Elbette ki her büyük adamın bir veya birkaç eseri vardır. Toplum ister o kişiyi, ister o kişinin eserlerini kaybetsin, onun büyük hatırasını ömrünce saklamayı vazife tanır. Büyüklük, ne kişinin, ne eserinin hayatına bağlı değildir.
Fakat büyüklüklerin arasındaki ince çizgi eserlerin hayatiyle ölçülür yani aynen sanatta olduğu gibi. Atatürk bir kere kesinlikle dünya tarihini dolduran çevreleyen bütün kahramanlıklardan hiçbiriyle kıyaslanamaz. Sokakta şapkasıyla selâm veren bir arkadaş yüzünde peçe olmayan bir kadın, okulda aynı sırada okuyan kız ve erkek çocuklar, milletimizin sonsuz hayatında yer almakta. Atatürk’ü kuşaktan kuşağa taşıyacak binlerce anıdan sadece birkaçı.
Cumhuriyet onun eseridir. Gazetemizi soldan sağa okurken görüyoruz, bu işte Atatürk’ün eseri. Türkiye’mizde yaptığımız her tren yolculuğu demiryolu ağları bize Atatürk’ü hatırlatıyor. Türkçemizde hâkim olan Atatürk’ün üslubudur. Çalışan fabrikalar, işleyen bankalar, günden güne canlanan sanayi bayındırlık ve ziraat görülen hep Atatürk’tür. Geleceğimiz çocuklar babalarına hangi eserin ilkini sorsa elbette ki Atatürk’ün adını duyacaklar. Atatürk ölür mü? Tabiî ki ölmez! Atatürk Türk milletinin ruhudur. O tekrar gövdemize ruhumuza sindi. Şimdi Türk milleti kitle halinde bir Atatürk’tür. Ve her türlü ferdi Atatürk’ten emanet olarak bir zerre taşıyor ve taşıyacak.
O’nun içimizden ayrılmasına ağlıyor üzülüyoruz. Bu üzüntümüz sadece geleceğin umutsuzluğundan değildir. Biliyoruz ki, önümüzde dünyanın en büyük kudretinin çizdiği çok emin bir yolda ilerleyeceğiz. Biliyoruz ki, Atatürk’ün aramızdan çekilen, yalnız maddî vücududur. Bizden sonrakiler, karşılarında, her zaman bütün hisleri coşarak, taşarak eğilecekleri bir abide bulacaklar.
Ne mutlu sana ki, kurduğun yurdun mesut huzurlu bir köşesinde ebedî uykuna daldığın zaman çizdiğin saadet yolunda ilerleyen her Türk’ün yüreği yaşamını yitirinceye kadar senin sevgin için kıpırdayacak. Bugün, önünde huşu’la eğilen büyük Türk milleti değil, bütün dünya insanlığı var.