4’e dair
Her geçen gün yeni nesil problemlerle karşı karşıya kalan insanoğlu bu problemlerin en farklı türü olan COVID-19 adlı virüsle nasıl başa çıkacağı son dönemin en çok merak edilen konusu.
Karantina günleri insanın eski günleri anımsamasına ve kendini dinlemesine yardımcı oluyor. Sokağa çıkma yasağının olduğu günlerde eski günlerde seyrettiğiminiz ‘MANDRA FİLOZOFU’ adlı filmi tekrar seyretme imkânım oldu. Basit anlaşılabilir ve İnsanın hayatında belki hiç bakmadığı açılardan bakma imkanını ortaya koyan bir film. Klasik tabirle hem düşündüren hem de güldüren bir film. Özellikle de günümüz dünyasının sebep olduğu tüketim çılgınlığının insanoğlunu ne hale getirdiğinin bir kanıtı. Bu Filmde geçen diyalogların birinde ‘Sadece insanoğlu ihtiyacından fazlasına sahip olma dürtüsünden dolayı savaşların ve cinayetlerin olduğunu’ geçmesi günümüzün salgınının neden çıktığı sorusu aklımıza yerleşiyor. Gerçekten insanoğlu bu dürtüsünün sebep olduğu yıkımı düşünebilecek ya da tartabilecek güçte mi?
Tabi ki hayır.
İnsan faaliyetlerinin doğa ve doğal kaynaklar üzerindeki baskısını sembolize eden tarih, 'ekolojik ayak izi' kavramını da yeniden gündeme getiriyor. Tüketilen kaynakları üretmek ve yaratılan atığı bertaraf etmek için gereken toprak ve su alanını işaret eden ekolojik ayak izi büyüdükçe limit daha erken aşılıyor. Limit aşımının her sene geri gitmesinin temel nedenleri ise plansız ve kar odaklı sanayileşme ile tüketim odaklı yaşam tarzı. Toplumun her an daha fazla tüketime itildiği, kullan-at ürünlerin arttığı, enerji politikalarının vasfını kaybettiği, petrol temelli sanayi ve yaşam tarzı (karbon ayak izi) gibi etkenler limit aşımını hızlandırıyor. Yine aynı şekilde kent planları, gıda üretim modelleri de aşımda önemli etkiye sahip. Bu limit dediğimiz olay ise insanoğlunun dünya hayatını etkileyen yaşam kaynaklarının artık insanoğluna yetmemesi oluyor.
Küresel manada insanoğlunun alışkanlıklarını, özellikle tüketim alışkanlığımızı bir anda değiştirmesi pek mümkün değildir; ancak yöneterek bu değişimi kolaylaştırır. Kuran-ı Kerim de, İsra Suresin de yazdığı gibi “Eli sıkı olma, büsbütün eli açık da olma ki herkes tarafından ayıplanan, kaybettiklerine hasret çeken bir hale düşmeyesin.” ayeti tüketim alışkanlığımızı yönetmemiz için emirdir. Yine Kur’an-ı Kerim’de, Araf Süresi 3 ayette “Yiyin, için, fakat israf etmeyin ayetini, Said Nursi Hazretleri; “İktisada kati emir ve israfı da açıkça yasaklayarak mühim bir ders-i hikmet veriyor” ifadeleriyle yorumlarken, hikmet dersine dikkatleri çekerek, tüketim alışkanlıklarının yönetilebileceğine işaret ediyor. Medeni insanların ihtiyaçlarını alışkanlık ve özenti ile dörtten yirmilere çıkaran zalim medeniyetin; böyle kötüye kullanmaları, israfları ve hevesleri coşturmanın sonucunda insanı fakirleştirdiğini ve insanlığı zulme ve haram kazanmalara sevk ettiğini ifade eden Said Nursi Hazretleri bu durumu çok veciz bir şekilde özetlemiştir.
Tüketim alışkanlıklarımız revize edilmediği sürece COVID-19 gibi virüslerin devamı geleceğe benziyor tabi ki bu durumla ilgili de farklı komplo teorileri de çıkmıyor değil.
Çin laboratuarlarında üretildiği gibi…
Avrupanın ve Amerikanın yaşlanan ve her sene fonlaması gereken Sosyal Güvenlik Açığına çözüm amaçlı yaşlı nufuslarını temizlemek amacıyla yayılmasına engel olunmadığı gibi…
Diğer ve çok önemli tez de Biyolojik savaş gibi….
Biyolojik savaş dediğimiz savaşın çok farklı versiyonu Hatta Bill Gates’in Mart 2015’te yaptığı TED konuşmasında dediği gibi, önceden hazırlıklar yapılmalı ve Harp Oyunları yerine Mikrop Oyunları üzerine yoğunlaşma sağlanmalıdır. Hükümetler ve kurumlar önceden bütçelerine bu konulardaki hazırlıklar için belli meblağlar ayırmalıdır. Virüsü hafife alanlar aldanırlar. Aksi halde Alvin Toffler’in 2006 yılında betimlediği Mad Max tipi bir yaşam döngüsüne gidilmesi işten bile değil. Ortaya kaotik ve güvensizlik hali hâkim olduğunda elbette savaş senaryoları ve güvenlik birimleri devreye girer. Buna imkân vermeden doğanın insana verdiklerini akıllıca alt etmek gerekmektedir.
Bill Gates’in dediği gibi bu gerçekten bu bir mikrop oyunları üzerinden başlayan bir biyolojik savaş ise devamı bundan sonraki süreçlerde de covid-21,covid-24 şeklinde görebilme olasılığımız bir hayli yüksek. Bu konuda siyasi iktidar çok daha dikkatli olmak zorundadır.gerçi bu bir vizyondur.Şehir Hastanelerine ne gerek demekle yada ya hasta olmuyorsa ne yapacağız gibi kısır tartışmaların içine girenler bugun yataksız 1000 yataklı hastane açıyorlar.bu sureçten sonra biyogüvenlik artık önemsenmeli ve şehir hastanesi formatında olan yerler stratejik öneme sahip olarak değerlendirilmelidir.
Artık savaşlar hibrit (melez) oluyor; birkaçı aynı anda. Ama o kadar yaygınlaştı ki, Siber Savaş, Algı Yönetimi, Biyolojik Savaş insanların akıllarını karıştırarak kendilerine üstünlük sağlayacak her bir fırsattan yararlananları sakın aklımızdan çıkarmayalım. İnsan psikolojisini çok iyi bilerler! Tepkiler bilinince toplumları yönlendirilmek de kolaylaşır. Değil mi? Bugün medya ve sosyal medya bombardımanına tabi tutulan bireylerin sağlıklı düşünmesi gerektiği noktada yapılacaklar bile bir savaş veya güvenlik konusudur. Ortamdaki kargaşadan kazanç elde edenler, fırsatçılar, üstünlük mücadelesini bunlara göre düzenleyenler olur, olacaktır da. Onların yanlı tanımlarına değil, insanlığın karakteristik düzenine bakın derim.
Küresel Ekonomik Sistem tıkanmakta olduğu ve her geçen gün proplemlerin iflasların ve işsizliklerin arttığı rant odaklı sanayileşmenin yapıldığı bu dünyada Arz ve talep şoklarının yanı sıra finansal piyasalarda büyük bir dalgalanma yaşanıyor. İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana bütün bu dengesizliklerin aynı anda bu denli sert yaşandığı bir dönem olmamıştı. 2020’nin ilk yarısı için konuşacak olursak, küresel ekonominin tarihi seviyelerde bir daralmaya doğru ilerlediğini söylemek abartılı olmayacaktır. Virüs krizini, Tarihi büyük buhran veya diğer krizlerle karşılaştırmak dahi çok sağlıklı olmayabilir. Küresel ekonomik aktivitedeki kaybı telafi etmek 2-2,5 sene sürebilir. Ekonomiler üzerinde oluşacak tahribata dair nokta atışı tahminde bulunmak halen çok zor. Çok fazla bilinmeyen değişken var.
Ekonomik toparlanmanın ne kadar hızlı olacağı; virüsün ne sürede makul seviyelerde kontrol altına alınabileceği, olası ikinci bir dalganın hangi sertlikte gerçekleşebileceği ve ülkelerin açıkladığı kurtarma paketlerinin ne ölçüde etkili olabileceğine bağlı olacaktır. Ülkeler bu süreçte şirketleri ve istihdamı ayakta tutmayı başardıkları ölçüde Kovid-19 krizinden hem üretim hem de talep anlamında daha hızlı bir şekilde çıkmayı başaracaklardır Ancak, salgın küresel boyutlarda olduğu için her bir ülkenin ekonomik performansının aynı zamanda küresel ekonominin genel gidişatına bağlı olacağı da unutulmamalıdır.
El nihaye hepimiz aynı gemideyiz bu geminin bulunduğu denizin suyu bizi nereye götürürse biz de oraya doğru sürükleniyoruz.umit ve dua ile diyoruz ki sonumuz hayır ola..
Açık ve net olmuş gerekli konulara inceden değinmişiniz
Takdire şayan bir yazı, teşekkürler.Düşünmemiz gereken çok şey var.
Abi çok doğru bir şekilde konulara değişmişsin. Eline sağlık.