2025'in ortalarında, takvim yaprakları bir bir düşerken şehirler biraz daha içine kapanıyor. Sokaklar kalabalık ama ses yok. İnsanlar yan yana yürüyor ama birbirlerine uzak. Cümleler kısalmış, kelimeler kısıtlı… Çünkü artık konuşmak bile yoruyor insanı. Herkesin cebinde biraz sessizlik, yüreğinde biraz kırgınlık var. Ve umut… O da artık lüks kategorisinde.
Market raflarında fiyatlar dans ediyor. Bugün aldığın ekmeğin yarınki fiyatını kestirmek zor. Etiketlerin dili var, ama halkın cebi susturulmuş. Asgari ücret bir ay yetmiyor, emekli maaşı bir hafta bile sürmüyor. Gençlerin hayalleri pahalılığa yenik, büyüklerin duası artık sadece “Bugün de bir şey olmasın”dan ibaret.
Kiralar dudak uçuklatıyor. Ev dediğin dört duvar değil, dört duvarlı bir belirsizlik artık. Şehirler kalabalık ama yaşamak yalnızlıkla yarışıyor. Üniversite mezunu gençler CV değil, uçak bileti dolduruyor. Gitmek için çabalıyorlar; kalmak, neredeyse bir delilik haline geldi. Çünkü burada kalmak, yokuş yukarı koşmak gibi; nefes yetmiyor, yol bitmiyor.
Ekonomi her gün manşet. Dolar, euro, altın… Hepsi yükseliyor; ama düşmeyen tek şey halkın omzundaki yük. Enflasyon sadece cüzdanları değil, sinirleri de eritiyor. Herkes biraz daha sabırsız, biraz daha kırılgan. Çünkü ay sonunu değil, artık yarını bile göremiyoruz.
Ve başka bir sessizlik var sokaklarda: korkunun sessizliği. Suç oranları haber değil, artık günlük hayatın bir parçası. Kadınlar gece yürürken adımlarını değil, nefeslerini sayıyor. Çocuklar oyun oynarken bile tedirgin. Güvende olmak, şansa kalmış bir lüks.
Üstüne bir de doğa… Her yıl daha çok hırçın. Depremlerle sarsılıyoruz, yangınlarla yanıyoruz, sellerle sürükleniyoruz. Afetler gelip geçmiyor, içimizde kalıyor. Binalar yıkılıyor, evet — ama asıl enkaz, insanların içinde birikiyor. Her felaketten sonra aynı cümle: "Önlem alınmalıydı." Ama o cümle artık kanıksandı, etkisini yitirdi. Çünkü tekrar tekrar aynı hatada duruyoruz.
Ve şu çok önemli: Tüm bunlar yalnızca bugünün hikayesi değil. Ne yalnızca mevcut iktidarın, ne de geçmişin birkaç yılının meselesi. Bu yorgunluk bir gecede başlamadı. Bu ülkenin alnına, yılların ihmali, göz ardı edilen gerçekler, ötelenmiş çözümler yazıldı. Dün nasılsa bugün de öyle. Bu, herhangi bir siyasi görüşün değil, topyekûn bir sistemin aynadaki yansıması.
Hükümetler değişir, koltuklar el değiştirir, manşetler değişir. Ama halkın gündemi hep aynı kalır: geçim. Bu nedenle bu yazı bir eleştiri değil, bir kayıt. Zor zamanların tanıklığı… Suskun ama derin bir tanıklık.
Belki bir gün biri “O yıllar nasıldı?” diye soracak. Biz de diyeceğiz ki:
“Umudu yitirmemeye çalışırken, her şeye rağmen yaşamakta direnen milyonların ülkesiydi burası. Yorgunduk, ama ayaktaydık. Sessizdik, ama tanıktık.”
Yorumlar 1
Kalan Karakter: