Bugün 30 Ağustos 2023, Atalarımızın bundan 101 yıl önce verdikleri var olma mücadelesi ve sonunda kazandıkları özgürlük ve üzerinde yaşadığımız vatan topraklarının düşman işgalinden kurtuluşunun sene-i devriyesi. Bu günü büyük bir gurur ve onurla kutluyorum. Bu günlere gelebilmemiz adına mücadele eden başta ebedi Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü ve bu vatan için canlarını vermiş o güzel insanları büyük bir rahmetle, özlemle ve saygıyla anıyorum.
Yaşanan zaferlerin ve devamında kurulan cumhuriyetimizin üzerinden 101 yıl sonrasında geldiğimiz nokta beklentilerimizin uzağında olsa da atalarımız gibi var olma mücadelesi yaşamak istemiyorsak en kısa zamanda iç çekişmeleri bırakarak çözüm üreten politikalar üretmeliyiz.
Suriye vatandaşlarının ülkelerindeki iç savaş ortamından kaçarak, Türkiye’ye göç etmesi ve geçici sığınmacı statüsüyle burada yaşamaya başlaması hatta vatandaşlık almalarıyla devam eden süreçte ülkemizi büyük bir sığınmacı-göçmen sorunuyla baş başa bıraktı. Yıllar geçmesine rağmen de kısır tartışmaların yüzünden bu konuda çözüme yönelik adam akıllı bir politika üretilemedi. Bu durumda, Türkiye yelpazesinin her kanadında farklı tonlarda var olan göçmen karşıtlığını gitgide arttırdı.
Hali hazırda ülkemize kaçak yollarla gelen milyonlarca Afganistan, Hindistan, Pakistan, Bangladeş uyruklu kişiler var. Gün aşırı sosyal medyaya yansıyan birçok video düşüyor.
Türkiye’de kayıt altına alınmış geçici koruma statüsündeki sadece Suriyeli sayısı Mayıs 2023 itibarıyla 3 milyon 381 bin 429 kişi oldu. Suriyeli sığınmacıların bir kısmı geçici barınma merkezlerinde, büyük kısmı ise ülkenin değişik kentlerinde yaşamlarını sürdürmekteler.
Türkiye’de 2011 yılı öncesinde toplam mülteci sayısının 100 binin altında olduğu dikkate alınırsa, aslında son yıllarda nasıl büyük bir kitlesel göç ile karşı karşıya kaldığımız daha iyi anlaşılabilir.
Maalesef mültecilerin yüzde 92’sinden fazlası kendi istek ve iradeleri ile Türkiye’nin her tarafına dağılarak “kent mültecileri” haline gelmiştir.
Verilerden yola çıkarak yapılan tahminlere göre, 10 yıl sonra nüfusumuzun yüzde 10’unu Arap-Afgan kökenliler oluşturacak. Düşünsenize ciddi bir örgütlenmeye kalksalar milletvekilleri, partileri belki TBMM’de grupları bile olacaktır. Kendi mahalleleri, iş dünyası, sendikaları, okulları, mesleki örgütleri kurulacak.
Yeni evlilikler ile çocuklar doğacak ve maalesef yeni bir toplum yapısı dizayn edilecektir.
Anlayacağınız üzere tehlike tahmin edilenin aksine çok daha büyük ve derhal tedbir alınması gereken ciddi bir durumdur. Zira bu saydıklarımın bazıları hali hazırda gerçekleşmiştir.
Ülkemizin yeni bir göç politikası oluşturması ve bunu sürdürülebilir halde uygulamaya koyması gerekmektedir.
Bugünün kaçak göçmenlerinin yarının kitle hareketlerini, suç merkezlerini oluşturmayacağının garantisini kim verebilir?
Cumhurbaşkanlığı seçim kampanyasında, muhalefeti Türkiye’nin “beka sorunu” olarak göstermeye kalkan iktidarın aslında mülteci ve sığınmacı tehlikesinin beka sorunu olduğunu artık anlaması şarttır.
Günümüzde mülteci istilasının önüne geçmek; milli bütünlüğün ve ulusal bağımsızlığın temel şartı olmuştur artık.
Mülteciler için oluşturulmaya çalışılan koruma sistemi ve onun yaratığı sorunlar, toplumsal kutuplaşma, ekonomik kriz, yükselen işsizlik oranları gibi var olan diğer sorunlarla birleştiğinde gün geçtikçe içinden çıkılmaz bir hal almaktadır.
Göçmenler için yapılacak referandum hem demokrasimiz hem bekamız hem de milli bütünlüğün ve ulusal bağımsızlığın devamı açısından doğru bir seçenek olabilir diye düşünmekteyim.
Eminim ki mültecilerin ülkelerine gönderilip gönderilmeyeceğine dair yapılacak referandum da ülke iç huzuruna büyük katkı sağlayacaktır.
Şehitlerimizin kanıyla kazanılmış topraklarımızı yanlış politikalarla kaybetmek üzereyiz. Yazımı Zafer Bayramımızın 101. yıl dönümünde merhum Milli Şairimiz Mehmet Akif Ersoy'un sözleriyle tamamlıyorum; “Allah bu millete bir daha İstiklâl Marşı yazdırmasın.”