Gelecek nesiller için en önemli görevlerimizden birisi de, “empati kurmayı” onlara öğretmemiz!
Geçen sayıdaki yazımda Eğitim sistemine yönelik bazı çalışmaların yapılması gerektiğine değinmiştim. Buna tabi ki müfredatta yapılacak değişiklikler de geçerli. Tabii, ezber ve teste dayalı, düşünmeyi durduran, beyni sulandıran bir eğitim sistemi olmamalı. Bence, çok önemli bir dersin müfredata konulması gerekliliği ile ilgili önemli bir uyarıda bulunmak istiyorum. Dilerim, şimdi yazacaklarım destek bulur ve gelecek nesiller için önemli olan “EMPATİ“ dersi, müfredata eklenir.
PISA testi ile adını sıkça duyduğumuz Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü‘nün “mutlu çocuklar” araştırması dikkatimi çekti. Yapılan araştırmaya göre “en mutlu çocuklar” Danimarka’da. Malum, tıpkı Finlandiya gibi Danimarka’da eğitim sıralamasında başı çeken ülkelerden. Konuyla ilgili okuduğum bir makalede, Danimarka’da, 1993 yılından itibaren zorunlu olarak “empati” dersi okutulduğunu, aile içi eğitimde de empatiye büyük önem verildiğini, çocukların mutluluk sırrının “empatik” oluşlarına bağlı olduğunu okudum. Keşke biz de ülkemiz için ve çocuklarımızın geleceği için iyi bir şey yapsak ve “empati” dersini hayata geçirebilsek.
Empati, kalın bir tarifle, bireyin başkalarının duygularına karşı duyarlı davranarak, bu duyguları tanıması, anlaması ve yorumlamasıdır. İnsanlar söylemeden, onların hislerini anlayabilmek empatinin özünü oluşturur. Empatik olmak, diğer insanları "duygusal anlamda okumak" anlamına gelir.
Empati dersi müfredatımız da yer alsaydı ne olurdu?
Hafta sonu Süper Lig maçları başladı. Bende bu yıl da Kayserispor maçlarına gitmek için kombinemi yeniledim ve tribünde yerimi aldım. Malum rakip Galatasaray’dı. Yaz günü, akşam saatleri, şehrimize ligimizin ve transfer döneminin şampiyonu gelmiş. Taraftarlar da bilet fiyatlarının yüksek olmasından şikayet etse de bu etkenlerin ışığı altında tribünleri doldurmuş.
Rakip takım ülkenin en büyük takımlarından biri olunca da doğal olarak Kayseri taraftarların arasında küçük çocuklarıyla maça gelen aileler de vardı. Küçük kız ve erkek çocuklar gönül verdiği takımın formasını giyerek belki de hayranı olduğu futbolcuları canlı görmek istemişler. Bakın tırnak içerisinde yazıyorum ‘Küçük Çocuklar.’ Onlar fanatiklikten, rekabetten ve sizin ne düşündüğünüzden bağımsız sadece saf duyguları ile oradalar.
Empati dersi müfredatta olsaydı eğer, hafta sonu maçta yaşanan forma hadisesi yaşanmazdı. Orada Galatasaray forması giyen çocuklara tepki olmazdı. O tepkiyi gösteren kişi empati dersi okusaydı kendini oradaki anne veya babanın yerine koyar, hatta kendisini küçük çocuğun yerine koyar ve o tepkisini göstermez doğal karşılardı. Lütfen çocuklarımızı statlarda, camilerde, parklarda, okullarda rahat bırakalım. Onların yaşam haklarına müdahale etmeyelim. Özellikle topluluk içerisinde daha duyarlı olalım. Ne olmuş bir çocuk statta Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş forması giyerek gelmiş ve maçı izlemişse bakın yine yazıyorum o bir çocuk! Lütfen biraz empati yapalım.
Yazmasam olmaz!
Kayseri Şeker ile alakalı olarak bu güne kadar Gastepress’de yaptığımız haberler dışında bu topa pek girmedim. Ne yazık ki geçen günlerde Kayseri Pancar Ekicileri Kooperatifi Başkanı Hüseyin Akay’ın bir canlı yayında ifade ettiği talihsiz açıklamaları duyana kadar. Nemalanmak ya da beslenmek ifadeyi nasıl kullanırsanız kullanın ucunun nereye gittiğini, kimleri zan altında bıraktığını bilmeniz gerekir. Hele ki Kayseri Şeker gibi Türkiye’ye mal olmuş bir kurumun koltuğunda oturuyorsanız buna iki kere dikkat etmelisiniz. İki yutkunup bir konuşmalısınız. Yaptığınız doğruları nasıl haber yapıyorsa yanlışları da haber yapmak her gazetecinin asli görevidir. Başkan eleştirenler için söylemeye çalışıtığı ve itham ettiği sözlerle haddini fazlasıyla aşmıştır. Kayseri basını umarım bu sözlere gereken tepkiyi vermekte daha fazla geç kalmaz.