Covid-19 pandemisi ve asrın deprem felaketinin üzerinden çok geçmeden, ülke olarak moral ve motivasyonumuzu henüz düzeltememişken gelen yoğun bir seçim takviminin geride kalması, seçim sonuçlarının yarattığı etkiyle mutlu olanı, mutsuz olanı, kaybetse bile koltuğunda kalmaya devam etmek isteyeni, değişim için çaba sarf edeni, asgari ücrete, emekli ve memur maaşlarına gelen artışları; belli kesime yansıyan kurumlar vergisi, MTV ve sair zamlar derken, toplumun hemen hemen her kesiminde mental ve fiziksel bir yorgunluk gözleniyor. Korkarım ki, bu yorgunluk uzun sürecek ekonomik sorunların yaratacağı stresle beraber yaşanacak endişelerin akabinde kronik bir hal alacak.
Toplumun yaralarına, dertlerine ve sıkıntılarına çare olmak, siyasilerin çözmesi gereken bir durumken, maalesef ülkemizde siyasilerin yarattığı sorunlar yumağıyla uğraşmak, halk olarak bizlere kalıyor. Yanlış politik ve ekonomik kararlar, devamlılığı olmayan yap-boz şeklindeki uygulamalar, halka ‘bir defaya mahsus’ denilerek çıkarılan yeni vergileri doğuruyor.
Hadi biraz düşünelim, moda deyimle beyin fırtınası yapalım…
Normal demokrasilerde siyasi partiler ne için vardır?
Halka hizmet etmek için…
Peki ya bunun için ne yaparlar?
İktidara gelmek için çalışırlar, proje üretirler ve toplumun her kesimini olabildiğince kucaklarlar. Seçildikleri takdirde de, önceden vermiş oldukları vaatleri yerine getirmeye çalışırlar. Halkı, verdikleri sözleri, projeleri ve
yaptıkları icraatlarıyla, belli bir refah seviyesine ulaştırmaya uğraşırlar. Başarılı olurlarsa devam ederler ama başarılı olamazlarsa sonraki seçimlerde ya seçilmezler ya da istifa ederek koltuğu devrederler…
Ne kadar mantıklı değil mi?
Peki, normal demokrasilerdeki bu ülkelerde yer alan partilerin hiç taraftarı, medyası, fanatiği yok mu? Neden onlar, destekledikleri parti bir kez kaybetti ya da ülkeyi uygar medeniyetler seviyesine getiremedi diye gitmelerine göz yumuyorlar?
Aslında göz yumdukları, onların gitmeleri değil, korumaya çalıştıkları, kendi refah seviyelerinin kaybolmasını engellemek ve ülkelerinin diğer ülke ekonomileri karşısında zayıflamasına engel olmak.
Bizde ise durum tamamen farklı…
İktidarı da… Muhalefeti de… Halk olarak bizler de çok yorulduk ve çok yorgunuz…
Yirmi yıllık iktidarın yaptıkları, yapamadıkları, iyisiyle kötüsüyle ortadayken, şu an konuştuğumuz sorunların birçoğunun ana sebebiyken, altı ay önce verilen ekonomik kararların, altı ay sonra yüz seksen derece tersi yapılırken, ekonomide, dış politikada, sağlıkta, eğitimde, turizmde sürekli aynı hatalar tekrarlanırken, normal demokrasilerde sandıktan zaferle çıkması imkânsızdır. Ama bizde ise durum tamamen farklı…
Diğer tarafa baktığımızda, yirmi yıllık muhalefetin adam akıllı muhalefet yapamayan, kendini anlatamayan, girdiği her seçimi kaybetmelerine rağmen hala kazanacağına inanan ve hala kendi içlerinde oluşan ‘değişim’ nidalarını duymazdan gelen bir zihniyetin de normal demokrasilerde sandıkta seçenek olması imkânsızdır. Ama bizde ise durum tamamen farklı…
Bizlere, halk cephesine geldiğimizde ise işler çok daha tuhaflaşıyor…
‘Vatan millet Sakarya’ deyimi tamam... ‘Ezan dinmez, bayrak inmez’ tamam… Bu sözler, her vatan evladının zaten kırmızı çizgisi. Fakat sığınmacılar ülkenin her yerinde. Dükkânlardaki tabelalar Arapça harflerle dolu; caddede, sokakta, çarşıda, pazarda hatta sanayide Türkçe konuşan sayısı her geçen gün azalıyor… Parklar, bahçeler garip kıyafetli insanlarla dolup taşıyor… Her akşam bir semtte çatışmalar, kavgalar oluyor… Savaş vardı geldiler. Koruduk, ekmeğimizi paylaştık anlarım. Ama bayrama gidip geri geleni anlamam. Ülkemin, şehrimin demografik yapısının değişme tehlikesini anlayamam, kimse de anlatamaz. Önümüzdeki yerel seçimlerde Kayseri’de en az elli mahallede muhtar çıkarabilecek durumda
olmaları sadece bana mı dokunuyor? İşte bana bunu asla anlatamazlar.
Hani vatan?
Yanlış politik kararların ceremesini, şimdiye kadar bizler çektik. Bundan sonraki asıl amacımız alınan kararların daha düzgün, uygulanabilir ve gelecek nesillere yani evlatlarımıza zararı dokunmasın olmalı. Ama biz hala oy verirken diğer adayın üzerini çizip, karalayarak desteklediğimiz adaya oy vermeyi ve bunu da sosyal medyadan paylaşmayı marifet sanıyoruz. Demokratik hakkımızı bile cahilce çöpe atıyoruz.
Benim tek bir dileğim var, iktidar veya muhalefet kim olursa olsun, insan gibi yaşamayı, çocuklarımıza, bizlere atalarımızdan emanet olan bu vatanı adam gibi teslim etmeyi, ‘patates ve soğan edebiyatı’ yapmadan ‘makarna ve kömüre’ teslim olmadan başarabilmektir.