruk ile,
Kuyruğu hakir gören nohut,
Başlar çarşı, pazar eylemeye.
Aslını ne çabuk unuttun nohut!
Pazarda bakan çok, alan yok,
Parası olana seçenek çok,
Bunun sermayesi kaça soran yok.
Karta kaçtın, sana bakan yok.
Kardan zarar edelim desen bile,
Atatürk de severmiş desen de,
Etikete bu son elveda yazsan bile,
Pazarda ne mallar var nafile.
Ben ektim, biçtim, eller aldı,
El lafına kandı, çarşı, pazar dolaştı.
Fıstık vardı da, Ata sana mı kaldı?
Sür eşeğini, geçti Bor’un pazarı.
Her malın illaki bir alıcısı var.
Bizim tarlada yeni mahsul var.
Bunun nakliyesi, navlunu var,
Bence sen, elini tutana var.
Nohutun kıymetini eken bilir,
Seninkisi aslını inkar etmektir,
Bir bilene sor, bu ne demektir,
Ağır laftır çok zor hazmedilir.
Al malımı deyince kıymetsizdir bilemedin,
Eldeki kuşu, daldaki kuşa tercih ettin,
Sonunda aslıma rücu edeyim dedin,
Hatırlasana giderken, bana neler söyledin?
Sana karınca kararınca yazdım.
Teşbihte hata olmaz, öğüttür maksadım,
Veysel’dendir yine sana son kelamım,
Güzelliğin on para etmez, yoksa eğer aşkım.
Yorumlar
Kalan Karakter: