Biri bana şekerpare diye seslenince tamam dedim, bu haftanın konusu çocukluğumun tatlısı Şekerpare…
Günümüzde şekere olan ilgi azalmış olsa da tatlıların ana malzemesi hep şekerdir. Mutlu hissettiren, sevgiyle özdeşleştirilen şeylerin de malzemesi hep şekerli şeyler değil midir? Deyimlerde bile kullanılan şeker ifadesi yüzümüzü güldürmez mi? Afiyet şeker olsun, şeker gibi, şeker tadında…. Bu liste uzar gider…
Tamam bir baklava değil şekerpare; ama çok az malzemeyle ne kadar özel bir lezzetin yakalanabileceğinin de göstergesi aynı zamanda. Yapımı kolay. Mutfağımıza Rumeli taraflarından geldiği söyleniyor. Un, yağ, yumurta ve şeker ile hazırlanan hamur, kurabiye haline getirilip fırınlanıyor. İlle de şerbet ister bu tatlı. Şeker, su ve limon suyu ile hazırlanıp soğutulan şerbet tatlının üzerine dökülerek beklettirilir. Ben çocukluğumdan beri bu bekleyişe dayanamam genellikle ve henüz kurabiye kıvamında olan şerbetli şekerpareleri mideme hooop indiriveririm.
Bekleyen ve şerbetini iyice çeken şekerpareler genişler ve yumuşak bir hal alır; ağızda dağılan kıyır kıyır nefis kıvamlarına kavuşurlar. En çok da üstünde badem konulanı makbuldür deseler de genelde fındıkla yapardı anneciğim Ben bir de bu şerbete bulanmış fındıkları şekerparelerin üzerinden gizlice yemeye bayılırdım. Misafirlere hazırlananlardan aşırdığımda birkaç terliğin fırlatıldığı; ancak çoğunlukla es geçtiği olmuştur.
Kayıtlara göre şekerpare tatlısının ismi tarihi dönemlerde hem "şeker-pâre" hem de "şeker-bûre" olarak geçiyor. Şeker-bûre'deki bûre Farsça börek anlamına geliyor. "şeker böreği" demek yani. Şeker-pâre'deki "pâre" ise yine Farsça "parça" anlamına geldiğinden şeker parçası anlamına geliyor.
Tabi şekerpare denilince aklıma bu lezzetli tatlının yanı sıra Osmanlı padişahlarından Deli İbrahim, kimilerine göre deli idi, kimilerine göre ise Osmanlı hanedanının soyunu devam ettirerek yok olmak tehlikesinden kurtarmıştı ve tehlikeli, iş bitirici bir o kadar da kurnaz olduğu söylenen onun şekerparesi Zehra Şehsuvar Hatun geliveriyor. Bu aşk pek de şeker tadında bitmemiş tabi.
Kaynaklarda benim açımdan en şaşırtıcı olansa Zehra Şehsuvar Hatun namı-diğer Şekerpare Hatun’un isminin yanında kimine göre 130, kimine göre 150 kilo bilgisinin olmasıydı. Onca güzel cariyenin arasında padişahın bu kilolu kadını beğenmesi şaşırtıcı bir ayrıntı gibi hissettirilmiş. Kadının görselliğine olan takıntı günümüzde olduğu gibi geçmişte de son derecede önemli imiş. Kadın hiçbir zaman bu tartı değerinin baskısından kurtulamamış. Anlayacağınız bu duygularla anılara yolculuk etmek üzere yaptığım şekerpare boğazıma diziliverdi bu sefer. Yemekle yememek arasında gidip gelirken pazartesi diyete başlarım düşüncesi ile garip bir suçluluk duygusu duydum duymasına da iki taneyi de yiyiverdim şerbetinin yine tam çekmesini beklemeden.
Yolunuz Eyüp Sultan'a düşerse Abdurrahman ve Hasan Ağalar Türbesi de denilen sekiz yüzlü tek kubbeli olarak, muntazam kesme taştan inşa edilen Şekerpâre Hatun (Kadın) Türbesi’ne uğramayı ihmal etmeyin. Türbeyi kendisi için yaptırsa da tarihi kaynaklara göre Şekerpare Hatun'un nerede ve ne zaman vefat ettiği bilinmiyor. Yani kendisi bu türbeye defnedilmemiş olsa da türbe ismi ile anılıyor. Dönüşte şekerpare yapmayı tabi ki üstüne de sade bir Türk kahvesi içmeyi unutmayın…