Daha sonra haber olarak da bölüm bölüm kullanacağım bu sohbetin bir kısmını sizlere röportaj olarak aktarmak istedim. Cidden Prof. Alper Kemaloğlu kimdir, neler yapmış ve neler yapmayı planlamaktadır bunları okuyunca bakalım röportajın sonundaki değerlendirmeme katılacak mısınız, yorumlarınızı merak ediyorum. ERÜ Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Alper Kemaloğlu ile yaptığım röportajın önemli başlıkları şöyle…- Neredeyse tüm çocukluğum hastanede, doktor odalarında geçti. Türkiye’de sağlık sisteminin geçirdiği süreçleri dinleyerek değil, yaşayarak öğrendim. - Bu görevleri hiçbir zaman ben talep etmedim, bana tevdi edildi. Bizim aile kültürümüzde “istemek” diye bir şey yoktu. Sadece çalışmak ve insanlara faydalı olmak vardı. - Polikliniğimize ve servisimize kütüphane kurdum. Türkiye’de bir üniversite hastanesinin hasta hizmeti verilen alanlarında ilk defa bir kütüphane oluşmuştu.- Türkiye’de idari görevlere gelmek kolaydır ama o görevlerden itibarla ayrılmak zordur. Devletin dinin adalet olduğuna inandığımdan personel arasında her zaman hakkı gözettim.- Avrupa Birliği ülkelerinden 10 tıp fakültesiyle anlaşma yaptık. Bu fakültelere gitmeleri konusunda, onları cesaretlendirdik. Ben öğrencilerimin yurt dışına kalıcı olarak değil, eğitim amaçlı gidip gelmelerini arzuluyordum.- Tıp fakültesi Erciyes Üniversite’sinin kalbidir. Bu kalp, öğrencisi, akademik ve idari personeliyle bir bütündür. Dolayısıyla yükselmemiz, bu bütünü oluşturan parçaların uyumuna bağlıdır. Biz yöneticiler sadece sözde değil, eylemde de sevgi ve adaleti gözettiğimiz sürece bu uyum bozulmayacaktır.Ve işte ayrıntılar...Sağırsoy: Hocam, genelde hiç medyanın önüne çıkmayan hatta mümkün olduğu kadar da medyadan uzak duran bir yöneticisiniz. Bu nedenle bu röportaj için özellikle teşekkür ederim. Sizi tanıyabilir miyiz, bunu şunun için soruyorum, genç yaşta profesör olmuşsunuz ve yaptıklarınıza bakınca da cidden bunları başarabilen bir kişi nasıl biri ve nasıl bir çocukluk geçir vesaire gibi konuları merak ediyor insan. Prof. Dr. Kemaloğlu: Kendimden bahsetmeyi, medya önünde olmayı hakikaten pek sevmem ama sizi kırmak istemedim. Elbette burada kendimden bahsetmeyi, yine istemezdim lakin Türkiye’de kurumların gelecekleri yöneticilerin ufuklarıyla doğru orantılı olduğundan bunu yapmak bu röportaj için de bir zorunluluk oldu.
Ben baba tarafı, Trabzonlu anne tarafım, Erzurumlu biriyim. Anne ve babam kadın doğum uzmanı. Neredeyse tüm çocukluğum hastanede, doktor odalarında geçti. Türkiye’de sağlık sisteminin geçirdiği süreçleri dinleyerek değil, yaşayarak öğrendim. Ankara’da büyüdüm. Ailemin maddi durumu iyi olduğundan iyi okullarda okudum. Okuduğum kolejde tıp fakültesini kazanan tek öğrenciydim. Hekimliği, “bile-isteye” seçtim.Sağırsoy: Neden? Prof. Dr. Kemaloğlu: Çünkü rol modelim olan dayım, Hacettepe’yi birincilikle bitirmiş, maddi nedenlerle 80’li yıllarda Almanya’ya gitmiş, genel cerrah olmuş ve Düsseldorf Devlet Hastanesi’nde başhekimliğe yükselmişti. Almanya’da başhekim olan ilk Türk olarak, dayımla gururu duyuyordum. Hürriyet gazetesi bu durumu ilk sayfasına taşımıştı. Ve ben o sayfaya ara ara hep baktım. Sağırsoy: Siz de mi, Hacettepe...Prof. Dr. Kemaloğlu: Hayır, hayır ben Türkiye’nin en iyi tıp fakültelerinden biri olan Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni 2005’te bitirdim. 2006’da Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Plastik, Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Anabilim Dalı’nı kazandım. Aynı sene eşimle evlenmiştim. Sağırsoy: Başarılı bir eğitim, tıp dünyasında diğer branşlara göre çok daha fazla para kazanacak bir dalda uzmansınız. Neden akademisyenliği tercih ettiniz?Prof. Dr. Kemaloğlu: Çünkü benim hayatımda para ve para kazanmak hiçbir zaman birinci planda ve öncelikli olmadı. 2011’de uzman olduğumda aklımda akademisyen olmak vardı. Akademinin saygınlığına inanıyor, bilginin değerini önemsiyordum. Bu bağlamda, önce kendimi yeterli hale getirmeliydim. Atlayıp Hamburg ve Stuttgart’a gittim. Buralarda kendi alanımızda otör (konusunda eser sahibi olmak ) olan isimlerle çalıştım. Kalitemi arttırmak istiyordum. Bu bağlamda Türkiye’de sınırlı sayıda cerrahta olan Avrupa Plastik Cerrahi Board sınavlarına girdim ve geçtim. Bir taraftan bilimsel çalışmalarım uluslararası saygın dergilerde çıkıyor, bir taraftan Türk plastik cerrahi derneğinin düzenlediği uzman yarışmalarında geliştirdiğim tekniklerle derecelere giriyordum. Ne ki, sadece kendi alanımda derinleşmek bana yeterli gelmiyordu. Çünkü, ben bir akademisyenin entelektüel olması gerektiğine inanıyordum. Çalışmak istediğim ikinci alan hukuktu. Küçüklükten beri adaletsizliğe karşı öfke doluydum. Erciyes Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde Kamu hukuku alanında yüksek lisansa başladım ve 2019 yılında mezun oldum. Tezim “suçun biyolojisi” üzerineydi ve bu tez hukuk hocalarının ilgisini çekerek İyi bir dergide yayın oldu. Sonrasında, geleceğin tıbbı olduğuna inandığım, “kök hücre” alanında doktoraya başladım. 2021 yılında kök hücre doktora yeterlilik sınavını geçtim. Ben profesör olduğumda arkamda 2 kitap, bir yüksek lisans, bir doktora yeterlilik, çok sayıda bilimsel makale, çok sayıda uluslararası sertifika ve uluslararası sunumlar bıraktım. Bütün bunların yanında ilkokuldan beri yaptığım Karate antrenmanlarına devam ediyor, siyah kuşak 2. Dan sınavlarına hazırlanıyordum.Sağırsoy: Sonrasında yöneticilik görevleri başlıyor herhalde, değil mi ? Ama duyduğuma göre bu görevleri siz istememişsiniz...!Prof. Dr. Kemaloğlu: Bu görevleri hiçbir zaman ben talep etmedim, bana tevdi edildi. Bizim aile kültürümüzde “istemek” diye bir şey yoktu. Sadece çalışmak ve insanlara faydalı olmak vardı. Akademik ve sportif ilerleyişim, idari görevleri üstlenmemle birlikte büyük oranda akamete uğradı. Önce, Plastik Cerrahi Anabilim Dalı Başkanlığı, ardından 2 yıl süreyle başhekim yardımcılığı, görevini üstlendim. Hekimliğin sadece insanları değil, sorumluluk alanlarını iyileştirmek olduğuna da inandığım için bu görevleri kabul ettim. Sağırsoy: Yöneticiliğe başladığınız andan itibaren ilginç işler olmaya başlamış Fakülte’de... Kütüphane, piyano, sanat müzik, topluca kitap okuma seansları vs.. Neden?Prof. Dr. Kemaloğlu: Ben özgür düşüncenin değerini çok küçük yaşlarda öğrenmiştim. Anabilim dalı başkanlığı görevimde polikliniğimize ve servisimize kütüphane kurdum. Türkiye’de bir üniversite hastanesinin hasta hizmeti verilen alanlarında ilk defa bir kütüphane oluşmuştu. Bu fikre sahip çıkan sayın valimiz, büyükşehir, ilçe belediye başkanlarımız, rektörlüğümüz ve çalışan personelimiz kitaplar gönderdiler. Sadece bekleyen hastalarımız değil, hastanenin akademik ve idari personeli de bizim kütüphanemizden kitaplar alıp okumaya başladılar. Bu arada asistanlarımı her hafta topluyor, bilimsel kavramları felsefi açıdan tartışıyor, onları eleştirel düşüncelere zorluyordum. Bu zorlamalar neticesinde bazı asistanlarım o kadar güzel bilimsel fikirler geliştirmeye başladılar ki Türk Plastik Cerrahi Derneği asistan bildiri yarışmasında birinci oldular. Sağırsoy: Pandemi döneminde yöneticiydiniz sanırım, o süreç nasıl geçti ? Orada da bazı farkındalıklar yaratmışsınız sanırım... Prof.Dr. Kemaloğlu: Evet, Başhekim yardımcılığı dönemim pandemiye denk geldi. Ameliyathane ve yoğun bakımlar bana bağlıydı. O dönem çok sayıda yoğun bakım ihtiyacı olan hastalarımız oluyordu. Hemen hastanenin muhtelif yerlerini yoğun bakıma çevirip 20’ye yakın yeni yatak açtık. Ardından dijitalleşmeye ağırlık verdik. Yoğun bakımları ve ameliyathanedeki hasta hizmeti ve hasta bilgi süreçlerini dijital hale getirdik. Böylece hem hasta transfer zamanları kısaldı hem de hastaların sağlık verileri yoğun bakım hocaları tarafından uzaktan da izlenebilir oldu. Yine bu dönemde tüm eski yoğun bakım cihazlarını yeniledik. Beni en çok mutlu eden ise onkoloji polikliniklerinin tadilat ve modernizasyon işini eşimle birlikte yüklenmek oldu. Sağırsoy: Ama kısa süre sonra bıraktınız bu görevinizi, neden? Prof. Dr. Kemaloğlu: Ben zamanı geldiğine inandığım için, 2 senenin sonunda idari görevi bıraktım. Türkiye’de idari görevlere gelmek kolaydır ama o görevlerden itibarla ayrılmak zordur. Devletin dininin adalet olduğuna inandığımdan personel arasında her zaman hakkı gözettim. Nihayet görevim bittiğinde de içim huzur doluydu. Görev sonrası gerek idari gerek akademik personel arasında başım dik yürüyebildim. Hayatım boyunca kendime duyduğum saygının peşindeydim. Şükür ki, görevim bittiğinde kendime saygım daha da artmıştı.Sağırsoy: Üniversitede Rektör değişikliği olunca, yeni Rektör sanırım tekrar sizi bu göreve davet etti ve doğrudan Dekan olmanızı istedi ve siz de kabul ettiniz sanırım... Prof. Dr. Kemaloğlu: Geçen sene Mart ayının başında rektörümüzün isteğiyle dekanlık görevini üstlendim. Hastaneyi 18 yıldır biliyordum. Sağlık sistemindeki sorunların farkındaydım. Çözümler kafamdaydı. Ama bana önce, liyakatli bir ekip gerekiyordu. Maddi zafiyetleri olmayan, çalışkan, dürüst, genç ve idealist bir ekip oluşturup işe başladık.Sağırsoy: Tekrar ama bu sefer yardımcı değil doğrudan DEKAN olarak göreve başladınız, ne fark etti, neler yapmayı planladınız ve yaptınız?Prof. Dr. Kemaloğlu: Dedim ya hastaneyi 18 yıldır biliyordum ve yine başta söylemiştim, benim çocukluğum doktor odalarında geçti. Yani sistemin ve işleyişin tam göbeğinde büyüdüm ve yetiştim. O yüzden sorunları gerçekten çok iyi biliyordum. Bakın, Çözümler kafamdaydı. Ama bana önce, liyakatli bir ekip gerekiyordu. Maddi zafiyetleri olmayan, çalışkan, dürüst, genç ve idealist bir ekip oluşturup işe başladık.Dekanlık ve başhekimlik olarak kısa, orta, uzun vade hedefler çıkardık. Bu arada ben Türkiye’nin ilk üçte yer alan tıp fakültelerini ziyaret ederek oradan transfer edebileceğimiz örnekleri inceledim. Sağırsoy: Sadece fakültüenin akademik gelişimi değil insani değerlere de çok fazla önem vermişsiniz, bunu zaman zaman pratisyenlerinizden de duyuyoruz... Bu manada neler yaptınız Hocam?Prof. Dr. Kemaloğlu: Öğrencilerimiz Türkiye’nin ilk %1’lik dilimine giren en parlak gençlerdi. Ne ki, bu gençler uzun süre ihmal edilmişlerdi. Öğrenci temsilcileriyle düzenli buluşmalar gerçekleştirdik. Gelen talepleri üniversitenin evrensel misyonuyla eşleştirdik. Neticede ders programını ve sınav sistemini en modern haliyle revize ettik. Sınav geçme sistemini daha adil hale getirdik. Hekimliğin, düşünce ve beceri sanatı olduğuna inandığımız için, ders programına seçmeli felsefe, psikoloji ve yüzme dersleri koyduk. Kampüs içindeki mutluluğun başarıyı arttıracağına inandığımız için sanat ve spor etkinliklerini arttırdık. Derslik girişine piyano aldık. Dersliklerde bir odayı el becerilerinin gelişimi için kara kalem, bir odayı stres yönetimi için yoga-plates odası, bir odayı masa tenisi odası yaptık. Esnek düşünceyi desteklemek amacıyla kat aralarına en kaliteli satranç takımlarını koyduk. Öğrenci kulüplerine ve intörn doktorlara oda tahsis ettik. Böylece, boş zamanları da eğitime katmış olduk.Sağırsoy: Dersler zaten ağır bir de Tıp fakültesinde kitap okuma etkinlikleri başlatmışsınız, ayrıca her manada dezavantajlı öğrencilere de dokunmuşsunuz, bunlar başka fakültelerde olmayan insanı yaklaşımlar....Prof. Dr. Kemaloğlu: Merak etmeyin, bizler zaten sürekli okumaya şerbetliyiz.... Üniversitede her meşru fikrin tartışılması gerektiğine inanıyoruz. Bu bağlamda “Tıp fakültesinde kitap okuma etkinliklerini” başlattık. Her ay bir hoca, ya da bir öğrenci, “kendi seçtiği” kitabı bizlere özetledi. Böylece, hayata dair farklı pencereler açtık. Kitap etkinliklerine hem, akademik hem, idari personel gönüllü ve yoğun bir katılım gösterdi. Bu etkinliği yapan tek fakülte olmanın gururunu yaşadık. Ayrıca, Kayseri’de her yıl düzenlenen kitap fuarına gelen, tanınmış yazarları fakültemize davet edip öğrencilerimizle buluşturduk. Sağırsoy: Dezavantajlı öğrencileri...Prof. Dr. Kemaloğlu: Ben de tam şimdi o konuya girecektim. Bakın, öğrencilerimizden dezavantajlı olanlar her zaman benim derdim oldu. Maddi durumu yetersiz olan ya da, depremzede olan öğrencilerim vardı. Onlara verdiğimiz burs miktarının ve sayısının arttırılması için hem, hocalarımızla hem de, hayırseverlerimizle görüştüm. Sağ olsunlar yoğun destek verdiler. Yine öğrencilerimizin daha ucuz içecek-yiyecek alabilmesi için Tıp Fakültemizde yer alan işletmecilerle toplantılar yaptım. Çok sayıda üründe %20’ye yakın indirim yaptılar. Ayrıca Büyükşehir belediye başkanımızdan öğrencilerimize sabah çorba ikramı konusunda ricacı oldum. Sayesinde her sabah 400 öğrencim sıcak çorbasını içiyor.Sağırsoy: Öğrencileriniz yurt dışın deneyimlerini daha öğrencilik yıllarından kazanmaları için neler yaptınız?Prof.Dr. Kemaloğlu: Fakültemin uluslararası tanınırlığını arttırmak istiyordum. Bunun için Erasmus değişim programını hareketlendirdim. Avrupa Birliği ülkelerinden 10 tıp fakültesiyle anlaşma yaptık. Bu fakültelere gitmeleri konusunda, onları cesaretlendirdik. Ben öğrencilerimin yurt dışına kalıcı olarak değil, eğitim amaçlı gidip gelmelerini arzuluyordum. Bu amaçla yurtdışı deneyimi olan hocalarımızla öğrencilerimizi buluşturduk ve onları bilinçlendirirdik.Sağırsoy: Gelelim, asıl medya diliyle bomba işinize, yani hastaneyi büyütme, yenileme ve hatta yeni bir hastane yapılması fikrinize. Bu konuda işler nasıl gidiyor, neresindesiniz, yeni hastane yolunun?Prof. Dr. Kemaloğlu: Hepimizin malumu olduğu üzere hastanemiz yaşlı. Bu bağlamda gerçekçi hayaller kurduk. Hastane konusunda kısa ve uzun vade çözümler çıkardık. Uzun vadede en köklü çözüm yeni bir Tıp Fakültesi hastanesini şehrimize kazandırmaktı. Bu bağlamda rektörlüğümüz ve başhekimliğimizle birlikte yeni bir fizibilite raporu hazırladık. Cumhurbaşkanlığı Strateji Daire Başkanlığı’na, bin 500 yataklı yeni bir hastane başvurusu yaptık. Bütçe konusunda; çevre, şehircilik ve iklim değişikliği bakanımızdan yoğun destek aldık. Nihayet 2024 yılı için yeni hastane proje bedelini aldık. Bu sadece tıp fakültesinin değil, Kayseri’nin en önemli projelerinden biridir ve artık ok yaydan çıkmıştır! Sağırsoy: Kayseri’de bilime ve eğitime müthiş bir hayırsever desteği var. Üniversite ve içinde yer alan Fakülte de, bu yardımlardan fazlasıyla yararlandı. Şimdi nedir durum, devam ediyor mu, hayırsever desteği?Prof. Dr. Kemaloğlu: Aynıyla devam ediyor...Yeni hastane projesi ilerlerken, bir yandan da mevcut hastanemizin kısa vade iyileştirmelerine devam ettik. Hayırseverlerimizi tek tek aradım, hâl hatır sordum. Dekanlığımızın ve başhekimliğimizin gayretleriyle sadece son 1 yılda 5 milyon dolar tutarında cihaz ve fiziksel iyileştirme bağışı aldık. Bu rekor rakam hayırseverlerimizin cömertliğinden ve fakültesine sahip çıkma iradesinden kaynaklanmaktadır. Hepsine şükranlarımı sunuyorum. Bu bağışlar arasında yer alan Da Vinci Robotik Cerrahi cihazı dünyanın en modern teknolojilerinden biridir. Ankara’nın doğusunda bu teknolojiye sahip olan tek üniversite olmanın haklı gururu içindeyiz. Yine şu anda Büyükşehir belediyemiz 30 milyon lira ihale bedeliyle poliklinik girişlerimizin modernizasyonunu gerçekleştirmektedir. 5 bin metrekarelik yeni acil binamız da, 2 ay içinde hizmete açılacaktır. Benzer şekilde erişkin onkoloji binamızın modernizasyonu da 2 ay içinde tamamlanacak Bütün bunların yanında temel tıp binalarımızın içinde dağınık vaziyette yer alan laboratuvarların bir araya toplanması ve modern bir Tıp Fakültesi eğitim kompleks binası oluşturulması için hayırseverlerimizle toplantılar yapılmıştır.Sağırsoy: Kayseri’de özel sektör uluslararası sağlık turizmi için uğraşıyor ve az da olsa bir yol aldılar, sizde nedir durum Hocam?Prof. Dr. Kemaloğlu: Sağlık turizminde de bir süredir uğraşıyorduk sonuç aldık ve başladık. Ama önce şunu anlatmak istiyorum, hasta hizmetleri konusunda önemli ilerlemeler kaydedildi. Randevu sistemi ve özel ücret ödeme sistemi tamamen dijitalleştirildi. Böylece hastalarımız bekleme süresi en aza indirildi. Yakın zamanda hastaneye gelmek istemeyen hastalarımız için dijital danışmanlık sistemi de aktif hale getirdik. Bir TELE-TIP uygulaması olan bu sistemi, Türkiye’de kullanan 3 tıp fakültesinden biri olmanın haklı gururu içindeyiz. Ayrıca sağlık turizmini başlattık. Artık yurt dışından da hastalarımız gelip nitelikli hocalarımızın elinden sağlık hizmeti alabilecekler. Bütün bu gelişmelerle sadece kendi bölgemizde değil, yakın coğrafyamızda da referans hastane olma yolunda emin adımlarla ilerliyoruz.Sağırsoy: Genelde üniversitelerde, akademik personelin, idari personel ile uyumlu çalışması ve anlaşması zaman zaman sıkıntılı oluyor, sizin fakültenizde nedir durum?Prof. Dr. Kemaloğlu: Daha önceleri akademik personelle düzenli toplantılar yapılır ancak idari personelle yapılmazdı. Hastane tarihinde ilk defa idari personelimizle yönetim doğrudan bir araya geldi. Bu organizasyonu dekanlık üstlendi. Sorunlar doğrudan dinlendi. Çözümler konuşuldu. Adalet vurgusu yenilendi. Bu toplantı, sadece uzlaşı için değil, en önemlisi birbirimizi anlamak adına çok etkili oldu.
Sağırsoy: Söyleşimizin başından beri çok çarpıcı açıklamalarda bulundunuz, gerek hizmetlerdeki iyileşmeler, gerekse akademik manada yapılanlar şaşırtıcı düzeyde farklı ve gördüğüm kadarıyla olumlu sonuçlar da, hemen alınmaya başlanmış bile. Son cümleler olarak böyle bir yapının yöneticisi olarak neler söyleyeceksiniz?Prof. Dr. Kemaloğlu: Gördüklerimizi hedeflerimiz belirliyor. Gücümüz inancımızdan geliyor. Biz sorunların üzerine samimiyet ve cesaretle gidiyoruz. Tıp fakültesi Erciyes Üniversitenin kalbidir. Bu kalp, öğrencisi, akademik ve idari personeliyle bir bütündür. Dolayısıyla yükselmemiz, bu bütünü oluşturan parçaların uyumuna bağlıdır. Biz yöneticiler sadece sözde değil, eylemde de sevgi ve adaleti gözettiğimiz sürece, bu uyum bozulmayacaktır.Yazımın girişinde bahsettiğim sorum şu sizlere;
Gerçekten de, tıpkı Atatürk’ün dediği gibi neredeyse 1 sene gibi kısa bir sürede, çok ve büyük işler başaran, ve büyük bir tevazu içinde kendini asla öne çıkarmayan, Kayseri’nin sağlıkta birkaç seviye birden atlamasına yönelik teknolojik, akademik ve idari manada farkındalık yaratan işlere imza atan, öğrencisine, kendi tıp fakültesi öğrencilik yıllarını da hatırlayarak, sahip çıkan ERÜ Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Alper Kemaloğlu’nun, daha uzun yıllar fakültemizde Kayseri’ye dolayısıyla ülkemize hizmet vermesi gerekmiyor mu, sizce de?
Ben baba tarafı, Trabzonlu anne tarafım, Erzurumlu biriyim. Anne ve babam kadın doğum uzmanı. Neredeyse tüm çocukluğum hastanede, doktor odalarında geçti. Türkiye’de sağlık sisteminin geçirdiği süreçleri dinleyerek değil, yaşayarak öğrendim. Ankara’da büyüdüm. Ailemin maddi durumu iyi olduğundan iyi okullarda okudum. Okuduğum kolejde tıp fakültesini kazanan tek öğrenciydim. Hekimliği, “bile-isteye” seçtim.Sağırsoy: Neden? Prof. Dr. Kemaloğlu: Çünkü rol modelim olan dayım, Hacettepe’yi birincilikle bitirmiş, maddi nedenlerle 80’li yıllarda Almanya’ya gitmiş, genel cerrah olmuş ve Düsseldorf Devlet Hastanesi’nde başhekimliğe yükselmişti. Almanya’da başhekim olan ilk Türk olarak, dayımla gururu duyuyordum. Hürriyet gazetesi bu durumu ilk sayfasına taşımıştı. Ve ben o sayfaya ara ara hep baktım. Sağırsoy: Siz de mi, Hacettepe...Prof. Dr. Kemaloğlu: Hayır, hayır ben Türkiye’nin en iyi tıp fakültelerinden biri olan Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni 2005’te bitirdim. 2006’da Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Plastik, Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Anabilim Dalı’nı kazandım. Aynı sene eşimle evlenmiştim. Sağırsoy: Başarılı bir eğitim, tıp dünyasında diğer branşlara göre çok daha fazla para kazanacak bir dalda uzmansınız. Neden akademisyenliği tercih ettiniz?Prof. Dr. Kemaloğlu: Çünkü benim hayatımda para ve para kazanmak hiçbir zaman birinci planda ve öncelikli olmadı. 2011’de uzman olduğumda aklımda akademisyen olmak vardı. Akademinin saygınlığına inanıyor, bilginin değerini önemsiyordum. Bu bağlamda, önce kendimi yeterli hale getirmeliydim. Atlayıp Hamburg ve Stuttgart’a gittim. Buralarda kendi alanımızda otör (konusunda eser sahibi olmak ) olan isimlerle çalıştım. Kalitemi arttırmak istiyordum. Bu bağlamda Türkiye’de sınırlı sayıda cerrahta olan Avrupa Plastik Cerrahi Board sınavlarına girdim ve geçtim. Bir taraftan bilimsel çalışmalarım uluslararası saygın dergilerde çıkıyor, bir taraftan Türk plastik cerrahi derneğinin düzenlediği uzman yarışmalarında geliştirdiğim tekniklerle derecelere giriyordum. Ne ki, sadece kendi alanımda derinleşmek bana yeterli gelmiyordu. Çünkü, ben bir akademisyenin entelektüel olması gerektiğine inanıyordum. Çalışmak istediğim ikinci alan hukuktu. Küçüklükten beri adaletsizliğe karşı öfke doluydum. Erciyes Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde Kamu hukuku alanında yüksek lisansa başladım ve 2019 yılında mezun oldum. Tezim “suçun biyolojisi” üzerineydi ve bu tez hukuk hocalarının ilgisini çekerek İyi bir dergide yayın oldu. Sonrasında, geleceğin tıbbı olduğuna inandığım, “kök hücre” alanında doktoraya başladım. 2021 yılında kök hücre doktora yeterlilik sınavını geçtim. Ben profesör olduğumda arkamda 2 kitap, bir yüksek lisans, bir doktora yeterlilik, çok sayıda bilimsel makale, çok sayıda uluslararası sertifika ve uluslararası sunumlar bıraktım. Bütün bunların yanında ilkokuldan beri yaptığım Karate antrenmanlarına devam ediyor, siyah kuşak 2. Dan sınavlarına hazırlanıyordum.Sağırsoy: Sonrasında yöneticilik görevleri başlıyor herhalde, değil mi ? Ama duyduğuma göre bu görevleri siz istememişsiniz...!Prof. Dr. Kemaloğlu: Bu görevleri hiçbir zaman ben talep etmedim, bana tevdi edildi. Bizim aile kültürümüzde “istemek” diye bir şey yoktu. Sadece çalışmak ve insanlara faydalı olmak vardı. Akademik ve sportif ilerleyişim, idari görevleri üstlenmemle birlikte büyük oranda akamete uğradı. Önce, Plastik Cerrahi Anabilim Dalı Başkanlığı, ardından 2 yıl süreyle başhekim yardımcılığı, görevini üstlendim. Hekimliğin sadece insanları değil, sorumluluk alanlarını iyileştirmek olduğuna da inandığım için bu görevleri kabul ettim. Sağırsoy: Yöneticiliğe başladığınız andan itibaren ilginç işler olmaya başlamış Fakülte’de... Kütüphane, piyano, sanat müzik, topluca kitap okuma seansları vs.. Neden?Prof. Dr. Kemaloğlu: Ben özgür düşüncenin değerini çok küçük yaşlarda öğrenmiştim. Anabilim dalı başkanlığı görevimde polikliniğimize ve servisimize kütüphane kurdum. Türkiye’de bir üniversite hastanesinin hasta hizmeti verilen alanlarında ilk defa bir kütüphane oluşmuştu. Bu fikre sahip çıkan sayın valimiz, büyükşehir, ilçe belediye başkanlarımız, rektörlüğümüz ve çalışan personelimiz kitaplar gönderdiler. Sadece bekleyen hastalarımız değil, hastanenin akademik ve idari personeli de bizim kütüphanemizden kitaplar alıp okumaya başladılar. Bu arada asistanlarımı her hafta topluyor, bilimsel kavramları felsefi açıdan tartışıyor, onları eleştirel düşüncelere zorluyordum. Bu zorlamalar neticesinde bazı asistanlarım o kadar güzel bilimsel fikirler geliştirmeye başladılar ki Türk Plastik Cerrahi Derneği asistan bildiri yarışmasında birinci oldular. Sağırsoy: Pandemi döneminde yöneticiydiniz sanırım, o süreç nasıl geçti ? Orada da bazı farkındalıklar yaratmışsınız sanırım... Prof.Dr. Kemaloğlu: Evet, Başhekim yardımcılığı dönemim pandemiye denk geldi. Ameliyathane ve yoğun bakımlar bana bağlıydı. O dönem çok sayıda yoğun bakım ihtiyacı olan hastalarımız oluyordu. Hemen hastanenin muhtelif yerlerini yoğun bakıma çevirip 20’ye yakın yeni yatak açtık. Ardından dijitalleşmeye ağırlık verdik. Yoğun bakımları ve ameliyathanedeki hasta hizmeti ve hasta bilgi süreçlerini dijital hale getirdik. Böylece hem hasta transfer zamanları kısaldı hem de hastaların sağlık verileri yoğun bakım hocaları tarafından uzaktan da izlenebilir oldu. Yine bu dönemde tüm eski yoğun bakım cihazlarını yeniledik. Beni en çok mutlu eden ise onkoloji polikliniklerinin tadilat ve modernizasyon işini eşimle birlikte yüklenmek oldu. Sağırsoy: Ama kısa süre sonra bıraktınız bu görevinizi, neden? Prof. Dr. Kemaloğlu: Ben zamanı geldiğine inandığım için, 2 senenin sonunda idari görevi bıraktım. Türkiye’de idari görevlere gelmek kolaydır ama o görevlerden itibarla ayrılmak zordur. Devletin dininin adalet olduğuna inandığımdan personel arasında her zaman hakkı gözettim. Nihayet görevim bittiğinde de içim huzur doluydu. Görev sonrası gerek idari gerek akademik personel arasında başım dik yürüyebildim. Hayatım boyunca kendime duyduğum saygının peşindeydim. Şükür ki, görevim bittiğinde kendime saygım daha da artmıştı.Sağırsoy: Üniversitede Rektör değişikliği olunca, yeni Rektör sanırım tekrar sizi bu göreve davet etti ve doğrudan Dekan olmanızı istedi ve siz de kabul ettiniz sanırım... Prof. Dr. Kemaloğlu: Geçen sene Mart ayının başında rektörümüzün isteğiyle dekanlık görevini üstlendim. Hastaneyi 18 yıldır biliyordum. Sağlık sistemindeki sorunların farkındaydım. Çözümler kafamdaydı. Ama bana önce, liyakatli bir ekip gerekiyordu. Maddi zafiyetleri olmayan, çalışkan, dürüst, genç ve idealist bir ekip oluşturup işe başladık.Sağırsoy: Tekrar ama bu sefer yardımcı değil doğrudan DEKAN olarak göreve başladınız, ne fark etti, neler yapmayı planladınız ve yaptınız?Prof. Dr. Kemaloğlu: Dedim ya hastaneyi 18 yıldır biliyordum ve yine başta söylemiştim, benim çocukluğum doktor odalarında geçti. Yani sistemin ve işleyişin tam göbeğinde büyüdüm ve yetiştim. O yüzden sorunları gerçekten çok iyi biliyordum. Bakın, Çözümler kafamdaydı. Ama bana önce, liyakatli bir ekip gerekiyordu. Maddi zafiyetleri olmayan, çalışkan, dürüst, genç ve idealist bir ekip oluşturup işe başladık.Dekanlık ve başhekimlik olarak kısa, orta, uzun vade hedefler çıkardık. Bu arada ben Türkiye’nin ilk üçte yer alan tıp fakültelerini ziyaret ederek oradan transfer edebileceğimiz örnekleri inceledim. Sağırsoy: Sadece fakültüenin akademik gelişimi değil insani değerlere de çok fazla önem vermişsiniz, bunu zaman zaman pratisyenlerinizden de duyuyoruz... Bu manada neler yaptınız Hocam?Prof. Dr. Kemaloğlu: Öğrencilerimiz Türkiye’nin ilk %1’lik dilimine giren en parlak gençlerdi. Ne ki, bu gençler uzun süre ihmal edilmişlerdi. Öğrenci temsilcileriyle düzenli buluşmalar gerçekleştirdik. Gelen talepleri üniversitenin evrensel misyonuyla eşleştirdik. Neticede ders programını ve sınav sistemini en modern haliyle revize ettik. Sınav geçme sistemini daha adil hale getirdik. Hekimliğin, düşünce ve beceri sanatı olduğuna inandığımız için, ders programına seçmeli felsefe, psikoloji ve yüzme dersleri koyduk. Kampüs içindeki mutluluğun başarıyı arttıracağına inandığımız için sanat ve spor etkinliklerini arttırdık. Derslik girişine piyano aldık. Dersliklerde bir odayı el becerilerinin gelişimi için kara kalem, bir odayı stres yönetimi için yoga-plates odası, bir odayı masa tenisi odası yaptık. Esnek düşünceyi desteklemek amacıyla kat aralarına en kaliteli satranç takımlarını koyduk. Öğrenci kulüplerine ve intörn doktorlara oda tahsis ettik. Böylece, boş zamanları da eğitime katmış olduk.Sağırsoy: Dersler zaten ağır bir de Tıp fakültesinde kitap okuma etkinlikleri başlatmışsınız, ayrıca her manada dezavantajlı öğrencilere de dokunmuşsunuz, bunlar başka fakültelerde olmayan insanı yaklaşımlar....Prof. Dr. Kemaloğlu: Merak etmeyin, bizler zaten sürekli okumaya şerbetliyiz.... Üniversitede her meşru fikrin tartışılması gerektiğine inanıyoruz. Bu bağlamda “Tıp fakültesinde kitap okuma etkinliklerini” başlattık. Her ay bir hoca, ya da bir öğrenci, “kendi seçtiği” kitabı bizlere özetledi. Böylece, hayata dair farklı pencereler açtık. Kitap etkinliklerine hem, akademik hem, idari personel gönüllü ve yoğun bir katılım gösterdi. Bu etkinliği yapan tek fakülte olmanın gururunu yaşadık. Ayrıca, Kayseri’de her yıl düzenlenen kitap fuarına gelen, tanınmış yazarları fakültemize davet edip öğrencilerimizle buluşturduk. Sağırsoy: Dezavantajlı öğrencileri...Prof. Dr. Kemaloğlu: Ben de tam şimdi o konuya girecektim. Bakın, öğrencilerimizden dezavantajlı olanlar her zaman benim derdim oldu. Maddi durumu yetersiz olan ya da, depremzede olan öğrencilerim vardı. Onlara verdiğimiz burs miktarının ve sayısının arttırılması için hem, hocalarımızla hem de, hayırseverlerimizle görüştüm. Sağ olsunlar yoğun destek verdiler. Yine öğrencilerimizin daha ucuz içecek-yiyecek alabilmesi için Tıp Fakültemizde yer alan işletmecilerle toplantılar yaptım. Çok sayıda üründe %20’ye yakın indirim yaptılar. Ayrıca Büyükşehir belediye başkanımızdan öğrencilerimize sabah çorba ikramı konusunda ricacı oldum. Sayesinde her sabah 400 öğrencim sıcak çorbasını içiyor.Sağırsoy: Öğrencileriniz yurt dışın deneyimlerini daha öğrencilik yıllarından kazanmaları için neler yaptınız?Prof.Dr. Kemaloğlu: Fakültemin uluslararası tanınırlığını arttırmak istiyordum. Bunun için Erasmus değişim programını hareketlendirdim. Avrupa Birliği ülkelerinden 10 tıp fakültesiyle anlaşma yaptık. Bu fakültelere gitmeleri konusunda, onları cesaretlendirdik. Ben öğrencilerimin yurt dışına kalıcı olarak değil, eğitim amaçlı gidip gelmelerini arzuluyordum. Bu amaçla yurtdışı deneyimi olan hocalarımızla öğrencilerimizi buluşturduk ve onları bilinçlendirirdik.Sağırsoy: Gelelim, asıl medya diliyle bomba işinize, yani hastaneyi büyütme, yenileme ve hatta yeni bir hastane yapılması fikrinize. Bu konuda işler nasıl gidiyor, neresindesiniz, yeni hastane yolunun?Prof. Dr. Kemaloğlu: Hepimizin malumu olduğu üzere hastanemiz yaşlı. Bu bağlamda gerçekçi hayaller kurduk. Hastane konusunda kısa ve uzun vade çözümler çıkardık. Uzun vadede en köklü çözüm yeni bir Tıp Fakültesi hastanesini şehrimize kazandırmaktı. Bu bağlamda rektörlüğümüz ve başhekimliğimizle birlikte yeni bir fizibilite raporu hazırladık. Cumhurbaşkanlığı Strateji Daire Başkanlığı’na, bin 500 yataklı yeni bir hastane başvurusu yaptık. Bütçe konusunda; çevre, şehircilik ve iklim değişikliği bakanımızdan yoğun destek aldık. Nihayet 2024 yılı için yeni hastane proje bedelini aldık. Bu sadece tıp fakültesinin değil, Kayseri’nin en önemli projelerinden biridir ve artık ok yaydan çıkmıştır! Sağırsoy: Kayseri’de bilime ve eğitime müthiş bir hayırsever desteği var. Üniversite ve içinde yer alan Fakülte de, bu yardımlardan fazlasıyla yararlandı. Şimdi nedir durum, devam ediyor mu, hayırsever desteği?Prof. Dr. Kemaloğlu: Aynıyla devam ediyor...Yeni hastane projesi ilerlerken, bir yandan da mevcut hastanemizin kısa vade iyileştirmelerine devam ettik. Hayırseverlerimizi tek tek aradım, hâl hatır sordum. Dekanlığımızın ve başhekimliğimizin gayretleriyle sadece son 1 yılda 5 milyon dolar tutarında cihaz ve fiziksel iyileştirme bağışı aldık. Bu rekor rakam hayırseverlerimizin cömertliğinden ve fakültesine sahip çıkma iradesinden kaynaklanmaktadır. Hepsine şükranlarımı sunuyorum. Bu bağışlar arasında yer alan Da Vinci Robotik Cerrahi cihazı dünyanın en modern teknolojilerinden biridir. Ankara’nın doğusunda bu teknolojiye sahip olan tek üniversite olmanın haklı gururu içindeyiz. Yine şu anda Büyükşehir belediyemiz 30 milyon lira ihale bedeliyle poliklinik girişlerimizin modernizasyonunu gerçekleştirmektedir. 5 bin metrekarelik yeni acil binamız da, 2 ay içinde hizmete açılacaktır. Benzer şekilde erişkin onkoloji binamızın modernizasyonu da 2 ay içinde tamamlanacak Bütün bunların yanında temel tıp binalarımızın içinde dağınık vaziyette yer alan laboratuvarların bir araya toplanması ve modern bir Tıp Fakültesi eğitim kompleks binası oluşturulması için hayırseverlerimizle toplantılar yapılmıştır.Sağırsoy: Kayseri’de özel sektör uluslararası sağlık turizmi için uğraşıyor ve az da olsa bir yol aldılar, sizde nedir durum Hocam?Prof. Dr. Kemaloğlu: Sağlık turizminde de bir süredir uğraşıyorduk sonuç aldık ve başladık. Ama önce şunu anlatmak istiyorum, hasta hizmetleri konusunda önemli ilerlemeler kaydedildi. Randevu sistemi ve özel ücret ödeme sistemi tamamen dijitalleştirildi. Böylece hastalarımız bekleme süresi en aza indirildi. Yakın zamanda hastaneye gelmek istemeyen hastalarımız için dijital danışmanlık sistemi de aktif hale getirdik. Bir TELE-TIP uygulaması olan bu sistemi, Türkiye’de kullanan 3 tıp fakültesinden biri olmanın haklı gururu içindeyiz. Ayrıca sağlık turizmini başlattık. Artık yurt dışından da hastalarımız gelip nitelikli hocalarımızın elinden sağlık hizmeti alabilecekler. Bütün bu gelişmelerle sadece kendi bölgemizde değil, yakın coğrafyamızda da referans hastane olma yolunda emin adımlarla ilerliyoruz.Sağırsoy: Genelde üniversitelerde, akademik personelin, idari personel ile uyumlu çalışması ve anlaşması zaman zaman sıkıntılı oluyor, sizin fakültenizde nedir durum?Prof. Dr. Kemaloğlu: Daha önceleri akademik personelle düzenli toplantılar yapılır ancak idari personelle yapılmazdı. Hastane tarihinde ilk defa idari personelimizle yönetim doğrudan bir araya geldi. Bu organizasyonu dekanlık üstlendi. Sorunlar doğrudan dinlendi. Çözümler konuşuldu. Adalet vurgusu yenilendi. Bu toplantı, sadece uzlaşı için değil, en önemlisi birbirimizi anlamak adına çok etkili oldu.
Sağırsoy: Söyleşimizin başından beri çok çarpıcı açıklamalarda bulundunuz, gerek hizmetlerdeki iyileşmeler, gerekse akademik manada yapılanlar şaşırtıcı düzeyde farklı ve gördüğüm kadarıyla olumlu sonuçlar da, hemen alınmaya başlanmış bile. Son cümleler olarak böyle bir yapının yöneticisi olarak neler söyleyeceksiniz?Prof. Dr. Kemaloğlu: Gördüklerimizi hedeflerimiz belirliyor. Gücümüz inancımızdan geliyor. Biz sorunların üzerine samimiyet ve cesaretle gidiyoruz. Tıp fakültesi Erciyes Üniversitenin kalbidir. Bu kalp, öğrencisi, akademik ve idari personeliyle bir bütündür. Dolayısıyla yükselmemiz, bu bütünü oluşturan parçaların uyumuna bağlıdır. Biz yöneticiler sadece sözde değil, eylemde de sevgi ve adaleti gözettiğimiz sürece, bu uyum bozulmayacaktır.Yazımın girişinde bahsettiğim sorum şu sizlere;
Gerçekten de, tıpkı Atatürk’ün dediği gibi neredeyse 1 sene gibi kısa bir sürede, çok ve büyük işler başaran, ve büyük bir tevazu içinde kendini asla öne çıkarmayan, Kayseri’nin sağlıkta birkaç seviye birden atlamasına yönelik teknolojik, akademik ve idari manada farkındalık yaratan işlere imza atan, öğrencisine, kendi tıp fakültesi öğrencilik yıllarını da hatırlayarak, sahip çıkan ERÜ Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Alper Kemaloğlu’nun, daha uzun yıllar fakültemizde Kayseri’ye dolayısıyla ülkemize hizmet vermesi gerekmiyor mu, sizce de?
insan kendi yalanlarına inanırsa ve o yalanlarla yaşarsa vay o insanın haline.