Futbol gerçekten sadece 2 takımdan 11'er kişinin rakip kaleye gol atmasını amaçlayan bir spor olarak tanımlanabilir mi? Sahi nedir futbol? Salt spor dalı mı, kitlelerin afyonu mu, artık iyice endüstrileşmiş bir alan mı? İster kabul edersiniz, ister etmezsiniz ancak futbol tutkunun, heyecanın son anına kadar yaşandığı son derece güçlü bir olgudur. Futbol savaş halindeki iki ülkenin bir günlüğüne ateşkes ilan etmesini sağlayacak kadar güçlüdür. Bir ülkede darbenin meydana gelmesine neden olacak kadar, hatta milletler arasında bağları koparacak veya sağlamlaştıracak kadar güçlüdür.
Biz de bu olguları bilerek ve onlardan feyz alarak futbolun sadece futbol olmadığından yola çıkarak burada haftanın karşılaşmalarını "Özellikle 4 büyükler ve memleketimizin takımı Kayserispor'u" dilimiz döndüğünce sizler için değerlendirmeye çalışacağız.
SÜPER LİG'DE 10. HAFTANIN ARDINDAN
ANKARAGÜCÜ - TRABZONSPOR
Trabzonspor taraftarının en büyük özlemi, geçen sene ki hatta pandemi öncesi keyif veren takımı izleyebilmek kuşkusuz. Ama köprünün altından çok sular aktı. Bordo- mavililerin tempolu, coşkulu ve heyecan veren bir takım hüviyetine kavuşması için daha çok zamana ihtiyacı var. Geçen hafta takımın başına geçen yeni teknik direktörü Abdullah Avcı ile kazanırken ne kadar zorlandığına şahit olduk. Takımın o kadar çok eksiği var ki.
Ligdeki konumu ve kalibresi ne olursa olsun her takım kazanmak için çıkıyor sahaya. Ankaragücü de öyle. Bakmayın 45. dakikada Baker’in duran toptan attığı gole. Çerçeveyi bulan tek şut ağlarla buluştu.
Ankaragücü’ne değinmek gerekirse; şu 10 hafta itibarıyla düştüğü duruma bir futbolsever olarak üzülüyorum. Evet, ekonomik koşullar belli, pandemi süreci, seyircisiz maçlar ama her takım için şartlar eşit. Kaldı ki büyükler bu durumdan daha da şikayetçi ancak Ankaragücü'nde geçen sezondan hiç ders çıkarılmamış olmasının faturası onlar için ağır olabilir!
Ç. RİZESPOR - GALATASARAY
Galatasaray’ın, Ç. Rizespor deplasmanında oynadığı oyun geçen hafta Kayserispor maçından farklıydı. Kadro Saracchi - Emre Taşdemir haricinde aynıydı fakat oyun farklıydı. Bu maçta, geçen hafta yapamadıklarının tamamına yakınını yaptılar. Şut kalitesi son yıllarda çok kötü bir seviyede olan Diagne'ye, zorla hat-trick yaptırdılar. Penaltı dışında attığı 2 golde bunu görebilirsiniz. İkisinde de doğru pres, doğru alan boşaltma, doğru boş koşularla pas opsiyonu yaratma gibi her şey olması gerektiği gibiydi. Bir takım nasıl genişleyip nasıl alan daraltır, resmen ders niteliğindeydi.
Diagne'yi, demarke vaziyette topla kale karşısında buluşturacak her şey vardı. İşte geçen hafta Kayserispor karşısında bu yoktu. Kendilerini uzaktan, erken ortalarla Diagne'nin yeteneklerine bırakmışlardı. Rize karşısında ise işlerini garantiye aldılar. Hem de çok daha kaliteli ve uyumlu bir kadroya karşı ve son yılların özellikle psikolojik olarak en zor deplasmanda…
FENERBAHÇE - BEŞİKTAŞ
Beşiktaş'ın orta sahası, Fenerbahçe maçında oyuna net şekilde ağırlığını koydu. Erol Bulut açısından resmen korkunç bir sınav oldu. Kırmızı kart sonrası bile 10 kişi kalan rakibine karşı ev sahibi üstünlüğü alamadı.
Sezon başında da De Souza, Atiba ve Mensah üçlüsünün etrafında çok iyi bir takım kurulabileceğini düşünüyordum ama özellikle bu maçta Gustavo, Sosa ve Ozan/Pelkas üçlüsünün böyle vasatın altında bir performans göstereceklerini tahmin edememiştim. İlk 5 dakikanın ardından Beşiktaş merkez orta sahası oyuna net bir şekilde hakim oldu. Tüm pas kanallarını kapatıp Fenerbahçe orta sahasını pasifize ettiler. Sosa ve Gustavo muhtemelen bu maçta top kaybı rekoru kırdı.
Beşiktaş savunmaya çekilip bunda da başarı sağlayan bir deplasman takımı asla değil. Tam saha, olması gereken yer neresiyse orada baskı yapıp, hiç tereddüt etmeden direkt hücuma çıktılar. Fenerbahçe ise merkezde dağılınca Lemos ve Gökhan'ın tuttuğu sağ kanat özellikle yol geçen hanına dönüştü. Aboubakar, Mensah, Larin kim olursa olsun o tarafta çok zorladılar. V. Aboubakar’ın üstün performansıyla da 2 gol buldular. Arada Erol Bulut’un değişiklikleri bir bakıma mantıklı denebilirdi ama oyunu girenlerin bir etkisi olduğunu söyleyemeyiz. Topu sürekli Fenerbahçe eline aldı ama kırmızı kart sonrasında bile oyun üstünlüğünü alamadığı açıktı.
Caner’in ortaları dışında hiçbir plan ve varyasyon üretemediler. Öte yandan Sergen Yalçın’ın her değişikliği oyunun akışında avantajı Beşiktaş lehine sağladı. Sergen hoca bu anlamda her seferinde dalgayı yakaladı diyebiliriz.
Sonlardaki Beşiktaş'ın skoru koruma içgüdüsü ve Fenerbahçe'nin kaotik ve bilinçsiz baskısı bir yana, Erol Bulut açısından korkunç bir sınav oldu. En önce güven vermesi gereken hiçbir oyuncusundan karşılık alamadı. Kalede Altay’dan, savunmada Gökhan Gönül’e, Sosa’dan Ferdi’ye, Mert Hakan'dan Gustavo'ya hatta Tisserand'a kadar... Sergen Yalçın ise en zayıf halka sayılabilecek Necip'den bile fazlasını aldı. Evet maç 3-4 bitti ama Beşiktaş için oyun açısından da kesin bir galibiyet oldu.
KAYSERİSPOR - F. KARAGÜMRÜK
Kayserispor geçen yıldan hiç dersler çıkarmamış ve sanki toplama bir takım hüviyetinden de kurtulamamış vaziyette sahaya çıkıyor. Oyuna girenin oyundan çıkanın ne oynadığı belli değil. Ligin en az gol atan takımı ve gol yollarındaki sorunda kolay kolay çözülecek gibi görünmüyor. Eğer bir maçta gol yemezse beraberlik garanti desek yalan olmayacak çünkü gol atacak pozisyonları bulsalar bile değerlendirebilecek kaliteli ayakları yok. Öyle ki takımda ligde 2 golü bulunan futbolcusu yok.
Samet Aybaba bu sorunu nasıl çözer bilemiyorum ama bu görüntü Kayserispor'un bu yıl da kabus yaşayacağının en belirgin göstergesi.
Yorumlar
Kalan Karakter: