Şiddet.
Hayatımız şiddetin binlerce türüyle çevrili. Evde, işte, okulda, sokakta, parkta otobüste.
Şiddet yaşamımıza, zihnimize, tenimize bir şekilde nüfuz ediyor.
Asla tahammül etmiyoruz.
Doğayı sevmiyoruz.
Çocuk seslerine dahi kulak tıkıyoruz.
Binlerce yıldır gökleri izleyen tüm medeniyetleri hatırlamıyoruz bile!
Şarkı söylemeyi, dans etmeyi, kitap okumayı, kendi kendimize vakit geçirmeyi, her gün aynaya baktığımız o bıkkın, o hüzünlü ve yorgun yüzleri sevmiyoruz.
Ölüme giden ömür dolsun diye uyuyor, uyanıyoruz. Güneş yeni bir günün üzerine değil sanki başka kahırların üzerini aydınlatsın diye doğuyor.
Ekmeği acıya bölüp
Zamanı bir an önce geçsin diye yaşıyoruz. Bir sonraki ayın ödemelerini başarıyla tamamlamak için umarsızca geçiyoruz günlerden.
Pasta üstüne dikilen bir fazladan mumla yaş alıyoruz.
Bayramlıksız bayramlara,
Tadı kaçmış, ucuz poşet hışırtısıyla cam şekerlere,
Misafirlikte alnı yarım okşanmış o çocukların ümitsizliğine bakıp kendini sevmeye bir insanoğlu, çağına ne katabilir ki diyorum.
Sevmiyoruz.
Sevemiyoruz.
Şiddet bu yüzden bir iletişim biçimi oldu çağımızda.
Seviyorsan vur.
Sevmiyorsan vur.
Sevindin vur.
Sevindirdin vur.
Tüm hedefler kendimize. Kendini sevmeyi dahi becerememiş kendimize…