Olmadı, olmuyor efendiler..
Demokrasiye el attınız, Kopenhang Kriterleri yerine Ankara Kriterleri dediniz, demokrasiyi demokrasi olmaktan çıkardınız.
Maastricht Kriterleri yerine de Ankara kriterleri dediniz, paramızı pul, ekonomimizi, Arap ve ABD Şirketlerine kul ettiniz.
Eğitime el attınız, Ayşe ve Ahmet’te Hans ve Helga gibi bilgisayarlı eğitim görecek dediniz, bilgisayar yerine genç dimağlara sakallı ve şalvarlı, kerameti kendinden menkulleri dayattınız.
Sağlık dediniz gidin, kamu hastanelerinin halini bir görün, özelleri ise soygun yatağı geleni kesiyor, gideni kesiyorlar, parasını devletten faturalı, hasta sahibinden bıçak parası adı altında faturasız alıyorlar. Yetmedi, hastanelerde doktorları, sağlık emekçilerini paspasa çevirdiniz, sizinkiler, “Artık doktor dövebiliyoruz” diye övünüyorlar, hemi de utanmadan. O doktorlar da insanca yaşam için kaçıyorlar kafileler halinde güzel ülkemden.
Aktif dış politika dediniz, ortada ‘Dış’ bile kalmadı, bırakın politikayı..
Açılım dediniz, ülkeyi dünyaya kapattınız. Şimdi çaldığınız her kapı yüzünüze kapanıyor.
Kime dostum dedinizse, sizin yerinize ülkemiz insanının sırtına bıçak sapladı.
Türkiye’yi mülteci, sığınmacı, baron cenneti yaptınız, yapmaya devam ediyorsunuz.
IMF bizden borç istedi dediniz, çakma IMF’ye ülke ekonomisini teslim etmek zorunda kaldınız.
IMF yerine, bir ara görev verdiğiniz, tepkiler üzerine iptal ettiğiniz McKinsey’in Türkiye Temsilcisi kimdi biliyor musunuz?
Bir zamanlar, PKK ile flört işlerini ihale ettiğiniz, PKK’lıların ‘Bizim Beşir’ dedikleri, şimdi dürüp büküp adını unutturduğunuz Beşir Atalay’ın damadı.
Eğer Tarihi tekerrür ettiriyorsanız doğru yoldasınız.
Duyun-u Umumiye’nin oluşmasına vesile olan dönemde Osmanlı’nın ekonomisi nasıldı, incelerseniz ne kadar benzeştiğimizi göreceksiniz.
Ve Duyun-u Umumiye döneminde de ekonomi ve siyasetin başında bir damat vardı hatırlarsanız, okudu iseniz tarihi.
Hangi konuda başarısız oldunuz ama hep, ‘Kandırıldık’ kolaycılığına sığındınız.
Bakınız eğitimden başlayalım;
Üniversite kat sayı farkı kaldırıldı (2003)
Müfredat değiştirildi (2004)
Üç yıllık lise 4 yıla çıktı (2005)
LGS gitti, OGS geldi (2005)
OKS yerine 3 aşamalı SBS geldi (2007)
ÖSS yerine YGS-LYS geldi (2009)
Üniversiteye girişte kat sayı kaldırıldı (2009)
3 aşamalı sınav kalktı yerine yine tek sınav geldi (2010)
Düz liseler Anadolu Lisesi oldu (2010)
4+4+4 eğitim sistemi geldi (2012)
Tek SBS yerine yine birçok sınav geldi (2012)
Dershaneler kaldırıldı (2012)
TEOG ilk defa uygulandı (2013)
TEOG kaldırıldı (2017)
Bazı üniversiteler Araştırma Üniversitesi’ne dönüştürüldü (2017)
LYS-YGS ve çoklu sınav kaldırıldı, yeniden tekli sınav getirildi. (2017)
Durun daha bitmedi, meydanlarda nutuklar attınız..
“Hans’ın, Helga’nın eğitimde elde ettiği imkanları bundan sonra Ayşe de, Ali de elde etmiş olacak. Bilgisayarlı eğitim bizim çocuklarımızın da hakkı” dediniz.
Ne oldu dağıttığınız tabletler. Hala kenar semtlerdeki çocuklar, kırsaldaki yavrular bilgisayar bekliyor sizden ama kırsaldaki okulların kapısına kocaman birer kilit vurdunuz. Açık kalan okullarda da öğrenciler kantinin kenarına ilişip, kaşarlı tost alabilme hayali kuruyor, aç aç okula gidiyor öğrenciler.
Bazı üniversitelerin Araştırma Üniversitesi yapılması kararına gelince, “Bir kurumun adına anlam eklemek o kurumun kalitesini artırmaz efendiler.”
Öyle olsaydı, Anadolu Lisesi yaptığınız düz liseler, Anadolu İmam Hatip Lisesine dönüştürdüğünüz İmam Hatip Liseleri başarı rekoru kırardı.
Sağlığa da bakalım mı?
“İsteyen istediği hastaneye gidip muayenesini olacak, gidip ilacını istediği eczaneden alacak” dediniz.
Özel Hastanelere özel fiyatlar getirmek zorunda kaldınız.
Yetmedi, bıçak parasını geçerli hale getirerek hastayı doktorun insafına bıraktınız.
Şehir Hastaneleri sayesinde sağlığı özelleştirdiğiniz gibi bu hastanelere yıllık bir hastane yaptıracak miktarlarda kira ödemeye başladınız.
Yol yaptınız, ama yolsuzluk yapana da sesinizi çıkarmadınız.
Kayseri Kuzey Çevreyolu, yol ile yolsuzluğun aynı kılıfa bürünmüş halidir.
Üretim, istihdam gibi ülkeleri ayakta tutan konuları bir kenara bıraktınız.
İstanbul’dan başlayarak memleketin tüm zenginliklerini Araplara sattınız, gelen sıcak parayla bu güne kadar idare ettiniz.
Merkez Bankasına giren, kaynağı belirsiz ve nereden geldiği bilinmeyen para miktarı milyarlarca doları buldu.
Cumhuriyet döneminde ne yapıldıysa hepsini özelleştirme adı altında yandaşların kullanımına sundunuz.
Bir Şeker Fabrikaları kalmıştı, onların da çoğunu satıverdiniz.
Elin yaptığı arabayı getirip yüzde 160 vergi bindirerek vatandaşa sundunuz.
Yerli araba edebiyatı yapa yapa.
Yetmedi, ‘Yerli uçağımız göklerde’ afişleri yaptırarak milleti kaldırırken ve Türk Hava Yollarının uçakları iş yapamadığı için, kurum milyar dolarlar zarar ederken 11 milyar dolarlık ABD’den uçak bağlantısı yaptınız.
Katar uçağına değinmeyeceğim. Çünkü hakaret kelimelerini zor tutuyorum burada sıraya dizilirler diye korkuyorum.
Benzini alıyor yüzde 250 vergi bindirip bize satıyorsunuz.
Yandaşlarınıza dağıttığınız GES Ruhsatları ile onlara milyon dolarlar kazandırdınız.
Sarayın emrindeki uçak filosu, değme hava yolu şirketlerini bile gıpta ettirecek kadarken, her yıl yeni uçaklar eklediniz filonuza.
Artık satın aldıklarınızı ‘Hediye’ diye yutturmaya başladınız.
Buna rağmen, çıkıp “Kandırıldık” söylemi ile keyif çatmayı sürdürüyorsunuz.
Anlaşılıyor ki, hipnoz ettiğiniz seçmen, uyanıp ‘Kandırıldık’ demeyecek, bari siz çıkıp bu insanlara ‘Kandırdık’ diye bir nanik yapın, parmaklarınızı çıtlatın ve bu gaflet uykusundan uyandırın artık bizi..
Çünkü bizde deniz bitti.
Size verecek bir şeyimiz kalmadı.
Birikmiş vergi borçlarımızı taksitlendirdik ama ilk taksidi bile çıkıştıramadık.
İstediğiniz kadar zam yapın.
Nasılsa biz artık oynamıyoruz.
Yazık ettiniz bu ülkeye, yazık ettiniz bu millete.