Ne güzel ama demi. Ülkenin dünyaya vitrini, sunumu. Tarihi, sanatı, yapısı, heyecanı ile ben hep İstanbul’ a geçmişi ile bir alımlı kadın, hareketliliği, dinamizmi ile harika bir genç kız derim. Ama pek yaman be sahipleri.
Tarihte hiç kimsenin yanından geçmediği, iştahını kabartmadığı yüzlerce ülke başkenti bile var. Ama sen öyle misin? Kimlerce kaç kez kuşatıldın? Sayan var mı?
Hiç isim vermeyeceğim. Hiç ama anlayana hiçte kapalı konuşmuş olmayacağım. Ortada bir yanlış var.
Benim evime yan binadan yönetici atamak hiç yakışıklı eylem değil. Şok edici, şaşırtıcı, üzücü ve hatta ayıptır. O kadar hoca içinden aday bulamayıp başka kapıya yönelmek kabul edebilir değil.
Asla!
Bilimsel buluşlarınla, eğitimdeki üst seviyelerindeki kalitenle söz edilmesi gereken göz bebeğimiz, üniversitemizsin. Üniversite sınavlarında ilk sıralarda tercih edilen ve ilk sıralardaki öğrencileri kabul eden okul. Üniversiteler öyle yerlerdir ki kurumsallığın en üst seviyede olduğu yerlerdir. Rektör, dekan, bölüm başkanı, profesör, doçent, hoca, asistan, öğrenci derken harika bir hiyerarşi vardır. Sosyal olmayan, konferanslara ve öğrenci toplulukları ile ilişkisi olmayan öğrenci, 4 yıllık üniversite öğrencilik hayatında rektörü görmez bile. Öğrencilerin bu şekilde yakıp yıkmak ile gündeme gelmesi çok acı.
Akademik kadro neden sessiz?
Atamanın olduğu 2 ocaktan ve olayların başladığı 4 ocaktan beri sessiz sakınca izliyorum gelişmeleri ama aşırı samimiyetsiz buluyorum. Rektörü için mücadeleyi akademik kadronun kendi içinde değilde de okulların ve örgün öğretimin kapalı olduğu bu dönemde öğrencilerin isyanı şeklinde yansıması samimiyetsiz. Bunu saçma buldum diye söylendiğim sıralarda göz altına alınanları araştırmaya karar verdim. Bu kez ki gördüğüm tablo daha korkutucu oldu. Zaten öğrenciyi çok bağlamayan ve öğrencilerin dahil olmadığı öğrenci isyanı.
2008 yılında ilk üniversiteme giderken sabahlara kadar ışıkları yanan bir binada sürekli, yorulmaksızın araştırma ve yeni hayatı kolaylaştıran çalışmalar üzerine olacağımızı sanarak gittim. Sonu hüsran çünkü asla yeni bir şey öğretilmedi. Eskiler ezberletildi. Neyse dedim bazı birkaç iş tecrübesinden sonra maden mühendisliği okumak için gittiğim okulda da mühendislik bu gece yarılarına kadar laboratuvarda olunur herhalde dedim. Ve bina içindeki maden laboratuvarının yolunu bilmeyen akademisyenlerden (sözüm bazı değerli ve hala görüş alışverişi yaptığım hocalarımdan dışarı) ders aldım. Ama gene de öyle bir sistem içinde idik ki, aradığımı bulamadım. Ama mesleğime ve üniversiteme layık bir birey olarak hayatımı kazanıyorum. Mecbur.
Şimdi diyeceğim o ki her türlü eğitim materyalinden eksiksiz olan, gelişimi tamamlamış batı üniversitelerinde neden hep bir kargaşa duyuyoruz?
Neden bu kadar olaylara müsaitler?
Neden hümanizmce değiller?
Neden diplomatik, politik hareket etme zarafetinde değiller?
Haklılıklarını kaybettiklerini görmüyorlar mı?
Ülkede ve dünyada sayılı değere sahip en saygın okullar, ülkede en saygın sıralamaya sahip öğrencileri ile bir okulun kargaşa ile gündem olması üzücü. Reklamları az olan Anadolu üniversitelerindeki nezihlik nezaketi insan batıda da merakla arıyor.
Politikanın ve siyasetin karışmadığı bir diyanet, yargı, tarih ve eğitim sistemi hayalı ile nezih bir ülke diliyorum.
Yorumlar
Kalan Karakter: