Pandemi sürecinin; sel baskınlarının, orman yangınlarının, göçmen sorunlarının ülke gündemini işgal ettiği sancılı bugünlerde, birlik içerisinde dayanışma göstermemiz gerekirken tam aksine birbirimizi suçluyor oda yetmiyormuş gibi bizden farklı düşünen insanları ya hain ya da cahil ilan ediyoruz.
Oysaki! İçimizdekileri dışımıza yansıtıyoruz.
Zihnimizi işgal eden, kalbimizi kirleten, doğayı tahrip eden, buda yetmezmiş gibi kime ve neye hizmet ettiği belirsiz sosyal medya gerçeklerine körü körüne inanıyor, bununla da yetinmeyip saptırılmış gerçekliğin savunucusu oluyoruz.
Oysaki! Herkesin birbirini suçladığı bir ortamda, hiç kimse artık suçlu değildir.
Yaşadığımız olumsuzluk, buna bağlı olarak birilerini suçlama psikolojisi insanda oluşan anlık bir duygudur. Ama bu duyguyu kendi nefret gündemimizi doğrulamak adına öfkeye çevirmek, insanlığa yakışmayan yıkıcı bir tutumdur.
Oysaki! Adalet anlayışı hiçbir zaman hedef gösterme hareketine dönmemeli.
Kâinat düzeninde her şey zıddı ile kaimdir. Yaşamımızdaki her eylem birbirine bağlı ve sebep sonuç ilişkisi içerir. Doğru yanlışın sonucu ortaya çıkar, haksızlığa uğrayan hak arar, bazı şer gözükende hayır vardır gibi…
Oysaki! Başımıza gelen her ne ise onu ikrama çevirebilmek, acılarımızı ve öfkelerimizi dinginleştirmek demektir.
Evet, son günlerde bizleri derinden etkileyen olayları sosyal medyadaki görsel ve yazılı dille değil de, yerinde görüp incelediğim de farkına vardığım şey; acılarımızı iyileştirip yaralarımızı sarmak yerine, birbirimizi daha çok yaralayıp incittiğimiz gerçeğidir.
Oysaki! Hakikati yalan dolanla çarpıtmayıp ortadaki krizi sükûtla yönetebilsek, mağdurun mağduriyetine odaklanıp onlara maddi, manevi ve ruhsal manada destek olabilsek, ahlak yoksunu politikacıların algı operasyonlarından kurtulup felaketin sorumlularını unutturmasak… Belki de hayatımızda birçok şeyi değiştirecek.