Çanakkale geçmişin hatalarının faturasını canıyla ödeyen, geleceğe dair bir umut taşıyabilmek için kendinden vazgeçen ana kuzularının, kınalı kuzuların diyarı….
Bu yaz çocuklarımı Çanakkale’ye ecdadımızın destansı mücadelesini yerinde görsün anlasın diye götürdüm. Onların isimsiz mezarlarını gördüğümde ilk duygum utanmak oldu. Kendimden ataletimden ve gafletimden utandım.
Neden mi?
Osmanlının sanayileşmede, adalette, eğitimde, sağlıkta, ilimde ve savunmada geri kalmasını fırsat bilen batılı ülkeler, demirden yüzen kaleleri, havada uçan çelik kanatları ve karınca sürüsü misali yüzbinlerce donanımlı askeriile Çanakkale’de Osmalı’yı yok etmek için gelmişti. Yaptığımız hataların düştüğümüz gafletin hesabını sorarcasına ölüm kustu küçücük bir yarım adaya. Neferin siperlerde başlarına dökülen toprak ülkenin mahvoluşunu liğmeliğme dökülüşünü anlatıyordu aslında.
Ama yinede söz konusu vatansa gerisi teferruattır diyen, cepheye koşan o yüce insanlar hiçbir beklemediler hayattan, bugün ölmek vaktidir yeniden dirilmek için dediler. Bugün cenk vaktidir deyip yalınkılıç cepheye koştular, ölüme koştular. Kurşunları bittiğinde süngü takıp yere yatan, kanının son damlasına kadar çarpışan bu yiğitler, arkadan gelen takviye askerlere zaman kazandırma umudu yanında kendilerinden sonra gelecek yüce bir neslin umudunu da yaşıyordu. Bizden sonrakilere bir vatan kalmalı diyordu. Öcümüzü alacak yüzümüzü yerden kaldıracak dik yürüyecek eğilmeyecek bir nesil için bir vatan kalmalı diyordu.
Yeni gelecek nesil geçmişin hatasının farkına varacak bu zillete bir daha düşmeyecek hak ve adalet için yaşayacak ilme ve fenne sarılacak namerde muhtaç olmayacaktı. İnsan olacaktı. İşte bu umuttu cephede yalın ayak, yarı aç yarı tok kınalı kuzuları ayakta tutan. Bu umuttu onları şahadete uçarcasına götüren .
Ama olmadı. Beceremedik.
Yıllar yılı sağ sol dedik, ateist dedik, kominist dedik, mürteci dedik o dedik bu dedik demekten karalamaktan ötekileştirmekten bıkmadık birbirimizi yedik. Büyüğe saygıyı küçüğe sevgimizi yitirdik. Ana kuzularına kuytu köşelerde kıydık. Aile ve toplum ahlakımızı yıktık. Hırsızlığı marifet bildik, devletin malı deniz yemeyen keriz dedik. Itriye, dede efendiye burun kıvırırken hey Corc versene borç müzikleri ile kendimizden geçtik. Geçmişimize sövmeyi marifet bildik. Dahası yine üretmedik hep tükettik. İlme irfana değil hurafeye bidata inandık. Az okuduk çok bildik.Yüzyıl sonra yine aynı noktaya geldik.
Biz kendi buhranımızda boğulurken dünyanın başka köşelerinde endüstri 4.0, yapay zeka derin öğrenme,bigdata ve bunların ortaya koyduğu yeni ürünler, silahlar, robotlar üretiliyor dünya yeniden kabuk değiştiriyor.
Yüzyılı aşkındır göbekten bağlı olduğumuz batı dünyası boynumuza yeniden bir ilmek geçiriyor. Dün topu tüfeği ile kapımıza dayanan düşmanlarımız bugün dolarla teknoloji ile kapımıza dayanıyor.
Bizi bir yüzyıl daha esir etmek istiyor.
Peki biz ne yapıyoruz? Bir bilen var mı?
Çok mu zor?
Gelin canlar bir olalım
İşi kolay kılalım sevelim sevilelim
Bu dünya kimseye kalmaz demek
Bir olmak iri olmak diri olmak… Aslımıza dönmek… Çok mu zor?
Dr.Halil ULUTABANCA