Evet geçen haftalarda İyi Parti Kayseri İl Başkanı Sayın Süleyman Bozkurt kendi sosyal medya hesabından bir paylaşım yaptı ve bizde gastepress olarak bu paylaşımı haber yaptık..
Orda Süleyman Bozkurt aslında bir kitabın tanıtımından ziyade bence “Üç Tarz-ı Siyaset”i anlatmak istedi.
Bende bu köşe yazımda “Üç Tarz-ı Siyaset”e yer vermek istedim...
Ayrıca Yusuf Akçura'nın “Üç Tarz-ı Siyaset” kitabını okumanızı tavsiye ediyorum...
“Üç Tarz-ı Siyaset” Yusuf Akçura'nın daha önceki makalesinde aynen söyle anlatılıyor...
“Osmanlı ülkesinde Batıdan feyz alarak kuvvet kazanmak ve yükselmek arzuları uyanalı belli başlı üç siyasî yol tasavvur ve takip edildi sanıyorum. Birincisi, Osmanlı hükümetine tâbi muhtelif milletleri tasnif ederek ve birleştirerek bir Osmanlı milleti vücuda getirmek. İkincisi, hilâfet halkının Osmanlı Devleti hükümdarında olmasından istifade ederek bütün İslâmları söz konusu hükûmetin idaresinde siyaseten birleştirmek. Frenklerin (Pan İslâmizm) dedikleri. Üçüncüsü, ırka dayanan siyasî bir Türk milleti teşkil etmek.”
“Irk üzerine müstenit bir Türk siyasî milleti husûle getirmek fikri pek yenidir. Gerek şimdiye kadar Osmanlı Devleti’nde, gerekse gelip geçen diğer Türk devletlerinin hiçbirisinde bu fikrin mevcut olduğunu zannetmiyorum. Şu muhakkak ki, son zamanlarda İstanbul’da Türk milliyeti arzu eden bir mahfel, siyasî olmaktan ziyade ilmî bir mahfel teşekkül etti. Şemseddin Sami, Türkçe Şiirler’in muhterem müellifi Mehmed Emin, Necip Âsım, Veled Çelebi ve Hasan Tahsin bu mahfelin göze görünen üyeleri olup “İkdam” bir dereceye kadar düşüncelerinin benimseyicileridir.
“En çok Türklerle meskûn Rusya’da Türklerin birleşmesi fikrinin müphem bir surette varlığına inanıyorum. Henüz doğmuş olan “İdil edebiyatı” Müslüman olmaktan ziyade Türk’tür. Dış baskılar olmasa, bu fikrin kolaylıkla gelişmesine Osmanlı ülkesinden fazla müsait muhit, Türklerin en kalabalık bulundukları Türkistan ile Yayık ve İdil havzaları olurdu. Kafkasya Türklerinde bu fikir mevcut olsa gerek. Azerbaycan’a Kafkas’ın fikrî tesiri olmakla beraber Kuzey İran Türklerinin ne dereceye kadar Türklerin birleşmesi taraftarı olduklarını bilmiyorum.
“Ne olursa olsun, ırka müstenid bir siyasî millet icadı fikri henüz pek turfandadır, pek az yaygındır.”
Yusuf Akçura, makalesinin ikinci kısmında üç ayrı siyasetten hangisinin faydalı ve uygulanabilir olduğunu araştırıyordu. Bu üç fikirden herhangi birine taraftar olan kimsenin, Osmanlı Devleti’nin menfaatine çalışması gerektiğine işaret ettikten sonra, bu üç siyasî tarzdan hangisinin Osmanlı ülkesinde uygulanabilir olduğunu açıklıyordu. Yusuf Akçura’ya göre “… artık Osmanlı milleti vücuda getirmeye uğraşmak beyhude bir yorgunluk“tu.
Akçura, bundan sonra İslamcılık (İslâm birliği) ve Türkçülük (Türk birliği) siyasetlerinin tartışmasına geçiyordu. İslâm birliği siyasetinin uygulanmasında iç engellerin, az güçlükle katlanılabilecek derecede olduğunu, buna karşılık dış engellerin (Hristiyan devletlerin) bu fikre şiddetle karşı koyacaklarını ileri sürüyordu.
Türk birliği tatbik olunabildiği takdirde bunun muhtemel faydaları üzerinde duran yazar, Osmanlı ülkesindeki Türklerin hem dinî hem ırkî bağlar ile pek sıkı birleşeceğini belirtiyordu. Aynı zamanda, Türk olmadığı hâlde bir derece Türkleşmiş diğer Müslüman unsurlar, Türklüğü daha çok benimseyeceklerdi. Türkçülük, henüz hiç benzeşmemiş ve fakat millî vicdanları bulunmayan unsurları da Türkleştirebilecekti. Buna karşılık, bu fikrin bir sakıncası vardı: Müslüman olup da Türk olmayan ve Türkleştirilmesi mümkün bulunmayan kavimler Osmanlı Devleti bünyesinden çıkabilir ve Osmanlı Devleti’nin Türk olmayan Müslümanlar ile artık bir münasebeti kalmayabilirdi. (Nitekim, sonraki yıllarda görülen siyasî gelişmeler bu sonucu –Türkçülüğün etkisi olmadan– kendiliğinden verecektir.)
Yusuf Akçura, yazısında o dönemde genel eğilimin ırklara doğru geliştiğini ve Türk birliğine karşı dış engellerin nisbeten az olduğunu da ifade ediyordu. Hattâ bazı Avrupa devletleri, Rusya’nın çıkarlarına aykırı gördükleri bu akımı destekleyebilirdi.
Akçura, 1904 şartlarında İslam birliği mi, yoksa Türk birliği fikrinin mi daha uygulanabilir olduğunda kesin bir hükme varamıyor ve yazısını “Müslümanlık, Türklük siyasetlerinden hangisi, Osmanlı devleti için daha faydalı ve kabil-i tatbiktir?” sorusuyla bitiriyordu.
Bu belirsizliğe rağmen, Yusuf Akçura‘nın gerçek eğilimi Türkçülükten yanadır. Çünkü:
“İslam dini, Türk milliyetinin teşekkülünde mühim bir unsur olabilir. İslâm, Türklüğün birleşmesinde, son zamanlarda Hristiyanlıkta olduğu gibi, içinde milliyetlerin doğmasını kabul edecek şekilde değişmelidir. Bu değişme, hemen hemen mecburidir. Zamanımız tarihinde görülen umumî cereyan ırklardadır. Dinler, dinler olmak bakımından gittikçe siyasî ehemmiyetlerini, kuvvetlerini kaybediyorlar. İçtimaî olmaktan ziyade şahsîleşiyorlar. Dolayısıyla, dinler ancak ırklarla birleşerek ırklara yardımcı ve hizmet edici olarak siyasî ve içtimaî ehemmmiyetlerini muhafaza edebiliyorlar.”
O tarihe (1904’e) kadar siyaset tarzlarını sınıflandırarak açıklayan ve bunlar hakkında hemen hemen kesin hükümler veren, onların siyasî çizgilerini meydana çıkaran bir eser yazılmış değildi. “Üç Tarz-ı Siyaset” bir öncü olarak, Türkçülüğün siyasî vechesini ilk defa ortaya koymuştur. Bu bakımdan Türkçülük tarihinde önemli bir yeri bulunmaktadır.
Yorumlar
Kalan Karakter: