Eskiden bir kişinin, ailenin, toplumun ve insanlığın değişimi çok yavaştı. Çocuk küçük yaşta bir eğitim aldığında onunla ömür boyu idare ediyorduk. Ancak şimdi öyle değil. Aldığımız herhangi bir eğitimi ancak bir kaç yıl ihtiyacımızı karşılayabilmektedir.
İlkokulda hedeflenen bir eğitim, okulu bitirmeye çöp olabilmektedir. Durum bu şekilde olunca okullar işlevsizleşti. Aile de gelişimi takip edemiyor. Çocuklar eğitilmiyor. Ama çocuk çok şeyleri öğreniyor. Eğitilmemiş insan nesli barbardır. Eğer böyle devam ederse insanlık tarihinin en barbar nesli yetişecek.
Değişim ve dönüşüm iki yapının üzerinde gerçekleşiyor. Birinci değişim kanalı, uluslararası örgütlere, ulus devletlerin entegrasyonu. Bu konuyu açacağım. İkinci değişim kanalı ise şirketlerdir.
Uluslararası örgütler ve değişimin metodolojisi:
Birleşmiş Milletler çatı örgüt. Bu örgütün yapısında sorunlar olsa da şu anda en etkin bir yapıya sahip. BM’ye bağlı ana konularda alt örgütler bulunmaktadır. Sağlık alanında Dünya sağlık örgütü, Finans alanında Dünya Bankası, IMF gibi örgütler ulus devletlerin egemenlik yetkisini elinden alarak uluslararası bir güç oluyorlar. Artık uluslararası örgütler karar alıyor, ulus devletler kendi meclislerinden geçirerek yasalaştırıyor. Ulus devletler de egemenlik yetkisini paylaşmış oluyor. Yani yürütme, yargı ve yasama icraatlarında uluslararası kararlara bağlı kalarak hareket etmek zorunda kalıyor. Velev ki kendi aleyhlerine de olsa değişmiyor. Örneğin Rus gazını almamak Avrupa’yı yakıt krizine soksa da ABD’nin aldığı boykot kararına uyuyor. DSÖ’nün aldığı Maske, Hijyen kararlarına dünyada her ülke uymak zorunda kaldı. Aşıyı herkes yaptırmak zorunda kaldı. Oysa bu kararları ulus devlet hükümetleri almadı. Tamamen DSÖ’nün kararıydı. Dünya çok kutuplu olacakmış gibi görünse de aslında kutuplar hep aynı merkezden yönetilmektedir. ABD’yi kuran sermaye ve akıl, Çin’i de kurdu. Hindistanı, Rusya’yı ve Türkiye’yi de aynı akıl kurmaktadır.
Şirketler ve değişim metodolojisi:
Şirketler her geçen gün büyümektedir. Büyüdükçe de küçük şirketleri alarak tekelleşmeye doğru gitmektedir. Mesela Türkiye’de beş gıda şirketi buna örnektir. Köyde ya da mahalle arasında bir bakkal yalnız başına bir işletmeyi sürdürülebilir bir şekilde yönetemiyor. Marketler zincirinden birine müracaat edip şube olmaya çalışıyor. Böylece tekelleşme başlıyor. Ancak küreselci yapı bazı konularda zincir marketleri kendi ideolojik yapılarına paydaş etmeye zorlamaya başladı. Yani şirketlerin yönetimini, denetimini ve sosyal sorumluluğunu kendi uhdesine alarak yönetmeye çalışıyorlar.
Bir şirketin ayakta kalabilmesi için ESG standartlarına uyması öngörülüyor. Bu standartın açılımı ise : Çevresel, Sosyal ve Yönetişim olarak ifade edilmektedir.
Çevresel:
1. İklim
2. Karbon Ayakizi
3. Yeşil Mutabakat
Sosyal:
1. Sahip olma kirala (Uber Taksicilik)
2. Paylaşım ekonomisi
Yönetişim:
1. Hisse değerleri
2. Yönetim kadrosu ve şeffaflığı
3. Borsada işlem görmesi
4. Yönetimin profesyonel eğitim düzeyi
Şirketler bu yapılarıyla ekonomik değerleri ve mal varlıklarıyla değerlendirilecektir. Tedarik zincirine, ve ürünlere bu üç yapıdaki değerlendirmeyle ulaşabilecek ve ayakta kalacaktır. Kredi almaları bu değerlendirmeyle mümkün olacaktır. Şirketler bu şekilde küreselcilerin ideolojisine hizmet verecektir. Toplum, şirketler üzerinden böyle değiştirilmektedir.
Batının tanımladığı “y” kuşağı ABD ve AB’de yaşanılan bu ekonomik buhranda ailelerinin bodrumuna taşınmışlar. Birlikte yaşama kültürü olmayan batılı aileler şimdilik bu şekilde bir çözüm üretmişler. “Z”kuşağı ayrılıp ev kuramamışlar. Anne babayla yaşamaktadırlar. Evlenmiyorlar. Birlikte vakit geçiriyorlar ama akşam herkes anne baba evine dönüyor. Çünkü ev geçindirecek üretim becerisine sahip değiller. Çok bilgiye sahipler ama eğitimli değiller.
Burada ABD başkanı Kenedi: “gayri safi Milli yurtiçi hasılası; İnsanın, merhametini, vicdanını ve cesaretini ölçmez. İnsani olmayan her şeyini ölçmesine rağmen”diyor.
Yani Ulus devletlerde gündemimiz bu konuları konuşup, çocuklarımızı nasıl eğiteceğimizi, ekonomimizi nasıl düzenleyeceğimizi, bugünkü şartlarda halkımızı nasıl yöneteceğimizi konuşmalıyız.
Yıllardır süren bir davayı, insanlığın gündemine getirip yeni vaka diye eskiyi kötüleyerek, yeni şeylere insanları sürüklemek istemektedirler. Herkes insanlığı kendi istedikleri mindere çekerek mücadele vermeye çalışıyor o da toplumu gerip mutsuz etmektedir. Münferit olayları topluma mal etmek yanlıştır. Hukuka sirayet etmiş bir konu adaletin de sağlanması için toplumun gündeminde tutmak milletimize zarar vermektedir. Lekelenmeme hukuk karinesine riayet etmeyen herkes haksızlık yapmaktadır. Kişilerin suçları sübut bulana kadar suçsuz ilkesi herkese lazım olur.
Selamünaleyküm kardeşim esen kalın.
Eyvallah Muhterem... / AKT