Kanun maddesi ile gayet açık ve net bir şekilde, madenlerin işletilmesi devlet eline verilmiş ve özel mülkiyete konu olmasının önü kesilmiştir.
Peki madenlerin, tabi kaynakların kanun eliyle elinde tutan devlet, bunları kendi mi işletecek?
-Hayır. Bunun için özel sermaye ve yatırımcı için bir diğer açık kapı mevcut.
Bakınız Anayasamızın 168. Maddesi. Madde aynen şöyle.
“Tabiî servetler ve kaynaklar Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Bunların aranması ve işletilmesi hakkı Devlete aittir. Devlet bu hakkını belli bir süre için, gerçek ve tüzelkişilere devredebilir. Hangi tabiî servet ve kaynağın arama ve işletmesinin, Devletin gerçek ve tüzelkişilerle ortak olarak veya doğrudan gerçek ve tüzelkişiler eliyle yapılması, kanunun açık iznine bağlıdır. Bu durumda gerçek ve tüzelkişilerin uyması gereken şartlar ve Devletçe yapılacak gözetim, denetim usul ve esasları ve müeyyideler kanunda gösterilir.”
Bu kanun maddesinin ilk cümlesi maden kanunundaki madde ile bir bütünleme yapmıştır. Peki söz uçar yazı kalır ehemmiyeti içinde devlet anayasa ve kanun ile madenlerin sahibi olarak kendini tescillemiştir. Özel sektörü içinde kastederek “tüzel ve gerçek kişilere bu hakkımı arama ve işletme olarak devredebilirim” demiştir.
Harika değil mi?
Evet harika,
Sektöre işlet diye ruhsat veren devlet; “suya, sabuna dokunmayım. Sadece resmi alacaklarımı bileyim” zihniyetinden çıkmalıdır. Ülke madenlerimizde üretim, verim ve kalite artırımı için ruhsat alanı içinde verilen işletme izni için tüm arama-üretim gibi madencilik faaliyeti izinleri alınmış şekilde yatırımcıya ruhsat teslim edilmeli. Madencilik yapacak yatırımcı ve daimî nezaretçi (ii) bilimsel üretim çalışmalarına enerjisini vermek yerine bürokratik mücadelede boğulmaktadır. Tam bir işletmeye geçebilmek 8 – 10 seneyi bulmaktadır. Maliyet hesaplarının, pazarın, kârlılığın sürekli değiştiği bu sürede yatırımcı mağdur olmaktadır.
Peki ya bu madenlerin tasarrufunu elinde tutan kurum, madencilik faaliyetleri yapılırken;
- İş kazaları,
- İş güvenliği,
- İşçi sağlığı,
- Risk,
- Kayıpsız üretim,
- Üretimde verim,
- Çalışmada verim,
- Kalite,
- Çevre,
- Reklamasyon,
4 yılı öğrencilik olmak üzere 10 yıldır madenciliğin ve mühendisliğin içindeyim. Sayısız saha gördüm. Bu işi hiçbir bilimsel görüşe dayatmadan üretimi hedefleyen atadan madenci kişiler gördüm. Hepsi de en fazla 2-3 yıllık bir üretim serüveninden sonra,
- Damar kayboldu,
- Damarın üstündeyiz ama madeni alamıyoruz,
- Arın yüksek kaldı,
- Yığında boğulduk,
- Bizim ocak çok farklı 10 mühendis geldi çözemedi (mühendis çözemedi değil sana anlatamadı),
- Bizim damar derinleşti,
- Artık maliyetli oldu,
Sırf ruhsatını aldığı veya ruhsat sahibinden rödevansını aldığı için,
- Mühendis ataması yapmayı gereksiz ve iğrenti sanan,
- Mühendisine seni devlet zorunlu kıldığı içi işe aldım bakışıyla bakan,
- Saha benim istediğim gibi üretim yaparım diyen,
- Plansız, programsız şekilde gördüğü mostraya girişen,
- Gerekli akma, patlama, kayma gibi kaya veya yan kayaç davranışlarının hesaplarının yapılması maliyet ve zaman kaybı diye gören,
- Çok çalışarak kar yapılacağını sana ve verim kelimesinin değerini bilmeyen,
Devletin maden mühendisliği bölümünden 4 yıllık eğitim sonunda piyasaya arz ettiği mühendislerinin ardında durmalı, korumalı, desteğini ve varlığını göstermelidir. Eğitimine güvenen devlet olarak mühendisini kanunda donattığı yetkilerini, mühendisine iş, gelecek kaygısı vermeden koruması, gölgesine alırda mühendisine maaş ödemesini kendi yaparsa, iş kazaları yok denecek seviyeye yaklaşırken, verim 100’ de 100’ e en yakın konuma gelir.
Dileriz ki, madenlerin tasarrufunu elinde tutan güç üretimin, kalitenin ve verimin artması için kendindende enerji harcar. Bürokrasinin verdiği hantallıktan uzak bilimin ışında ilerleyen madencilik, bununla milli servetlerimizin ülke bütçesine net getirisi olacaktır.
[ii] Maden Mühendisi
Yorumlar
Kalan Karakter: