“Slavic Stıdies” adlı bir bilimsel dergide ABD’ li Slavist David Preston, Rusya'nın, Sovyetler Birliği'nin kurmak gibi bir yol izlediğini iddia etti ve bunun "gerçekleştirilmesinin mümkün olmadığını” söyledi. Bu doğru olabilir yada olmayabilir , ancak Başkan Putin'in hedeflerinden biri ve daha önce Sovyetler Birliği'nin bir parçası olan ülkeler üzerinde yeniden bir etki alanı oluşturmaya çalışması son gelişen olaylara bakıldığında aşikar. Etki alanları dünyasının bir istikrarsızlık, bir çatışma ve dünya savaşlarına yol açan bir reçete de olabilir. Ukrayna halkının üzerine bomba atan bir gerilim ortamında gerçek barışçıl ilerleme göstermek zson derece zor. Elbette bu zorlukları barışçıl bir şekilde çözüp çözemeyeceğimizi görmek için sağlam bir ülkeler arası diyalog ve diplomasiye dayalı gerçekler ve tercih edilen yol olmalıdır. Şimdi uzmanlar, hayretle "Putin ne yapmak istiyor?", "Uluslararası ilişkiler alanında Putin'e yol gösteren bir 'doktrin' var mı?" gibi soruların cevaplarını bulmaya çalışıyor. Bu soruların cevaplarını ararken, Putin'in bir dış politika 'doktrini' varsa bunun bir günde oluşmadığını hesaba katarsak en azından 15 senelik bir zaman süreci söz konusu olabilir. Sovyet Rusya tarihine bakacak olursak; SSCB, 1990'larde, Mihail Gorbaçov'un liderliğinde ekonomik, toplumsal ve siyasi (Perestroika: Yeniden Yapılanma ve Glasnost: Açıklık ) reformları gerçekleştirerek Batı'yla ilişkilerini yumuşatmaya ve geliştirmeye başladı. Putin’in doktrinin oluşmasında Batı'nın, Almanya'nın birleşmesi sırasında Gorbaçov'a NATO'nun SSCB nüfuz alanına doğru genişlemeyeceğine ilişkin sözü de tutmayarak eski SSCB ülkelerini NATO'ya almaya, "Renkli Devrimlerle" Rusya'yı kuşatmaya, sivil toplum örgütleri aracılığıyla Rusya'nın iç siyasi yaşamını yönlendirmeye çalışmasının yarattığı kandırılmışlık ve ideolojisizlik duygularının önemli bir katkısı olduğu düşünülebilir.Bu iki süreç bize Rusya entellektüllerinin ekonominin yeniden kurulmasının, devleti merkezileştirme ve güçlendirme, doğal kaynakların üzerinde denetimi artırma, nüfuz alanını çoğaltma gayretlerini ve isteklerini artırdı. Putin yönetime gelir gelmez devleti merkezileştirmeye uluslararası mali kuruluşların Rusya ekonomisi üzerindeki gücünü azaltmaya başladı. Bu dönemde Batı ile uyumlu izlenim veren bir dış politika izlediğini, ancak zamanla bir geçmiş değerlendirmesi yapmaya başladığını görüyoruz. Sovyet Rusya tarihinin bir diğer yanı da Soğuk Savaş sonrasında ABD'nin sadece bir süper güç olma ve tek kutuplu dünya inşa etme iddiaları, NATO'nun eski SSCB cumhuriyetlerini üye alarak Rusya'ya doğru genişlemek istemesi Eski Yugoslavya'nın parçalanmasında işlevsel olmasıdır. Gerçekten bir Putin 'doktrini' varsa eğer, anlamaya çalışırken başlangıç noktasını bu tarihte aramak lazım. Putin Münih Güvenlik Konferansı'nda konuşurken, gerek bu dönemde çıkardığı dersleri, Batı'ya olan güvensizliğini gerekse de ABD-Avrupa merkezli güvenlik mimarisini, ABD'nin tek kutup olma iddiasını şiddetle eleştiriyor ve istemiyordu. Bu konuşma bir Putin 'doktrininin' şekillenmeye başladığını göstergesi olarak bir çok Rusya masası çalışan analistlerini düşündürmektedir.