Ülkenin tonlarca çözüm bekleyen sorunları varken, Arapça bilmeyen, kendini şeyhülislam gören Audi sever Diyanet işleri başkanı ortaya çıkıyor ve hop gündem değişiyor…
Diyanet işleri başkanlığı kuruluş ve görevleri hakkında kanunun 1 nci maddesinde görevi;
“İslam Dininin inançları, ibadet ve ahlak esasları ile ilgili işleri yürütmek, din konusunda toplumuaydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmek üzere; Başbakanlığa bağlı Diyanet İşleri Başkanlığı kurulmuştur.” Der…
Kanunun 3 ncü maddesinde; Başkanın görevleri,
“Başkanlığın en üst amiri olan Diyanet İşleri Başkanı, Başkanlığı temsil eder. Başkan din hizmetlerinin etkin veverimli sunulması için gerekli tedbirleri alır. Bu amaçla; kaynakların etkin kullanımını sağlar, hizmetlerin düzenlenmesi,yürütülmesi, koordinasyonu ve denetlenmesi görevlerini yerine getirir; strateji, hedef ve performans kriterlerini belirleyipuygulanmasını temin eder; din hizmetleri ile ilgili ulusal ve uluslararası kurum ve kuruluşlarla iş birliği yapar.
Başkan, Başkanlığın görev alanına giren konularda meydana gelen gelişmelere ve ihtiyaçlara göre birimlere görevverir.” Şeklinde açıklanmıştır…
Peki bizim Audi sever Başkanımız neler yapmış birlikte bakalım…
Audi sever Ali Erbaş göreve geldikten 3 ay sonra; 6 Aralık 2017 günü Diyanet'e bağlı Din İşleri Yüksek Kurulu, gelen bir soruya cevap olarak;
"Bir kimse, yüzüne karşı, seni boşadım, benden boş ol gibi boşamayı ifade eden sözleri şifahî olarak söylemek suretiyle, eşini boşayabileceği gibi, bu sözleri telefon, mektup, mesaj, internet ve faks yoluyla bildirerek de boşayabilir. Söz konusu iletişim vasıtalarıyla boşamak, sözlü olarak yüz yüze boşamak gibi geçerlidir. Ancak, bu durumda kocanın, boşamış olduğunu inkâr etmemesi gerekir."
"Boşamanın yazılı olması halinde ise boşanan kimse, yazının veya mesajın eşinden geldiğinden emin olmalıdır. Bu durumda boşama hükümleri, kadının mektubu okuduğu andan itibaren başlar. Fakat koca eşini daha önce gıyaben boşamış da bunu mektupla haber veriyorsa, boşamanın hükümleri, kocanın boşadığı andan itibaren başlar."
Eeee ne diyelim teknolojiden yararlanmayı caiz görmüşler ama medeni hukuku da rafa kaldırmıştır…
Audi sever Ali Erbaş’ın,
“Ramazan Günlükleri” isimli kitabında, “günaydın” ve “tünaydın” ifadelerini, “Cahiliye dönemi adeti” olarak nitelendirmişti.Cahiliye döneminde birinin evine vardıkları zaman mahremiyete saygı göstermez, “Sabahınız hayat olsun” gibi sözler söylerlerdi. Bizde bazı kimselerin kullandığı, “Günaydın, tünaydın’ ifadelerine benzer ifadelerdi bunlar” ifadelerini kullanmıştı…
Gelen tepkiler üzerine; “Hiçbir yerde “Günaydın demek cahiliye adetidir” ya da “Günaydın demeyiniz” gibi bir sözüm asla olmamıştır.” O yazıda örnek olarak verdim diyen Audi sever Ali Erbaş, “Kaldı ki ben de zaman zaman aynı hitap şeklini kullanıyorum” demişti…
Audi sever Ali Erbaş, 2018'de "Devletimizin üniter yapısı dolayısıyla Müslümanların ibadethanesinin cami olması münasebetiyle cami hem Sünni’nin hem Alevi’nin ibadet yeridir" sözleriyle Alevi vatandaşlarımızın tepkilerini çekmişti…
Audi sever Ali Erbaş, yine 2018'de 10 Kasım öncesi Cumhuriyet rejimine ve Atatürk'e hakaret içeren açıklamalarıyla tanınan, keşke yunan kazansaydı diyen fesli Kadir’e geçmiş olsun ziyaretinde bulunmuş ve yine gündeme gelmişti…
Audi sever Ali Erbaş, en çok tepki çeken açıklamasını 24 Temmuz 2020 tarihinde Ayasofya’da yapmış,şövalye kılıcı ile verdiği cuma hutbesinde,“Bizim inancımızda vakıf malı, dokunulmazdır. Dokunanı yakar. Vakfedenin şartı vazgeçilmezdir, çiğneyen lanete uğrar” sözleriyle Ayasofya’nın1934 tarihli Bakanlar Kurulu kararıyla müzeye dönüştürülmesini hedef alarak, aslındaAtatürk’e lanet okumuştu. Audi sever Ali Erbaş tepkiler üzerine yaptığı açıklamada “Geçmişi değil, bundan sonrasını kastettim” demişti…
Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Kurulu; "Depremzede çocuklar evlat edinilebilir mi?" sorusuna; "Dinimizde kimsesiz çocukların bakım ve gözetilmesi tavsiye edilmiş olmakla birlikte hukuki birtakım sonuçlar doğuran evlatlık müessesesi kabul edilmiş değildir. Buna göre evlat edinenle evlatlık arasındaki bu ilişki sebebiyle bir evlenme engeli doğmadığı gibi evlatlığın kendi öz anne, babası yerine evlat edinenin nesebine kaydedilmesi de caiz değildir." Fetvası tepkiler üzerine kaldırılmıştı…
Diyanet İşleri Başkanlığı'nın, bu yılın başında yayımladığı "Sosyal Medya Ahlakı" adlı kitapta, "sosyal medyada hukuki düzenlemelerin yetersiz kaldığı alanlarda "Fıkıh"ın devreye girebileceği önerisine yer verildiği ortaya çıkmıştı…
Audi sever Ali Erbaş, Cuma hutbelerini 20 milyon insan Cuma namazlarında dinlediğini açıklamıştı…
Yani iyi bir propaganda zemini ve maalesef Dinimizi Siyasete alet etmek için uygun bir zemin…
Bu hafta Cuma hutbesi de yine tartışmalara neden oldu adeta hutbe değil fetvaydı…
Fetvada;“Hz. İsa’nın Allah’ın kulu ve elçisi olduğuna iman ederiz, bütün peygamberler olduğu gibi onu da severiz” deniyor ve “İnsanları hak ve hakikate davet eden bir peygamberin doğumu, onun getirdiği değerlere aykırı olarak kutlanamaz” ifadeleri ile devam ediyor ve “yılbaşı kutlamaları dâhil hiçbir eğlence ve kutlama helal ve meşru hale getiremez.” Diye noktayı koyuyordu…
Öncelikle insanların yaşam tarzlarına müdahale hakkı kimsenin tekelinde değildir. Görev tanımı dışında her konuda fetva verme alışkanlığına devam etmesi de kabul edilemez olduğu gibi; toplumsal huzuru da bozmaktadır…
Her hafta 20 milyon insanın dinlediği bu fetvalardan görevden vazife çıkarıp, yeni yıl kutlaması yapan vatandaşlarımıza karşı yapılacak bir saldırı olur ise, ki daha önce ülkemizde yaşandı, bunun vebali kimin üzerinde olacaktır…
Türkiye Cumhuriyeti laik, demokratik bir Cumhuriyettir, çeşitli din ve mezheplere mensup vatandaşlarımız da bu topraklarda, ay yıldızlı bayrak altında, birlikte huzur içerisinde yaşamaktadır…
Gelelim fetvadaki yanlışlıklara; öncelikle yeni yıl kutlamaları ile Hz. İsa’nın doğum gününün kutlanması ayrı şeylerdir.
Hz. İsa Katoliklere göre 25 Aralık, Ortodokslara göre ise 6 Ocak oda doğduğuna inanmaktadırlar.
İslam Ansiklopedisi; “Türkçe ’de yanlış olarak yılbaşı kutlamasıyla özdeşleştirilen noel, Latince ’de “Tanrı’nın doğum günü” anlamına gelen ve Hz. İsa’nın doğum günü kutlamasını ifade eden diesnatalis teriminin Fransızca karşılığıdır (noël). Bu terim diğer Batı dillerinde natale (İtalyanca), cristes-maesse (eski İng.), kerst-misse (Danca) gibi kalıplarla karşılanmış, günümüz İngilizce’ sine de christmas şeklinde geçmiştir.” Demektedir.
Hristiyan alemi her yıl 25 Aralık'ta Hazreti İsa'nın doğumunu kutlamak üzere bir araya gelir, hazırlıkları aylar öncesinden başlayan Noel'de Hazreti İsa'nın dünyaya geldiği kabul edilen 25 Aralık'ta mumlar yakılır, kiliselerde Noel ilahileri okunuyor.
Ortodoks kiliseleri ise Jülyen takviminde 25 Aralık'a denk gelen 6 Ocak'ı Noel olarak kabul eder.
Yani yeni yıl ile Noel aynı şey değildir…
Yeni yıl kutlamaları elbette aşırıya kaçmadan, yeni bir yıla girmenin, umutların, beklentilerin gerçekleşmesi adına, isteyenin dua ederek, isteyenin eğlenerek girmesine kimsenin karışmaya hakkı yoktur…
Allah aşkına güzel dinimizdeki ahlaklı olmanın faziletini, insanı, hayvanı, ormanı sevmeyi ve korumayı, yaratılanı severim yaratandan ötürü anlayışını, rüşvet almamayı, kul hakkı yememeyi, yolsuzluk yapmamayı, insanları aldatmamayı, dedikodu yapmamayı, beytülmal ‘ı korumayı, müsrifçe kullanmamayı kısaca her şeyden önce ahlaklı olmamız gerektiğini anlatsanıza…
Son söz;
Yeni yılın ülkemize, milletimize güzellikler getirmesini, insanların açlıktan ölmemesini, huzurlu ve mutlu olmasını, gençlerimizin umutlarının yeşerdiği bir yıl olması dileğiyle;
“Yeni yılınız kutlu olsun”…
Yorumlar
Kalan Karakter: